Alaturka zihinler, alafranga saatler

Hiç şüphesiz sadece süreceğimiz ömrün ortalama yılı değil aynı zamanda o ömrü nasıl geçireceğimiz de doğum yılımızla beraber değişiklik gösteriyor. Örneğin giydiğimiz kıyafetler, kullandığımız iletişim ve ulaşım araçları vs. Peki, zaman tasavvurumuzun da bu değişiklikten nasibini aldığını hiç düşünmüş müydünüz? Feyzanur Taştekne yazdı.

Alaturka zihinler, alafranga saatler

TÜİK’in yayınladığı 2013-2018 “Hayat Tabloları” istatistiklerine göre Türkiye’de yaşayan bir insanın ömrü ortalama 78,3 yıl.1  Bundan 50 sene yahut 250 sene evvel bu sayılar çok daha düşüktü. Hiç şüphesiz sadece süreceğimiz ömrün ortalama yılı değil aynı zamanda o ömrü nasıl geçireceğimiz de doğum yılımızla beraber değişiklik gösteriyor. Örneğin giydiğimiz kıyafetler, kullandığımız iletişim ve ulaşım araçları vs. Peki, zaman tasavvurumuzun da bu değişiklikten nasibini aldığını hiç düşünmüş müydünüz?

Tanpınar’ın bir geçiş dönemi eleştirisi olarak yazdığı “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”nde birçok trajikomik olay ele alınmıştır. Modernizme geç kalınmışlığın etkisiyle, çeşitli kavramlar üzerinden okunabilecek abesliğin yegâne noktalarından biri de zaman algısıdır. İlk defa Tanzimat Dönemi’yle hissedilmeye başlanan modernizm ile kavramların ikiliği arasında kalan Türk halkı için bir diğer konu da alaturka ile alafranga saat ikilemidir. Bir tarafta dinî hayata göre tasarlanmış, insan kontrolü altındaki alaturka saat varken diğer tarafta da kesin sınırlar ile belirlenmiş, değişmez ölçütlü idamesi altına girmek zorunda olunan alafranga saat. Alafranga saat şüphesiz modernizmle birlikte mesai ölçüsü olarak Osmanlı’da kendine yer bulmuştur. Bu geçişlerin romandaki tezahürü de Halit Ayarcı, Hayri İrdal karakterleri üzerinden ve nihayet son şekliyle “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” olarak karşımıza çıkmaktadır.

Modernite ve zaman

Moderniteyle geç muhatap olan Türk toplumu, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişte sancılı bir süreç yaşamıştır. Osmanlı halkı için birçok köklü değişim ve dönüşümün miladı olan Tanzimat Fermanı’yla birlikte modernleşme adına atılan ilk adımlar tebaanın üzerinde tümüyle hissedilir bir cevap bulmuştur. İmparatorluk sınırları içinde, özellikle de büyük vilayetlerde yaşayan halk hızlı bir sosyokültürel değişimle yüz yüze gelmiş ve eski-yeni dilemması, dine bakış açısı, konuşma biçimi ve eğitim dâhil her alanda kendisini hissettirmiştir.2 Bu süreçte yaşanan değişim ve dönüşümün en iyi okunabileceği noktalardan biri de “Zaman algısı”dır. Her şey için olduğu gibi saat için de “Alaturka” ile “Alafranga” ikilemi doğmuştur. Osmanlıda 18. yüzyılın sonlarından itibaren, mekanik saatin yaygınlaşmasıyla birlikte, eski önemini kaybeden muvakkithanelere karşı yeni “Saat kuleleri” artık şehirlerin siluetlerinde kendilerine yer bulmaya başlamışlardır.

