Fethin sembolü olan Ayasofya, İstanbul’un fethini müteakip geleneğe uygun olarak camiye çevrilmiş ve Allah’a ibadet için kullanılmaya başlanmıştır.
Fetih sırasında acil onarım ihtiyacı bulunan Ayasofya’da gerek Fatih Sultan Mehmed döneminde gerekse sonraki dönemlerde önemli restorasyonlar ve güçlendirmeler yapılmıştır. İşte bu müdahaleler sayesindedir ki Ayasofya günümüze kadar hayatiyetini sürdürmüştür. (Ayasofya, fetih öncesi yıllarda özellikle Haçlı Seferleri sırasında büyük zarar görmüş, en büyük zararı da 4. Haçlı Seferi sırasında yaşamış; Ayasofya, Haçlı orduları tarafından yağmalanmış ve tahrip edilmiştir.)
Ayasofya, İstanbul’un fethini takip eden 1 Haziran 1453 Cuma günü Akşemseddin’in imamlığında ve Fatih Sultan Mehmed adına okunan hutbe ile cami olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Cami olarak işlevini sürdüren Ayasofya’nın bakım, onarım ve görevlilerinin giderlerini karşılamak üzere bazı gayrimenkullerin gelirlerinin buraya sarf edileceği hususunu da kapsayan bir vakfiye Fatih Sultan Mehmed döneminde hazırlanmıştır.
Ayasofya 1931 yılına kadar ibadete açık kalmıştır
1931 yılında, Ayasofya Camii’nin sıvaları altında kalan mozaiklerin meydana çıkarılması ve camide inceleme yapılmasına müsaade edilmesi hakkında Maarif Vekâletinin 27.04.1931 tarih ve 962 sayılı yazısı üzerine alınan 07.06.1931 tarih ve 11195 sayılı kararname ile Amerika’nın Boston Şehrinde bulunan Bizans Enstitüsünün Müdürü Thomas Whittemore’ye çalışma izni verilmiştir. İşte bu çalışma izni Ayasofya Camii’nin müze hâline getirileceğinin ilk işareti olmuştur.
Thomas Whittemore’nin Ayasofya Camii’ndeki çalışmaları 1934 yılı sonlarına doğru tamamlanmış ve Ayasofya Camii 1 Şubat 1935 tarihinde Müze olarak açılmıştır.
Müzenin açılması ile ilgili olarak İstanbul Müzeleri Genel Müdürü Aziz Ogan imzası ile Kültür Bakanlığına hitaben gönderilen 27.01.1935 tarih ve 17 sayılı yazıda aynen, “2/1/1935 günlemeç ve Müzeler 90603 bitiklerine karşılıktır.” denilmiş ve yazının 5. maddesinde “Ayasofya Müzesinin 1 Şubat 1935 günlemeçinde yerli ve yabancı gezidilere açılacağını bildirir saygılarımı sunarım.” yazılmıştır. Yazıda güya öz Türkçe kelimeler kullanılmıştır. Türkçe sözlükte “günlemeç”in karşılığının “tarih” olduğunu “bitik”in karşılığının da “yorgunluk ve hastalıktan gücü kalmamış, yapışık, dolaşık, ekli” gibi anlamlara geldiğini görürüz. Ancak sözlüklerde (1945 tarihli sözlükte dahi) “gezidi”nin karşılığını bulamadık. Cümlenin gelişine göre “ziyaretçi” olarak anlaşılmalı herhâlde.
Ayasofya Camii’nin müze olarak ziyarete açılması o tarihte yayımlanan gazetelerde de haber olarak yer almıştır. 1 Şubat 1935 tarihli “Zaman Gazetesi”nde, “Ayasofya Müzesi” başlığıyla yer alan haberde, “İlk hazırlıklar bitti, bu sabahtan itibaren açılıyor. Müze, her Cumartesi günü kapalı olacak, diğer günler saat ondan dörde kadar on bir kuruş duhuliye mukabilinde umuma açık olacaktır. Ayasofya’nın tathiratı da (temizliği) bitmiştir. Yeni Müze bu sabah ondan itibaren ziyaretçilere açık bulunacaktır.” denilmiş, haberde ayrıca “Camideki halılar ile cami olduktan sonra binaya ilave edilen bazı kısımlar ve eşyalar tamamıylakaldırılmış yalnız mihrap bırakılmıştır.” denilmiştir. (Beyefendiler lütfetmiş mihrabı bırakmışlar!)
