Ali Yakup Cenkçiler Hoca’nın hatırat kitabı (Ali Yakub Cenkçiler Hatıra Kitabı, haz. Necdet Yılmaz, Darülhadis Yayınları) hakkında daha önce yayınlanan haberler vesilesiyle bizde de eseri yakından inceleme isteği uyanmıştı. Farklı sahalardan birçok ismin anılarına yer veren bu kitapta özellikle Balkanlar ve Arap dünyası ile ilgili çarpıcı anekdotlara rastladık. Yazımızda bunlardan bazılarını paylaşacağız ve Ali Yakub Hoca’nın İslam dünyasının geleceği hakkındaki görüşlerini aktaracağız:
Ali Yakup Hoca Osmanlı’ya “Baba gitti, evlatlar yetim kaldı” diye bakardı. Ona göre Osmanlı bir dergâh ve bir ekoldü. Zaten küfrün Osmanlı’ya karşı asırlardır devam eden öfkesi aslında bu yüzdendi. Batılılar Osmanlı’yı bir türlü hazmedememişlerdi. Ali Yakup Hoca’ya göre böyle bir devletin birden çekilip gitmesi, Türkiye’nin laikliği seçmesi ve İslam âlemi ile arasına mesafe koyması, Osmanlı coğrafyasındaki Müslüman toplulukları sahipsiz bırakmıştı.
Sultan Murad Han’a yazılan mersiyelerin okunması altı saat sürerdi
Kendisi her zaman Osmanlı ve Türk milletine şükran duyduğunu ifade etmişti. Ona göre Osmanlı gelmeseydi bugün “neüzbillah” bir kafir, bir Sırp veya bir Hırvat olacaktı. Osmanlı’nın kendisini zulmetten nura çıkarıp kurtardığına inanırdı.
Ali Yakup Hoca Balkanlar’daki Osmanlı sevgisinden bahsederken Kosova fatihi Sultan Murad’ın şehid olduğu günde düzenlenen etkinliklerden bahsederdi. O gün bu etkinliklere sadece Arnavutlar değil, Saraybosna’dan Kosova’ya gelen Boşnaklar da toplanırdı. Sultan Murad Han’a yazılan mersiyelerin okunması altı saat sürer ve bu altı saat zarfında okunanlar ayakta ağlanarak dinlenirdi. Ali Yakup Hoca’ya göre işte bu gözyaşları Osmanlı’ya karşı duyulan aşkın neticesidir.
“Şimdi Hacı Muy Ağa’nın ruhu ne kadar muazzeptir”
Ali Yakup Hoca, kendisi Mısır’da tahsil görürken oraya gelen Balkanlı öğrencilerle de ilgilenirdi. Ancak buralara tahsil için geldikten sonra ziyan olan Müslüman ilim talebelerine çok üzülürdü. Tahsillerini tamamlayan Arnavut ve Boşnak öğrenciler dönecek yerleri olmadıkları için Mısır’da veya başka ülkelerde çalışacak iş aramaya başlıyorlardı. Hele bir gün dört tane yetişmiş Boşnak talebenin Amerika’ya gitmek için teşebbüse geçtiklerini haber alınca hıçkırıklarla Ali Ulvi Kurucu’nun odasına gelir ve şöyle der:
“Azizim, bunların dördü de yetişmiş gençler, bunları Yugoslavya’dan tanırım. Zaten okumuşlardı, hoca idiler. Buraya Arapçalarını güçlendirmek için geldiler. İkisinin babası Saraybosna’da Hacı Muy Ağa derler, zengin bir zattır. Hüseyin ile Osman’ın oğullarıdır, babaları Hacı Muy Ağa, Mehmet Akif Bey’in dostuydu ve evlerinde Safahat okunurdu… Şimdi Hacı Muy Ağa’nın ruhu ne kadar muazzeptir… ‘Hoca olarak yetiştirdiğim çocuklarım sonunda Amerika’ya mı gidecekler’ diye kemikleri sızlar… Ben buna nasıl ağlamam?”
Balkanlarda Müslümanlara karşı yapılan mezalimden muzdaripti
Ali Yakup Hoca uzak görüşlü bir zat idi. Yine Ali Ulvi Kurucu ile olan sohbetlerinde “Yarın Haçlılar Balkanlarda büyük felaketler ortaya çıkaracak korkarım… O günler geldiğinde Avrupa ve Hristiyanlar, Sırp, Hırvat, Karadağlı’ya yardım edecek ama Müslüman Boşnak ve Müslüman Arnavut’un hali ne olacak?” diye sorardı. Bu sözleri 1940’lı yıllarda söylemişti ve neredeyse 50 sene sonra korktuğu şeyler gerçekleşti.
Ali Yakup Hoca Balkanlarda Müslümanlara karşı yapılan mezalimden muzdaripti. Ona göre Boşnaklar olsun Arnavutlar olsun asırlarca Osmanlı’dan aldıkları güçle Balkanlardaki diğer kavimlere “efendilik” etmişlerdi. Hristiyanlar ise bu efendiyi sadece yerinden etmedi, vahşetle yok etmeye çalıştı. İkinci Cihan Harbinden sonra Yugoslavya’da binlerce Müslüman kılıçtan geçirildi. Tito’dan evvel başa geçen Mihaylevic’in bir Müslüman düşmanı olduğunu belirten Ali Yakup Hoca, bu ismin Almanlar Üsküp bölgesinden çekildikten sonra Ezher’den gelen bazı arkadaşlarını idam ettirdiğini ve hatta naaşlarını yedi gün caddede darağacığında bıraktığını anlatırdı. (İdam edilen arkadaşlarından birisinin ismi Şuayip’dir.)