Muvakkithaneler

Osmanlı’nın erken dönemlerinden itibaren karşımıza çıkan muvakkithaneler, namaz vakitlerinin tayininin yapıldığı, genellikle camilerin avluları içinde bulunan bir iki odalı küçük müştemilatlardı. Muvakkitlerin en önemli görevi ise tespit edilmiş namaz vakitlerini müezzinlere bildirmekti. 15. yüzyılın sonralarına doğru artan muvakkithane sayısı, müneccimbaşılık gibi bir kurum kurulması gereğini oluşturmuştu. Fakat Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinden itibaren mekanik saat kullanımının yaygınlaşması; özellikle de II. Abdülhamid devrinde inşa edilmeye başlanılan saat kuleleri ile muvakkitliğe olan ilgi azalmıştır.3 Alaturka saat uygulaması da muvakkithanelerin işlevine paralel şekilde kurgulanmıştır. Saatler, namaz vakitlerine –yani Güneş’in gün içindeki konumuna- göre ayarlanır ve gün bitimi Güneş’in batışı olarak kabul edilirdi. Bu bağlamda tüm Müslüman toplumlar için saat, her zaman önemli bir yer teşkil etmektedir. Kitapta saatçi çırağı kahramanımız Hayri İrdal bu konuyu şöyle özetler:

“Herkes bilir ki eski hayatımız saat üzerine kuruludur. Hatta sonraları Muvakkit Nuri Efendi’den öğrendiğime göre Avrupa saatçiliğinin en büyük müşterisi daima Müslümanlar ve onların içinde en dindarı olan memleketimiz halkı imiş. Günde beş vakit namaz, ramazanda iftar, sahur, her türlü ibadet saatle idi. Saat Allah’ı bulmanın en sağlam çaresi idi ve bu sıfatla eskilerin hayatını idare ederdi. (…) Saat sesi bu yüzden onlar için şadırvanlardaki su sesleri gibi hemen hemen iç âleme, büyük ve ebedî inançların sesiydi. (…) Bir taraftan bugünümüzü ve vazifelerimizi tayin eder, öbür taraftan da peşinde koştuğumuz ebedî saadeti, onun lekesiz ve arızasız yollarını size açardı.” 

Alaturka saat

Osmanlı Devleti’nin son dönemine kadar gündelik hayatın idamesi için alaturka saatlerin varlığı yeterliydi.4 Bu saatler halkın sosyal -özellikle dinî- yaşamlarında onlara yardımcı olsa dahi, iş hayatında çok büyük kargaşa ve anlaşmazlıklara neden olmaktaydı. Çünkü Güneş’in konumuna göre ayarlanan bu saatler, farklı mekânlar arası eş zamanlılığı imkânsız hâle getirmiştir. Çok kısa mesafelerde dahi büyük değişiklik gösteren alaturka saatler, ortak bir zaman diliminde hareket edebilmeyi zora sokmuştur. Gün içerisinde doğru saat ayarına ulaşmak ise muvakkithaneler ile mümkün olabiliyordu. Hayri İrdal’ın ifadesiyle: “İnsanları iğfal etmek, onlara vakitlerini israf ettirmek suretiyle hak yolundan ayırmak için şeytanın baş vurduğu çarelerden biri de Nuri Efendi’ye göre hiç şüphesiz ayarsız saatlerdi.”

Kitaba baktığımızda kurgulanan tüm hikâye, bütün saatlerde doğru ayara ulaşabilmek adınadır. Özellikle de modernizm ile birlikte değişen zaman algısının bu farklılıklara tahammülü yoktur; çünkü Benjamin Franklin’in dediği gibi modern zaman tasavvurunda “Vakit, nakittir.” Nuri Efendi’nin saatlerle ilgili özlü sözleri üzerinden Halit Ayarcı’nın şu tespiti de modernizmin zaman algısının hangi düzeyde olduğunu açık bir şekilde bize göstermektedir:

“Nuri Efendi sık sık, ‘Ayar saniyenin peşinde koşmaktadır!’ derdi. Halit Ayarcı’yı pek şaşırtan sözlerden biri de bu olmuştu:

