Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’ân Işığında Belagat Dersleri’nin ikinci kitabı olan ve İşaret Yayınları tarafından 2013 yılında yayınlanan Beyan İlmi isimli çalışmasında; Beyan ilminin lugat ve ıstılah tariflerini verir. Beyan’ın delaletlerini açıklar. Beyan ilminin konuları olan Teşbih birinci bölümde, Hakikat ve Mecaz ikinci bölümde, Kinaye üçüncü bölümde; tarifleriyle, amaçlarıyla, rükunlarıyla, kısımlarıyla detaylı bir şekilde ele alınır. Kitabın sonunda konuların anlatımında faydalanılan Ayetlerin fihristi, faydalanılan kaynaklar ve kitapta işlenen konuların özetlendiği Telhis bölümü yer alır.
Yazar beyanın lugat manasını; açıklık, belirlilik, bir şeyi başka şeylerden ayıran şey olarak tarif eder. Istılah manasını ise, bir mananın açıkça ortaya konacak şekilde farklı şekillerde ifade edilme yollarını öğreten bilim dalı diye tarif edilebileceğini söyler. Beyan ilmiyle alakalı olarak Peygamber Efendimizin (sav) bir hadislerinde ‘Muhakkak ki beyanın bir kısmı sihirdir’ buyurduğunu, çünkü güzel sözün insanı cezbettiğini, adeta büyülediğini ifade eden Karamollaoğlu, Mekkeli müşriklerin bütün inat ve kızgınlıklarına rağmen her fırsatı değerlendirip Kur’an’ı dinlediklerini açıklar.
Âlimler, beyan ilmi için insanların ifade etmek istedikleri manaya delalet eden beş madde saymışlardır. Bunlar; Lafız delaleti, İşaret delaleti, Akid delaleti, Hat (yazı) delaleti ve Hal delaletidir. Bunların kısaca açıklamaları şu şekildedir:
Lafız delaleti: İnsanın aklından geçenleri ve tereddüd ettiği şeyleri açık bir dille kelimelerle anlatmasıdır.
İşaret delaleti: Kaş, göz, baş, el veya omuzla yapılan hareketlerdir.
Akid delaleti: Bir nevi hesab delaletidir. Parmaklarla yapılı ve buna parmak hesabı da denir.
Hat (yazı) delaleti: Lafızla ifade edilen şeylerin gözle görülebilecek şekilde ortaya konmasıdır. Bunun için lafzî delaletten üstündür.
Hal delaleti: Görülen şeyler arasında aklen bağlantı kurmakla mananın anlaşılmasıdır. Kainatta olan şeyler üzerinde derin derin düşünmek buna örnek olarak verilebilir. Gökler ve yer, güneş, ay, yıldızlar, bütün canlılar ve Allahü Teâla’nın yarattığı her şey Allah’ın varlığına ve kudretine delalet eder. İşte bu da hal delaletidir.
Beyan ilminin asıl konusu mecazdır
Kitabın ikinci bölümünde hakikat ve mecaz konusu işlenir. Beyan ilminin asıl konusunun mecaz olduğunu belirten yazar, tariften önce daha kolay anlaşılması için mecaz kelimesinin zıddı olan hakikat kelimesinin tarif edilmesi gerektiğini ifade eder. Hakikat kelimesinin kökünün ‘hak’tan geldiğini belirten Karamollaoğlu, bunun lugat manasını gerçek, doğru, münasip, makul, aslına uygun şeklinde tarif eder. Bu kelimenin türemiş olduğu vezine göre hem ismi fail ve hem de ismi meful manası taşıdığını, lugatte va’zedilen mananın ıstılahta da muhafaza edildiğini, hakikat kelimesinin bir sıfat olmadığını, isim olduğunu açıklar.
Mecaz kelimesini de aynı şekilde inceleyen yazar, kelimenin ‘câze’ fiilinden masdar olduğunu, bu fiilin lugat manasını da; ‘… den geçmek, izinli olmak, mümkün olmak’ şeklinde tarif eder. Mecaz, mekan ismi olarak değerlendirilirse, ‘Yol, gelip geçilen yer’ manasındadır. Masdar olarak değerlendirilirse ‘bir yerden bir yere yürüyüp geçmek’ manasına gelir. Bu kelimenin ismi fail anlamında ‘asıl manadan başka manaya geçen lafız’, ismi meful olarak ele alındığında da ise ‘asıl manadan başka manaya nakledilen lafız’ manasına geldiği de belirtilir. ‘Câze’ fiilinin; yerini tecavüz etme, yani yerini aşma manası dolayısıyla ‘lafzın lugattaki manasını aşarak başka mana ifade etmesi’ anlamında bir terim olarak kullanıldığına dikkat çekilir. Netice olarak hakikat ve mecazın, Belağat İlmi’nde birbirine zıt olarak kullanılan iki terim olduğunu ifade eder yazar. Lugat manalarında da bu zıtlığın hissedildiğini; çünkü ‘hakka’ fiilinin sabit oldu manasına geldiğini, sabit olmanın ise hareketin zıttı olduğunu, mecazda ise asıl olanın intikal, yani hareket olduğunun altını çizer.
Bu açıklamaların ardından iki kelimenin lugat manalarını şöyle açıklar: Hakikat; lugatta vaz (tarif) edildiği manada kullanılan lafızdır. Mecaz; hakiki mananın murad edilmesine engel bir karine (alamet) olması şartıyla ve bir alaka sebebiyle lugatta vaz edilen mana dışında kullanılan lafızdır. Mecazın şartını da; bir cümlede mecazi mana olduğunu söyleyebilmek için cümlede bulunan bir kelimeye ait biri hakiki diğeri mecazi olmak üzere iki mana olması gerektiğini, bunların arasında da bir alaka bulunması lazım geldiğini açıklar. Cümlede hakiki mananın değil, mecazi mananın kasdedildiğine dair bir karine, alamet olması gerekmektedir.
Mecaz çeşitlerinin detaylı olarak işlendiği bölümde, mecazın belağatı ve güzelliği, Kur’an-ı Kerim’de mecaz-ı mürsel ayetleri ve istiare konusu da tarifi ve bütün yönleriyle ayrıntılı bir şekilde anlatılıyor.
Belağat ilminin önemli bir şubesi olan Beyan ilmi de Kur’an’ın iyi anlaşılmasına yardımcı olan bir ilimdir. Bu kitapta da Kur’an ayetlerinden, hadis-i şeriflerden ve şiirlerden konunun daha iyi anlaşılabilmesi için faydalanılmış. Kur’an ilimlerini öğrenme ve Kur’an’ı daha iyi anlama gayretinde olanlar için büyük bir ihtiyacı gideren kaynak özelliği taşıyor bu çalışmalar.
Bu tür gayretler her türlü takdirin üstündedir.
Metin Uygun