Necip Tosun hem öykü yazan hem de öykü üzerine düşünen bir yazar. İcra ettiği türle ilgili akademik, teorik çalışmalar yapıyor. Tosun, öykü üzerine meydana getirdiği Hayat ve Öykü, Türk Öykücülüğünde Rasim Özdenören, Türk Öykücülüğünde Mustafa Kutlu, Modern Öykü Kuramı, Öykümüzün Kırk Kapısı, Günümüz Öyküsü, Doğu’nun Hikâye Kuramı, Öykümüzün Sınır Taşları gibi kuram/inceleme kitaplarına şimdi bir yenisini daha ekledi: Öyküyü Sanat Yapanlar.
Modern Türk Öykü Kuramı ve Öykümüzün Kırk Kapısı’nda Türk öykücülerini ele alan Necip Tosun, yeni kitabı Öyküyü Sanat Yapanlar’da dünya öyküsünün önemli isimlerini anlatıyor. Bu kitabı Öykümüzün Kırk Kapısı’nın devamı olarak okuyabiliriz. Almanya’dan Rusya’ya, İran’dan Arjantin’e büyük bir coğrafyada kalem oynatan ve öykü sanatına büyük katkı sunan hatta öykünün sanat olmasını sağlayan yazarlar kitapta ele alınıyor. Necip Tosun, kitabının isminin Atilla Dorsay’ın Sinemayı Sanat Yapanlar kitabından mülhem olduğunu sunuş yazısında belirtiyor. Eserde toplam kırk öykücü ele alınıyor. Öykümüzün Kırk Kapısı’nda da kırk isim ele alınmıştı. Bu rakam çağrışıma açık olsa da yazarın ifadesi ile eseri sınırlama zorunluluğundan kaynaklanıyor. Belli bir sınır konulmasa ciltler süren bir çalışma olur ki bu da araştırmacının bütün ömrünü sadece bu işe teksif etmesini gerektirir.
Her yazarın bir ustası veya usta saydığı yazarı var
Öyküyü Sanat Yapanlar, sayfasını Gogol ile açıyor. Gogol’ün paltosu adeta bütün dünya öyküsünü etkilemiş ve hemen her ülkede bu paltodan çıkmış bir öykücü yetişmiştir. Bu eserde ele alınan yazarların çoğu, kendinden sonraki yazarları etkilemiş olmaları bakımından Gogol’ün paltosu benzetmesine denk düşer. Birçok yazarın onun paltosundan çıktık demelerine karşın Gogol, “Onu karşımda tasarlamadan tek satır yazmadım” dediği bir ustaya bağlıdır: Puşkin. Dolayısıyla dünyada hemen her yazar ne kadar usta olursa olsun kendinden önceki bir ustaya bağlı olarak yazı hayatını sürdürmektedir. Hiçbir meslek dalında ustasız yürünmediği gibi sanatta, özellikle de yazarlıkta da ustasız yürünmüyor. Her yazarın bir ustası veya usta saydığı yazarı bulunmaktadır.
Dünyanın doğu yakasında Gogol’ün yıldızı parlarken Batı yakasında Edgar Allan Poe ışığını gösterir ve öykünün Batı ışığını da Poe yakar. Gogol, memur hayatının insan yaşamını ne hale getirdiğini ele alırken Poe, bilimsel gelişmelerin de etkisi ile kendini fantastik gerçekliğe verir ve öykülerinde matematik, fizik ve psikolojinin izlerini sürer. Gogol öyküde olayın tamamını önemserken Poe öyküde tek etkiyi ve sonu önemser. Öykünün sonunun, öykünün başını ve ortasını kontrol ettiğini söyleyerek tek etki kuramını bir cümlede özetler. Delilik nöbetleri geçirerek kırk yaşında iken ölümle buluşur. Korkulu, gerilimli öykü yazanların genç yaşlarda ölmelerinin yazdıklarıyla bağlantısı var mı acaba?
“Başarı uzun süre çaba gerektirir” diyen Maupassant da öykünün yol açıcılarındandır ve kırk üç yaşında hayata gözlerini yummuştur. Kırk üç yaşa yirmi yedi eser ve üç yüz civarında öyküyü sığdırmıştır.
Kısa, daha kısa
Öyküye bütün dünyada saygınlık kazandıran yazarlardan biri de Çehov’dur. Öyküde her şeyi aza indirgeyen bir yazardır. “Aza, daha aza” ilkesiyle yazmıştır. Hatta kısalığı bir yetenek olarak görmüştür. Önce yaz, sonra atabildiğin kadarını at, diyerek öykünün öze yaklaşması gerektiğini vurgulamıştır. Öykünün kısaltma sanatı olduğunu söylemiştir.
Çehov da Gogol gibi Rus memur hayatını anlatır ama ondan bir adım ileri giderek köy yaşamını da bölge bölge anlatmış ve adeta Rus diline derleme sözlüğü gibi öyküler armağan etmiştir. Bu sebepten ki çevirisi en zor yazarlardan sayılmıştır. Yazma biçimini eleştirenlere, beş on yıl sonra yazdıklarının unutulacağını ama açtığı yolun sağlam kalacağını belirtmiştir.