2 Şubat 1935 tarihli “Cumhuriyet Gazetesi”nde de “Ayasofya Açıldı!” haberi yer almıştır. Atatürk’ün Ayasofya’yı müze olarak açıldıktan sonra 6 Şubat 1935 tarihinde ziyaret etmiş olduğu da yine İstanbul Müzeleri Genel Müdürü Aziz Ogan imzalı 07.02.1935 tarih ve 155 sayılı yazı ile Kültür Bakanlığına bildirilmiştir.
Bu duruma göre, gerek Ayasofya Camii’nin müze olarak açıldığının basında yer almış olması gerekse İstanbul Müzeleri Genel Müdürlüğü’nün Kültür Bakanlığına hitaplı yazısında Atatürk’ün Ayasofya’yı müze olarak açıldıktan sonra ziyaret etmiş olduğunu resmen bildirmiş olması; Ayasofya Camii’nin müze olarak açılmasından Atatürk’ün haberi olduğunu açıkça göstermektedir. Hatta Ayasofya’nın müze olarak açılması nedeniyle ibadete kapatıldığının Atatürk’e iletilmesi üzerine Atatürk’ün, “İbadete kapatmak mı? Komisyon çizmeyi aştı. Böyle münasebetsizlik olur mu hiç. Ayasofya, camidir, aynı zamanda da müze olacaktır; maksat budur.” tarzında konuştuğu bazı kaynaklarda belirtilmekte ise de bu konuda elimizde kesin bir delil mevcut değildir.
Konu ile ilgili olarak o günkü Kültür Bakanlığı Müzeler Genel Müdürü Mehmed Akif Işık Bey, Kültür Bakanı İsmail Kahraman Bey’in talimatlarıyla “Ayasofya Kararnamesi”ni incelenmeye ve akademik olarak bilirkişilerce araştırmaya başlamıştır. Akif Işık Bey, o günleri ve Ayasofya incelemesini şöyle anlatır:
“1989-1992 ve 1995-1997 yılları arasında iki dönem Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürü olarak görev yaptığım sırada, Ayasofya’nın ibadete açılması ile ilgili olarak vatandaşların Kültür Bakanlığına yapmış oldukları sayısız müracaat üzerine konuyu incelemeye başladık. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünden temin edilen, Ayasofya Camii’nin müzeye çevrilmesi hakkındaki kararnameyi incelemeye başladığımda Atatürk’ün ‘K.Atatürk’ imzası dikkatimi çekmiş ve bu imzanın Atatürk’ün diğer imzalarına benzemediği, dolayısıyla da başka biri tarafından atılmış olabileceği görüşümü dönemin Bakanı ile de paylaşmıştım.”
Ayasofya Mezalimi! Zincirler kırılsın, Ayasofya açılsın!
Şimdi yazarının dilinden ve seslendiği zaman diliminden konuyla ilgili bir anektoda yer verelim:
“1973 yılında İstanbul İmam Hatip Lisesi 4-A sınıfında talebe iken bütün sınıf MTTB’nin Cağaloğlu’ndaki genel merkezine tarihî bir konferansı dinlemeye gitmiştik. Konferansın konusu “Ayasofya Mezalimi! Zincirler kırılsın, Ayasofya açılsın!” idi. Konferansı, Üstad Necip Fazıl Kısakürek veriyordu. Sadece salon değil, bütün katlar dâhil dışarısı vilayete kadar gençlikle tıka basa dolu idi. Ses, mikrofonlarla dışarıya verilmiş ve Üstad şöyle haykırıyordu:
“Ayasofya’yı kapatmak; bu toprağın üzerindeki 30 milyon ve altındaki 30 milyar Türk ve Müslümanın semayı tutan lanetine düçar olmaktır… Ayasofya’yı kapalı tutmak; Fatih’in vakfiyesinde buyurduğu gibi Allah’ın lanetine, Resulullah’ın lanetine, Kur’an-ı Azimüşşan’ın lanetine, gelmiş geçmiş bütün Ümmet-i Muhammed’in lanetine muhatap olmaktır. Gençler, bugün mü yarın mı bilemem, bir gün mutlaka Ayasofya açılacak ve ben göremesem de sizler onu açacak ve orada belki de ömrümüzün en güzel namazını kılacak ve en ulvî secdelerinizde Ayasofya camininde Rabbinize yalvaracaksınız. O ne muhteşem mabed ve o secdeler de ne mukaddes secdeler olacaktır, Ayasofya’da…
Ayasofya bir gün mutlaka açılacak! Bu Allah’ın sarsılmaz kaderidir. O gün gelecek ve Ayasofya öyle bir açılacak ki kalpleri mühürlü olanların onu zincire vurarak mühürleyip ibadete kapattıkları gibi; kalpleri açık gözleri ferasetli nice mümin idareciler de onu kapatanların zıddına milyonlarla birlikte, bütün semayı ve arzı kuşatan tekbirlerle, tahmidlerle, tehlillerle onu yeniden camiye ve cemaate kavuşturacaklardır.
