Tarihi romanlar, içinde bir gerçeklik barındırdığından diğer türdeki romanlara göre daha keskin çizgileri olması gereken çalışmalardır. Romanda anlatılan her olayın, bir köşesinden de olsa gerçeklerle bağdaşması gerekir. Yazarın hayal dünyası, kurguladıkları da romanda kendine yer bulsa da konu tarihten alındıysa gerçekler ne okuyucunun ne de yazarın yakasını bırakmaz.
Özellikle hakkında çok söz söylenmiş, çok konuşulmuş, tartışılmış konular çevresinde bir roman kaleme alınacaksa yazarın daha özgün bir yol izlemesi gerekir. Farklı ve kendine has bir üslupla anlatımı güçlendirmeli ki yazar, kendinden öncekilerden bir adım öne çıkabilsin.
Hallac-ı Mansur, adından en çok söz edilen isimlerden biridir. Yaşantısıyla, mücadelesiyle, anlaşılamamasıyla yüzyıllar boyunca çok büyük bir coğrafyada, içinde çokça soru işaretleri barındıran bir kişilik olarak varlığını sürdürmüştür. Bugün bile adının geçtiği her ortamda tartışılan bir özelliğe sahiptir. Böylesine önemli bir karakteri roman formatında anlatmak için derinlemesine bir araştırmaya da ihtiyaç vardır.
Aydın Hız, birçok edebiyat dergisinde yazan, edebiyatın birçok türünde çalışmaları bulunan bir yazar. Deneme, eleştiri, biyografi çalışmaları ile ürünler vermeye devam eden Aydın Hız, şimdi de ilk kitabı Aşk Kapını Ben Geldim ile okuyuculara bir Hallac-ı Mansur romanı ile sesleniyor.
Şehirlerden ve dualardan geçiyor Hallac-ı Mansur
Basra, Bağdat, Kufe, Semerkand, Hindistan, Mekke ve daha birçok belde. Hallac-ı Mansur’un hayatının geçtiği mekânlar bir bir gözümüzün önünden geçiyor roman boyunca. Bugünü düşündüğümüzde ve bu şehirlerin birçoğunun yerle bir edildiğine de şahit olduğumuz göz önüne alındığında romanda anlatılanlar daha bir önem kazanıyor. 880'li yılların şehirleri ve yaşananları ruhumuzun derinliklerine değerek anlatılıyor.
Allah’ın adını, adaletini, dinini yaymak için durup dinlenmeden ve hiçbir zorluğu düşünmeden yollara düşüyor Mansur. Kâh kızgın çöllerde yol alırken bir bakıyorsunuz aylarca süren bir gemi yolculuğunda çıkıyor karşımıza. Tek hedefi var: Hak dini herkese ulaştırmak.
Hallac-ı Mansur’un en büyük sığınağı duaları. Dünyadaki en büyük sevdası Yaradan’ı. Aydın Hız, şiirsel bir ifade ve seslenişle roman boyunca dualar eşliğinde anlatıyor Hallac-ı Mansur’un mücadelesini. Hak ve hakikati anlatma yolunda şehirleri aşarak gönüllere girmek için hangi zorluklara girdiğine şahit oluyoruz.
Her an, her fırsatta Yaradan’ına yöneliyor ve ellerini açıyor Hallac-ı Mansur. Aydın Hız o kadar içtenlikle veriyor ki duaları, romanı bir dualar kitabına dönüşüyor adeta. İnsanın içini ferahlatan, Rabbine karşı muhabbetini arttıran dualar bunlar. “Ey aşkıyla gönlümü yakan Rabbim, bana serinliğini değil, ateşini ver! Ateşimi artır her zikrimde. Yanayım, kül olayım, sen olayım ey Rabbim!”
Hallac-ı Mansur’a yoldaş oluyoruz
Aydın Hız, hakkında onca kitap yazılmış birisini anlatırken romanında kullandığı edebi dil ile bizlere yeni bir Hallac-ı Mansur’u tanıtıyor aslında. Tarih kitaplarının sert yüzünün karşısında hayatın içinden, canlı bir yüz duruyor karşımızda. Mücadelesini bile sevgiyle yapan, düşmanına bile muhabbetle yaklaşan bir Mansur var. Yol arkadaşları sürekli değişse de Hallac-ı Mansur’un muhabbeti hiç değişmiyor. Aynı aşka sürdürüyor yolculuğunu.
Kitabın sonunda “Gözümün Önünde Bulundurduklarım” diyerek Aydın Hız bizlere önemli bir kaynak sunuyor. Hallac-ı Mansur hakkında yapılmış çalışmalar, yazılmış kitaplar bir liste halinde sunuluyor. Listenin uzunluğu göz önüne alındığınca, Hallac-ı Mansur hakkında yapılmış çalışmalar arasında Aydın Hız’ın romanı farklı bir yere konabilir. Roman formatında olan bu eser gerek mekanlar olarak gerekse eserde geçen isimler olarak önemli kaynaklar sunuyor bizlere. Cüneyd-i Bağdadi, Ebu Tahir, Zekeriya gibi isimler romanın gerçeklikle olan bağlarını güçlendiriyor.
Bir aşkın hikâyesini anlatmış bizlere Aydın Hız. Aşkla başlayan, aşkla devam eden ve son nefesinde Rabbine “Aşk kapını ben geldim” diyen bir sevdalı yüreği anlatmış; son nefesinde bile Rabbine ulaşacağı için tebessüm eden Hallac-ı Mansur’un aşkını.
Mustafa Uçurum