-Düşün Hayri İrdal, düşün aziz dostum, bu, ne sözdür? Bu demektir ki iyi ayarlanmış bir saat, bir saniyeyi bile ziyan etmez! Hâlbuki biz ne yapıyoruz? Bütün şehir ve memleket ne yapıyor? Ayarı bozuk saatlerimizle bütün vaktimizi kaybediyoruz. Herkes günde saat başına bir saniye kaybetse saatte on sekiz milyon saniye kaybederiz. Günün asıl faydalı kısmını on saat addedersek, yüz seksen milyon saniye eder. Bir günde yüz seksen milyon saniye yani üç milyon dakika; bu demektir ki, günde elli bin saat kaybediyoruz. Hesap et artık senede kaç insanın ömrü birden kayboluyor. Hâlbuki bu on sekiz milyonun yarısının saati yoktur ve mevcut saatlerin çoğu da işlemez. İçlerinde yarım saat, bir saat gecikenler vardır. Çıldırtıcı bir kayıp… Çalışmalarımızdan, hayatımızdan, asıl ekonomimiz olan zamandan kayıp (…) bu kaybın önüne geçeceğiz. İşte enstitümüzün asıl faydalı tarafı…”

Modernist işlevsellik

Yukarıda Halit Ayarcı’nın kayıp saat hesabı üzerinden gördüğümüz gibi moderniteyle birlikte soyut kavramlar maddesel olarak incelenmeye başlanmıştır ki bu da beraberinde yeni algı sistemleri oluşturmuştur. Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün ortaya çıkışında da insanın, işi ve hayatıyla zamana tâbi kılınması anlayışı hâkimdir. Romandaki kurum bir soruna cevap vermek, bir eksikliği gidermekten ziyade ortaya çıkan bu kurum çevresinde örülmüş olaylar şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bu da enstitünün kurucusu Halit Ayarcı tarafından şu modernist yaklaşımla ortaya konulmuştur: “Realist olmak hiç de hakikati olduğu gibi görmek değildir. Belki onunla en faydalı şekilde münasebetimizi tayin etmektir.” Bu bağlamda kitapta gözlemlediğimiz bir diğer çarpıcı örnek ise Ahmet Zamanî Hazretleri’nin ortaya çıkışıdır. Modernizm elinde olanı işlevselleştirmekle de kalmaz, kendisi için tarih yaratıcılığına da sık sık başvurur. Kendi elleriyle yarattıkları bu içi boş kuruma yine kendi elleriyle yazdıkları tarihle dayanak bulmuşlardır yani olayla ilgili münasebetlerini “En faydalı şekilde” idame ettirmişlerdir.

Yeni insan, yeni hayat, yeni zaman

Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ndeki nihai amaç tüm ülkedeki saatleri aynı zamana ayarlayıp topluma vakit ölçme, saate bakma alışkanlığının yayılmasını sağlamaktır ki bu, “Yeni hayat” ve “Yeni insan” oluşturmak için gereklidir. “Yeni insan” oluşturmanın realitedeki örneğini ise Tanzimat Dönemi’nde devlet eliyle yapılan saat kuleleri ve taşıdıkları amaçlar üzerinden incelenebilir. İlk defa 19. yüzyılın ortalarında İstanbul’da dikilen mekanik saat kuleleri genellikle vilayet konağı, belediye, kaymakamlık gibi kamu kurumlarının hemen yanına inşa edilmişti. Buradaki amaç ise kamu görevlilerinin çalışma saatlerini batılı zaman disiplinine uygun şekilde biçimlendirmekti.5  Modernleşmeyle birlikte “Mesai saati” kavramının ne denli ön plana çıktığının bir nevi simgesidir Osmanlı’daki saat kuleleri. Bu kulelerin bulunduğu yerler tebaanın yaşam alanından ziyade memuriyetle görevli kişilerin bulunduğu ortamlardır. Yani saat kuleleri bulunduğu ortamdaki insanlara sosyal hayatlarındaki zamanı takip etmeleri imkânını vermek amacıyla değil, memuriyettekilerin mesai saatlerine riayet etmelerini sağlamak için inşa edilmişlerdir.

