Annemarie Schimmel'in hayatını değiştiren 2 söz

''Doğudan Batıya'', Annemarie Schimmel’in hayatını kendine has üslubuyla anlattığı, çok mühim bilgiler içeren otobiyografisi. Kitap, Schimmel’in hayatında her daim ön planda olan şiir, ses ve ahenkten dönüm noktası sayılabilecek hadiselere, Schimmel'deki İstanbul, Ankara ve Konya'dan Türkiye'de iken tanıştığı şair, yazar ve düşünürlere dair intibalarına geniş bir vadide okuma imkanı sunuyor. Dilara Yabul yazdı.

Annemarie Schimmel'in hayatını değiştiren 2 söz

Annemarie Schimmel, 1922 yılında tipik bir Prusyalı ailede dünyaya gelmiş, disiplin ve dakikliği çocuk yaşta mutad hâle getirmiş, İslam ve tasavvuf alanında çok kıymetli çalışmaları ve tercümeleri olan bir şarkiyatçı. ‘Doğudan Batıya’ isimli kitap ise hayatını kendine has üslubuyla anlattığı, çok mühim bilgiler içeren otobiyografisi. Peki bizim için Annemarie Schimmel’i kıymetli kılan ve onun otobiyografisini mutlaka okunması gereken kitaplar listesine sokan şey ne? Schimmel’in çalıştığı konular ya da Türkiye’de iken hayatına dokunan kişiler mi olmalı bizi bu kitabı okumaya sevk edecek olan?

Muhakkak ki bunlar da çok önemli çünkü Schimmel, hayatı boyunca dünyanın sayısız ülkesinde sayısız insanla tanışmış ve her tanıştığı kişi ile hayat örgüsüne yeni bir ilmek atmış bir isim. Ancak asıl önemli olan Schimmel’in daimî arayışı, dinmeyen şevki ve derin muhabbeti. Pek çok insanla ünsiyet kursa da, hayatı pek çok insanla kesişse de, gün sonunda herkes, ‘tek kişilik bir gösteri’ olan Schimmel’in hayatında rüzgar tarafından sürüklenen yaprak mesabesindedir. Ve bu ‘tek kişilik gösteri’yi kaleme almak için en iyi dostu olan daktilosunun başına oturur Schimmel; bize küçücük bir kızken Şark’a duyduğu ilgiden başlayarak Şark’a olan bitmeyen şevkini, muhabbetini, iştiyakını anlatmaya başlar…

Ne Schimmel’in hayatı alelade bir hayat, ne de Schimmel alelade bir şarkiyatçı. Ailesinde akademik geçmiş olmamasına rağmen, Doğuya ve Doğuya dair her şeye duyduğu merak dolayısıyla şarkiyatçı olmaya küçük yaşta karar veren Schimmel’e hem kadın olması hem de bu ilgisi sebebiyle hayatı boyunca sık sık sorular sorulmuş. Çalışmalarının neden şarkiyat alanında olduğunu öğrenmek istemiş insanlar ya da bir kadın olarak bu alanda kolayca barınıp barınamadığını. Bu sebeple hayat hikayesini bir kitap halinde yazma fikri aklına düşmüş ki böylece tüm sorulara cevabı toplu halde vermek mümkün olsun. Ve doğduğu yıl olan 1922’den vefat ettiği tarihten bir yıl önceye, yani 2002 yılına kadarki hayat macerasını derinlemesine ele alarak sorulması mümkün olan tüm sorulara evvelden cevap hazırlamış.

