İnsanlık binlerce yıldır anlatıyor. Formlar ve araçlar ne kadar değişirse değişsin “anlatma” isteği ve ihtiyacı devam ediyor. Modern öykü, anlatmanın formlarından sadece biri. Formların kendi içlerinde birer tarihi ve yapısı olsa da “anlatma” ortak paydası altında toplanınca aralarındaki benzerliklerin en az farklar kadar ilginç ve ilham verici olduğunu söylemek mümkün.
İlk kitabı “Keyfekeder Kahvesi”nden beri Aykut Ertuğrul’un yazdıklarından öğrendiğim temel şeylerden biri de işte bu ortak payda. Kendi öyküsünü modern öykünün imkânlarından, kadim anlatılardan ve başka sanatları da okumalarından yararlanarak inşa eden Aykut Ertuğrul, dikkatimi farklardan ziyade ortak paydaya yöneltmemi sağladı.
Aykut Ertuğrul öyküsü fantastik mi?
On beş yıldır sabırla mehdiyi bekleyen Feraye Teyze, içinden geçen her şeyi yutan metal dedektörü, girdiği evde kaybolan polis… Aykut Ertuğrul, öykülerinde fantastik ögelere yer verse de fantastik bir yazar değil. Öyküsünde “ejderha nedir?” diye sorsa da ejderhanın bizzat kendisi yer almıyor çünkü. O, bütünlüklü bir fantastik dünya kurmak yerine fantastik dünyadan devşirdiği ögeleri gerçek dünyanın içine yerleştirip “melez” bir atmosfer inşa ediyor. Bu bence daha zor bir tercih. Zira tamamen fantastik bir dünya kurmak, kendi gerçeklik düzlemini oluşturmaktır. O düzlem iyi inşa edilirse okur metne o fantastik atmosferin gerekleri çerçevesinde bakar. Oysa fantastik dünya ile gerçek dünyanın iç içe geçtiği durumlarda iki ayrı gerçeklik alanının iç içe inşa edilmesi daha zordur. Aykut Ertuğrul, ilk kitabından beri bunu her seferinde daha iyi başaran bir yazar bence.
İki özel deneme
Başlangıçların Sonsuz Mutluluğu kitabının son iki öyküsü ayrıca üzerinde durulmaya değer. Birincisi “Üç Hadis” ismini taşıyor ve üç hadisin modern öykü türü içindeki yeniden yazımına şahit oluyoruz. Bir hadisin modern öykünün imkânları içinde alabileceği şekil, elbette uzun ve tartışmalı bir konu olduğu kadar bıçak sırtı bir hassasiyet taşıması sebebiyle de dikkat çekici. Ben kendi adıma Aykut Ertuğrul’un bu zorlu sınavdan alnının akıyla çıktığını söylemek isterim. Bir hadisin, bir ayetin bir öyküde yer almasının bin türlü yolu olabilir. Ancak yazdıklarımızda hiç ayet, hadis yokmuş gibi davranmak bence daha da tartışmalı bir durum. Bu noktada, pek çok kitabı olduğu halde yazdıklarına minare gölgesi düşmemiş yazarlarımız olduğunu da hatırlatıp susmak isterim.
İkincisi ise Dede Korkut hikayesinden yola çıkılarak kaleme alınmış bir Aykut Ertuğrul öyküsü. Gelenek dediğimiz birikimin olmuş bitmiş ve paketlenmiş bir yığın olmadığına, yazarların tekrar tekrar ve kendi zamanlarının ruhları ve ruhsuzlukları eşliğinde inşa etmesi gerektiğine örnek olabilecek bir öykü “İnsanların ve Cinlerin Ustası”. Dede Korkut ile Mehmet Siyahkalem’in bir arada işlendiği bu öykü, kitabın son metni olsa da Aykut Ertuğrul’un bundaki sonraki kitaplarını merak ettirdiği için “Başlangıçların Sonsuz Mutluluğu” ismi en çok kitabın sonuna yakışıyor.
Aykut Ertuğrul, Başlangıçların Sonsuz Mutluluğu, Ketebe Yayınları
Suavi Kemal Yazgıç