Zaman algısı üzerindeki değişimi romanda geleneksel olanı simgeleyen muvakkit Nuri Efendi’nin saatle ilgili yaptığı tespitlerde görebiliriz:

“Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır… Bu da gösterir ki zaman ve mekân insanla mevcuttur!”

“Maden kendiliğinden ayar kabul etmez… İnsan da böyledir. Salah, iyilik, bize Hakk’ın lütufla bakışı sayesinde olur. Saat de böyledir.”

Bu tespitlerden şunu rahatlıkla görebiliriz ki modernite öncesinde zaman, ancak insan ile var olabilen bir kavramdır; insan-zaman ilişkisinde otorite insanın varlığıdır. Zamanı tayin etmede ve ona ayak uydurmada irade tamamı ile insana aittir. Nuri Efendi’nin sözlerinden de anlaşılacağı üzere insan bir anlamda zamanın sahibidir. Fakat moderniteyle birlikte insan-zaman ilişkisi farklı bir boyut kazanmış ve artık zaman insana hükmetmeye başlamıştır. Bir başka deyişle “Modern zaman anlayışı daha çok endüstriyel zamanla örtüşür” yani artık devreye zaman disiplini girmiştir.6

Türk edebiyatında önemli bir yere sahip olan “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” adlı romanında Ahmet Hamdi Tanpınar, zaman idraki üzerinden kültür-medeniyet farklılığını çözümler.7

Eser, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan bir süreci kapsamakta ve Hayri İrdal’ın garipliklerle dolu hayat öyküsü üzerinden modernleşmenin zaman algısının değişimindeki rolünün ne ölçüde olduğunu okuyucuya sunmaktadır. Kitaba da adını veren “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”, Hayri İrdal ve Halit Ayarcı tarafından, salt gerçeklik dışında, tamamen farazî bir “ihtiyaca” cevap vermek amacıyla kurulmuştur. Tanpınar, bu enstitü ve yaklaşık elli yıllık bir zaman periyodu üzerinden geçiş dönemini kapsayan birçok kavram ve kuruma farklı açılardan eleştiriler getirmektedir. Eleştiriler “Eski-yeni” kavramları etrafında, temelde “Gecikmiş bir modernleşme” üzerine inşa edilmiştir.8 Modernleşmenin Türk toplumu üzerindeki tezahürü “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” üzerinden incelendiğinde, değişimin en yoğun hissedildiği kavram ise zaman tasavvurundaki değişiklik olacaktır.

Feyzanur Taştekne

Dipnot:

1             //www.tuik.gov.tr/UstMenu.do?metod=temelist

2             GÜNDÜZ, Olgun. “Türkiye’nin Batılılaşma Serüveninde Özgün Bir Portre: Ahmet Hamdi Tanpınar” U.Ü. Fen- Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi 3 (2002): 13-28

3             Aydüz, S. “Muvakkithane”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi 31. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2006. 413-415

4             ÜÇSU, Kaan. “İmparatorluğun Başkentinde Değişimin Sembolü Olarak Kule, Cephe ve Meydan Saatleri.” Bildiriler Kitabı. İstanbul: yy, 2013. 143-149

5             YILDIRIM, Engin. “Zaman Disiplini ve Çalışma Zihniyeti: Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü Romanı Bağlamında Bir Değerlendirme.” Çalışma Ve Toplum 31 (2011): 25-42  

6             TUTAR, Hasan. “Modernite ve Gelenek İkileminde Kimlik Tasavvurları.” Sakarya İktisat Dergisi (ty): 74-94

7             GÜNDÜZ, Olgun. “Türkiye’nin Batılılaşma Serüveninde Özgün Bir Portre: Ahmet Hamdi Tanpınar” U.Ü. Fen- Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi 3 (2002): 13-28

8             ÖZER, Hanife. “Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde Aile Temi Üzerinden Türk Modernleşmenin Seyri.” Electronic Turkish Studies 7.4 (Fall 2012): 2533-2546

YORUM EKLE

banner36