Hayatı değiştiren cümleler

Schimmel’in çocukluğundaki olaylar sonraki yaşamının bir nüvesi adeta. Onun henüz çocukken neler yapıp ettiğine, ilgi alanlarının ne olduğuna ya da tevafuken başına nelerin geldiğine bakarsak kaderinin nasıl çizileceğine dair ipuçları buluruz. Evde geçirdiği vakitte eline aldığı eski imla ile yazılmış bir masal kitabı örneğin. Daha sonra musahhih olarak pek çok kitaptaki hataları düzeltecek olan Schimmel, kimse tarafından yönlendirilmeden, kendi kendine bu kitaptaki imla hatalarını düzeltir ve böylece başlar musahhihlik yaşamına. Eline aldığı bu masal kitabının bir başka önemi daha vardır; içinde hayat boyu ve dahi ölümünden sonra –Almanya-Bonn’daki mezar taşında hem Talik hattı hem de Almanca olarak bu cümle yazılıdır- yakasını bırakmayacak, bir nevi onun kılavuzu olacak bir cümle yazılıdır: “İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar.” Hazret-i Ali’ye nispet edilen cümleyi okuduktan sonra yıldırım çarpmışa döner Schimmel ve bir şekilde ‘yolunun bu yol’ olduğunu hisseder. Ve bu ‘yol’da ilerler; daha pek çok tevafukun etkisiyle hikmetin ana yurdu olan Şark’ı araştırmaya, öğrenmeye, idrak etmeye ömrünü vakfeder.

Tıpkı bu cümle gibi onu daha ilk okuyuştan içine çeken ve etkisi altına alan bir cümle daha vardır. Mevlânâ Celaleddin Rûmî’nin ifadesiyle Hallac-ı Mansur’un sözü olan bu cümle, babası ile sohbetlerinde hayatî bir yer edinmiştir: “Öldürün beni ey dostlarım/ Zira sadece ölümdedir bana hayat.” Sık sık kızına bu meşhur mutasavvıfın hayatından ve fikirlerinden örnekler veren babası, kızının hayat yolunu mütevazı dokunuşlarla resmetmeye muvaffak olmuştur.

Schimmel’in meftunu olduğu ahenk

Şiir, ses ve ahenk Schimmel’in hayatında her daim ön plandadır ve hayatının akışını belirleyen kılavuz gibidir. Aslında anne ile babasının tanışmalarının vesilesi şiire duydukları sevgi olduğundan, şiirin kızlarının hayatında bu kadar belirleyici olmasına şaşırmamak gerek belki de. En etkilendiği mısralardan olan “Bulutlara, havaya ve rüzgâra/ Yön ve yol veren O/Sana gidebileceğin/ Yolu da gösterecektir”, yine kendi deyimiyle “Tanrı’da sebat etmesinin”, O’na duyduğu muhabbetten dolayı hiçbir zaman yolda bırakılmayacağına dair olan güveninin izharıdır.

Batı edebiyatına ve müziğine hâkim olan, özellikle Alman şairleri anne ve babasıyla mütâlaa ederek okuyan Schimmel, Peygamber Aleyhisselam’a duyduğu ilgi ve sahip olduğu idrak seviyesi sebebiyle Rilke’ye hususi bir muhabbet besler. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarında ezberlediği bu şiirler, hayatının son döneminde dahi hatırındadır. Şark’a dair derin bir vukufiyeti olan Rückert de Schimmel için en önemli şairlerden biridir. Rückert’in hem tasavvufî manzum eserlere dair çalışmaları hem de büyüleyici bir ahenk ile Almanca’ya tercüme ettiği şiirler onu çok etkilemiştir. Rückert’in tercümeleri ahenk yönünden asıl metinle o derece uyuşur ki Almanca bilmeyen birisi Rückert’in tercümesini duyduğunda mısraların orijinalini metinden gösterebilmektedir.

İşte Schimmel’i Mevlânâ Celaleddin Rûmî Hazretlerinin şiiriyle karşılaştığında etkisi altına alan ve bir ömür de bırakmayan, meftunu olduğu bu ahenktir. Öyle ki, Hazret-i Pir’e duyduğu muhabbetin, sık sık yaptığı Konya’daki türbe-i şerif ziyaretlerinin, Şark ve Garb’ı dâima Mevlânâ Hazretlerine nispetle tezekkür etmesinin bidayeti budur.

Schimmel’in gözünden Türk aydınları

Bir Türkiye âşığı olan Annemarie Schimmel’e hayatının bir döneminde Türkiye’de yaşamak nasip olur. Bu yıllar hayatındaki en güzel yıllar ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde ders vermesi hayatındaki en güzel tecrübelerdendir. Eğer erkek olsaydı kendisine rahatlıkla Harvard Üniversitesi’nde kürsü verileceğini söyleyenlerin olduğu bir dönemde, gayrimüslim genç bir kadın olarak Dinler Tarihi Kürsüsü’nün başına getirilir Schimmel. Dönemin Türkiye’sinde liyakate verilen önemin en önemli kanıtıdır bu; Schimmel’e göre gayrimüslim bir kadın olması değerlendirme esnasında hiçbir rol oynamamıştır. Bu durum o derece önemlidir ki Schimmel tersinden okuma yaparak bize şu soruyu sorar ve vaziyetin çarpıcılığını gözler önüne serer: Evanjelik Teoloji Fakültesi Müslüman bir kadın hocaya kürsü verir miydi?