Gazeteci öykücüler kuşağı
Bazı eleştirmenlerin, modern öykünün başlatıcısı saydığı Mark Twain, Amerika öyküsünün yol açıcı ismidir. “Hikâye anlatıcısı” olarak da nitelenen yazarın öykülerinin merkezinde olayın anlatımı vardır. Mark Twain, gazete çevresinde yetişen bir öykücüdür ve gazeteci öykücüler kuşağının önemli ismidir.
Sadık Hidayet, İran’ın Batı’ya okuması için gönderdiği öğrencilerdendir. Paris’te iyi bir eğitim alan Hidayet orada dünyaya açılan kapıyı bulur ve birçok yazarla tanışır. Ülkesindeki yönetimle ters düşer ve hep ikilemler içinde yaşar. Kırk dokuz yaşında Paris’te, öykülerinde anlattığı kahramanların yaşadığına benzer bir cinnetle hayatını sonlandırır.
Kırgız yazar Cengiz Aytmatov, Öyküyü Sanat Yapanlar içinde tek Türk. Necip Tosun, Türkiye’de yazan ve yaşayan yazarları Öykümüzün Kırk Kapısı’nda anlatmıştı ama diğer Türk devletlerinden yazarları eserine almamıştı. Bu eserde dünya öyküsünden öne çıkanları ele aldığı için Cemile öyküsü ile bütün dünya yazarlarını etkilen Cengiz Aytmatov’u de ele alıp değerlendiriyor. Manas destanının hemen her yazdığı metne yansıdığını gördüğümüz Aytmatov Rus dilinde yazar, sosyalist gerçekliği anlatır. Bunun yanında Kırgız Türklerinin hayatını, coğrafyasını, sosyal ilişkilerini ele alır ve dünyaya duyurur. Aytmatov, yaşadığı zaman diliminin de etkisi ile eserlerinde savaşı anlatır. Savaşa aşkı ekleyerek hayatın en temel trajedisini işler. Aşk ve savaş onun bütün eserlerinde ele aldığı iki temel olgudur. Aytmatov, Kırgızların hayatını sanki bir Manas anlatıcısı gibi anlatmıştır.
Yazmak için yaşamışlar
Asıl adı Aleksey Maksimoviç Peşkov olmasına rağmen yaşadığı hayata vurgu yaparak acı anlamına gelen Gorki kelimesini kendine isim seçen Maksim Gorki, Rus sosyalist hayatını idealize ederek anlatmış ama bir süre sonra idealize ettiği sistemle ters düşerek Avrupa’ya gitmek zorunda kalmıştır.
Bu kitapta ele alınan yazarların hemen hepsi yazmak için yaşamış insanlardır. Hatta Katherine Mansfield “yazmak için yaşıyorum” diyerek bunu açıkça ifade etmiştir.
Ortak nokta: Binbir Gece Masalları
Öyküyü Sanat Yapanlar kitabında her biri dünyanın başka bir ucunda yaşayan yazarların Binbir Gece Masalları’nda buluştuğunu görmek beni heyecanlandırdı. Binbir Gece Masalları’nı okumayan, ondan söz etmeyen yazar neredeyse yok. Ama Borges’in dediği gibi değeri Batı’da bizden daha erken bilindi bu eserin.
Sanat, hayatı hammadde olarak alır ve onu yeniden var edip biçimlendirir. İcat, düş ve hayal ile hayatı sanata dönüştüren türe de öykü diyoruz.
Öykücünün el kitabı
Öykü Sanat Yapanlar kitabı, bize dünya öyküsünün hangi düşünce etrafında örüldüğünü, yazarların hangi duygu ve düşüncelerle yazdıklarını, nasıl yazdıklarını, neyi amaçladıklarını özetleyerek aktarmaktadır. Öykücülerin el kitabı niteliği taşıyan bu eseri, öyküye emek veren, geleceğini öykü ile belirleyecek olan herkesin kitaplığının başköşesinde bulundurması gerekir. Ara ara bir yazarı okuyup üstümüzdeki ölü toprağını silkmeye yarayan kitapta hele Rus yazarların yaşadıkları zorlukları okumak bizi daha da etkiliyor. Coğrafyamızın yakınlığı da bu etkiyi artıyor.
Gogol’den Wirginia Woolf’a, Cortazar’dan John Cheever’e kadar geniş yelpazede bir öykücü harmanı ile karşılaştığımız bu eserle öykücüler ziyafeti çekiyor ve dünyanın öyküde neyle uğraştığını, neyle ilgilendiğini, neyi öne çıkardığını görüyoruz. Aslında Türk öyküsü dünya öyküsünde işlenen konularla benzer konuları işliyor ve dünyanın hemen her köşesinde aşk, savaş, acı, gurbet, ihanet, insan ayırt etmeden yaşanıyor ve maruz kalan herkesi etkiliyor.
Recep Şükrü Güngör