Hasan El-Benna’nın oğlunu evlendirdi
Ali Yakup Hoca, uzun yıllar Mısır’da kalmasının da etkisiyle Arap dünyası ile yakından irtibatlıydı. Ancak özellikle Hasan El-Benna’nın ailesi ile özel olarak ilgilenirdi. Bunu kendisine bir vazife olarak da görmüştü. Nitekim babasını çocuk yaşta kaybeden Seyfülislam’ı Ali Yakup Hoca evlendirmişti. Yaklaşık 40 yaşına kadar evlenmeyen Seyfülislam Benna, İstanbul’a bir ziyaretinde durumu Ali Yakup Hoca’ya açar, Ali Yakup Hoca da “böyle bir şehidin evine bulacağımız kız eve huzur ve saadetli eylemelidir” diye düşünür. Durumu hanımına anlatır ve hanımı da Yugoslav muhacirlerinden bir ailenin kızını önerir. Nihayetinde evlilik gerçekleşir ve mutlu bir aile kurulur.
“Haliniz Endülüs gibi olurdu”
Ali Yakub Hoca, Arap dünyasındaki Osmanlı algısını değiştirmek için yoğun çaba harcamıştır. Bir gün Libya’da bir toplantıya katılır. Toplantı sonrası oluşan sohbet ortamına Libya’da bakan olan bir zat da iştirak eder. Kendisine “neden Kosova’ya değil de Türkiye’ye döndüğünü” sorar. Ali Yakub Hoca “kendisini Türk milletine karşı borçlu hissettiğini, burada İslam’a hizmet edip yeniden güçlenmesi için mücadele ettiğini” ifade eder. Mesele Türklük, Arnavutluk veya Araplıktan öte İslam ile şereflenme ve ona hizmet etmektir ve kendisi Türk milletinin halen İslam için hizmet ettiğine inanmaktadır.
Ali Yakup Hoca’nın bu şekilde övücü konuşmalarından biraz şaşıran bir grup ise “ama hocam Osmanlı kaç sene bizi ve sizi sömürmedi mi?” diye sorar. Buna karşı Ali Yakup Hoca, deniz kıyısından gözle görünebilecek mesafede olan bir adaya bakar ve orada dikili İspanyol kalesini gösterir. “Bakın” der, “bu kale niye dikilmiş?” Libyalılar cevap verir: “Tabii ki buraları istila etmek için”. “Peki edebilmişler mi?” diye bir soru daha sorar. Bunun karşısında grup biraz şaşalar. Ali Yakup Hoca kendisi cevap verir: “Edemediler çünkü Osmanlı bizi korudu… Herhalde bu olmasaydı haliniz Endülüs gibi olurdu.”
Konuşmalardan pek ikna olmayan birisi önceki soruyu yeniler: “Peki bizi sömürmediler mi?”
Ali Yakup Hoca şöyle cevap verir: “Kardeşim Osmanlı zamanında buranın sömürülecek nesi vardı? Petrol mü vardı, maden mi vardı, arazi mi münbitti?.. Bilakis onlar burayı mamur etti.”
Bu konuşmalardan etkilenen birçok dinleyici kendilerinin Osmanlı ile Arap dünyası arasındaki ilişkiler hakkındaki fikirlerinin değiştiğini ifade etmiş ve Ali Yakup Hoca’ya teşekkür etmiştir.
“Sen evvela çocuklarını yetiştireceksin”
Son olarak kendisi ile yapılan bir röportajda Müslümanlara bir tavsiyede bulunması rica edildiğinde şu cevabı verir: “Sen evvela çocuklarını yetiştireceksin. Çocuğun terbiyesinin nasıl olacağı ile ilgili İmam-ı Gazzali’nin İhya’sında kısa bir bölüm var. Çocuklara elinden geleni yap. İslam ormanının bir filiz ve fidanını yetiştirmeye, meydana getirmeye çalış. Senin vazifen bu…
Bugün İslam dünyasında bir faaliyet var. Çocukların da İslam faaliyetinin ordularından bir iki nefer olsun. Öyle yetiştirmeye çalış; ilim ver, ahlak ver, takva sahibi olsunlar. Bir babadan ve bir anneden bu matlubdur. Dünyaya getirdiği bir evlat için müstakbel hazırlamak… En büyük müstakbel de ahiret müstakbelidir.
Allah nasip ederse inşallah Müslümanlık yine dirilir. Çünkü Batı felsefesi bir defa iflas etti. Bunu Batı büyükleri kendileri söylüyor. Amerika dediğin maddi bir varlık… Bugün mütefekkirler Müslümanlığın tabii bir din ve kurtuluş çaresi olduğunu söylüyorlar, ancak kimi menfaatten kimisi küfr-i inadiden girmiyorlar. Bizimkiler ise sırf taklid. Yoksa bir bildikleri yok. ‘Avrupa ilerlemiş, biz de onlar gibi olalım…’ Avrupa ilerledi ama Avrupa’yı ortaçağ Hristiyanlığı inhiraf etmiş… Ama biz Müslümanlıktan ayrıldığımız günden beri geri dönmeye başlamışız. Onlar ise dini dünyadan ayırdıktan beri ilerlemeye başlamıştır. Biz ise Müslümanlığa sarıldıkça ilerlemiştik… Yalnız onlar sadece dünya sahasında ilerlemişlerdir. Ahiret sahasıyla ilgili, zaten Hristiyanlık dini kalmamıştır…”
Ali Yakub Cenkçiler Hatıra Kitabı, haz. Necdet Yılmaz, Darülhadis Yayınları
Abdullah Osmanoğlu