Öyle bir açılacak ki Ayasofya; rükû ve secdeleri ile sıddık sözlüler, Yusuf yüzlüler, Hamza yürekliler dolduracak Ayasofya’yı… Gün gelecek Ayasofya önüne geçilemeyen milyonlarca mazlumun duası ve Allah’la aralarında perde bulunmayan icabetlilerin sel hâline gelen yakarışları ile açılacak.
Bekleyin gençler… Milyonlarca müminin gözyaşları biraz daha biriksin ve sel hâline gelsin ki bu tsunaminin önünde kimse duramasın!
Benim ve sizin tek duanız olsun; o muhteşem ve mukaddes selin önünde bir saman çöpü olsam da Ayasofya’nın cami olmasına şahidlik edebilsem. İnanın dünya ve ahiret kazancı olarak bu bana yeter…
Gençler bu sel çok yakındır:
Surda bir gedik açtık,
Mukaddes mi mukaddes,
Ey kahpe rüzgâr,
Artık ne yönden esersen es”
Üstad bu müthiş konuşmasını, “Ayasofya, cami olduğunda beni de unutmayın ve beni de dualarınıza ortak edin e mi?” diyerek tamamlamıştı.
O günkü konuşmayı MTTB genel merkezinde dinleyenlerin arasında bizden önce mezun olan ağabeyimiz Recep Tayyip Erdoğan da vardı. Tam 45 sene geçti, yıl 2020. Ayasofya için nice kalemler kırıldı nice gönüller zindanlarda çürüdü. Üstad bu konferansı için yargılandı, ceza aldı… Osman Yüksel Serdengeçti, Ayasofya için idamla yargılandı... Kadir Mısırlıoğlu, Ayasofya için hapse çarptırıldı... Nice yazar-çizer, edip-mütefekkir Ayasofya için bedeller ödedi.
Şimdi Üstad’ın dediği günler gelip çattı. “Ayasofya mutlaka açılacak!” diye yol gösteren Üstad Necip Fazıl’ın işaret ettiği “Yusuf yüzlü, sadık sözlü ve Hamza yürekli” olan Reisicumhurumuz Recep Tayyip Erdoğan’ın Ayasofya’yı açma gayreti takdir-i şayandır.”
Kitabın ilk baskısı, 1993 yılında Rehber Yayınları’ndan çıkmıştır. Şimdi de yeni bilgi ve belgeler ışığında genişleterek ve tam da Ayasofya açılıyor tartışmaları arasında “Bilimevi Yayıncılık” çatısı altında Dünya Bizim Yayınları arasından tekraren yayınlıyoruz. 1996’da toplatılmış ve 1999 yılında yazarının hapse atılma nedenlerinden biri olarak “Ayasofya İhaneti” kitabı Ayasofya’da namaz kılmak, Ayasofya’da dua etmek, Ayasofya’da sesi tekbirlerle, tehlillerle, tahmidlerle ve salavat-ı şerifelerle camiyi dolduran muhteşem cemaatin arasında olabilmek heyecanını her satırında ihtiva etmekte ve bu hissiyatı okura geçirmekte hiçbir zorluk çekmemektedir.