Yıllar önce şiirlerle tanımaya başladığı ve hayranı olduğu İstanbul ile çalışmaya başladığı Ankara ona pek çok kapı aralar; Konya’ya, Hazret-i Mevlânâ’nın yanına sık sık gitme imkânı bulduğu gibi, her cenahtan şair, yazar, ressam, fikir adamı ile de görüşür. İsimler o kadar çeşitli ki sayfalar ilerledikçe insanın hayretinin katlanarak artması işten bile değil. Evvelâ Behçet Necatigil, Yaşar Nabi, Samim Kocagöz, Salah Birsel’ler ve onlara karşı eski şiirimizi müdâfaaya mecbur kalışı… Sonra Yahya Kemal, Mesut Cemil Bey, Kazım Taşkent, Sâmiha Ayverdi, Asaf Halet Çelebi, Hikmet Barutçugil gibileri… Fikir dünyamıza çok büyük katkıları olan bu zevatın her biri ile ilgili Annemarie Schimmel’in gözünden anekdotlar bulmak, o dönemi ve kişileri Annemarie ile rabıtalı okumak tarifi olmayan bir zevk.

Maneviyatın bedene karşı kazandığı zaferin bir timsali’ olan Schimmel, bizim için sadece çalışma alanları sebebiyle değil, vukufiyeti, derin idraki ve bilhassa muhabbeti sebebiyle önemli. Hayatı boyunca kendisinin İslam yorumunun fazla romantik olduğunu söyleyenlere karşı kendisini Aziz Augustin’den alıntıladığı “İnsan sadece muhabbet ettiği kadar fehmeder.” cümlesi ile savunan Schimmel’i anlamamız için, onun muhabbet duyduğu şeylere muhabbetimizin olması gerekir. Ancak o zaman onun gittiği yola revan olmayı, katremizi bahr eyleyip umman olmayı başarabiliriz…

Dilara Yabul

Doğudan Batıya, Annemarie Schimmel

YORUM EKLE
YORUMLAR
dilara yabul
dilara yabul - 5 yıl Önce

Kime ait olduğunu sorduğunuz mısralar Paul Gerhardt'ın ilahi kitabından. Doğudan Batıya'da mısraların konu olduğu pasaj şu şekilde:Ve ilahiler kitabının zenginliğine bir bakın! Paul Gerhardt’ın teselli bahşeden ilahisi, “Tarikini emret sen ey Tanrım!” olmasaydı, ye’sin üzerimize çöktüğü o karanlık harp gecelerinde nasıl teskin olacaktık? Hâlâ daha uçaktayken yâdıma düşer:“Bulatlara, havaya ve rüzgâra Yön ve yol veren O,Sana gidebileceğinYolu da gösterecektir.”

Galiçya Müdafii
Galiçya Müdafii - 5 yıl Önce

Almanlardan örnek alınması gereken belki de tek şey bu ilm-i tecessüs olmalıydı. Neden hadis rivayet edenlerin hakkındaki en güvenilir bilgiler müsteşrikler tarafından hazırlanmış? Neden bizi bizden daha iyi tanıma gayretinde bulunmuşlar? Goethe niye Doğu-Batı Divanı'nı yazmış? İnsan gerçekten hayret ediyor...

Yusuf
Yusuf - 5 yıl Önce

Öncelikle Annemarie Schimmel'i tanıştıran bu siteye çok teşekkür ederim. Bir sorum var makale ile ilgili. Yazıda göremediğim ''Bulutlara, havaya ve rüzgâra/ Yön ve yol veren O/
Sana gidebileceğin/ Yolu da gösterecektir” mısrası kime ait gerçekten merak ettim.

Bahri TEKİN
Bahri TEKİN - 5 yıl Önce

İbret.

banner36