Kadim medeniyetimizde sözün muhteşem bir değeri vardı. Söz söyleyen de söylenen söze muhatap olan da sözün bu değerinin farkındaydı. Günümüzdeki gibi gevezelik olsun diye konuşulmazdı. Hoşlanılmazdı boş lakırdıdan. Hikmet imbiğinden süzülmüş sözlerle dolardı satırlar. Sadırlardan edepsiz, ahlaksız sözler dökülmezdi. Hikâyeler, masallar, darbı meseller iyiliği, dürüstlüğü, hakkı, hakkaniyeti, hakikate teslimiyeti, alın terinin kıymetini, çalışmanın asaletini, mazlumiyetin ve masuniyetin görkemini dillendirirdi. Kıssadan hisseyle herkesin payına bir ders, bir nasihat düşerdi. Din zaten bir nasihat değil miydi? Samimiyet ve adanmışlık…
M. Abdurrahman-i Cami (Molla Cami)’nin 892 (1478)’de yazdığı Baharistan tam da yukarıda bazı vasıflarından bahsettiğimiz eserlerden biri. Yüzlerce yıldır bıkmadan, usanmadan okunan ve yol göstermeye, önümüzü aydınlatmaya devam eden bir başucu kitabı. Molla Cami, bu eseri yazma fikrinin oğluna Arapça dersleri verirken ortaya çıktığını anlatıyor. Oğluna Arapça gramer ve konuşma dersi verirken, arada dinlenmek için Şeyh Sadi Şirazi’nin Gülistan adlı eserinden kısa bölümler okurlarmış. Oğul bu bölümleri can kulağıyla dinlermiş. Zamanla Molla Cami'de insanlara faydalı olmak için benzer bir kitap yazma hissi hâsıl oluyor. Baharistan böylelikle ortaya çıkıyor.
İrfanın ve bilgeliğin kandiliyle aydınlatıyor zihinlerimizi
Baharistan sekiz bölümden oluşuyor. Sekiz bahçe… Sembolik anlatımın şekillendirdiği sekiz bahar bahçesi… Düşüncenin ve inancın sonsuz ikliminden damıtılmış ahlak ve nizam abidesi… Molla Cami hem İslam ilimlerinde hem tasavvuf deryasında yetkinliğini ispatlamış biri. Aynı zamanda yazdıkları ve söyledikleri işkembeden gelen gurultular değil. Yaşadığı, tecrübe ettiği halleri yazıp söylemiş. Yani insanları teorinin, ütopyanın belirsiz, ucu bucağı olmayan sokaklarında dolaştırmıyor. Hayata ve kendi yaşamına değen durumları yazmış ve bizlere yol göstermiş. Fantazya ya da uygulanabilirliği olmayan şeyleri yazıp söylememiş. İrfanın ve bilgeliğin kandiliyle aydınlatıyor zihinlerimizi...
Baharistan sekiz bahar bahçesini taşıyor içerisinde. Sekiz güzellik… Her bahçede bir ana konu etrafında şekillenen düşünceler, hikâyeler, hikmetli sözler… Sufilerin yaşantılarından sunulan kesitlerle fani dünyaya karşı takınılması gereken tavırlar hakkında örnekler, samimiyet ve sevgi… İnsanlara yol gösteren bilgelerin, âlimlerin faziletleri… Yöneticilerin vasıfları… Adalet ve insaf duygusunun değeri… Aşk ve aşka ilişkin düşünceler… Hayvanların ağzından anlatılan kıssalar… İyi şiirin vasıfları… Cömert fertlerin halleri… Evet, sekiz bahçede genel olarak yukarıdaki saydığımız konular işleniyor. Şiirin gücünden faydalanılarak elbette. Aynı zamanda medresede eğitim alan ve Nakşibendi tarikatına intisap etmiş bir aşk ehlinin kaleminden…
Baharistan’ı okurken bazı cümlelerin altını kalın çizgilerle çizmekten kendinizi alamayacaksınız. O cümlelerden bazıları: “Hırsla dünyaya rızık diye dalıp da rızkı veren Hakk’ın merhametini kendinden uzaklaştırma.”, “Bil ki ilim, Hakk’a yakınlaştıran bir vesileyse, insanlara faydalıysa güzeldir. İlmin afeti de gururdur.”, “Nefsini ve haddini bilmeden ilim öğrenmek bir beladır. Hakk’a giden yolda mütevazı ol da şeytanla arkadaş olma.”, “Dürüst olmalı, doğruyu söylemekten korkanlar yardımcı değil tuzakçı olur.”, “Cömertlik hiçbir maddi fayda beklemeden ve hiçbir takdir beklemeden sadece Allah rızası için yapılan iştir.”
Yakın zamanlarda Büyüyen Ay Yayınları tarafından basılan Baharistan kitabında ayrıca Tâhirü’l-Mevlevi’nin Beyânü’l-Hakk Mecmuasında 17 sayı yayınlanan “Şukûfe-i Baharistan” (Baharistan Tomurcukları) adlı yazı dizisi yer alıyor. Bu yazı dizisi ilk defa günümüz Türkçesiyle yayınlanıyor.
Muaz Ergü yazdı