Bazı kitapların o kadar uzun soluklu bir sesi vardır ki aradan yıllar geçse de o kitap, içindeki her cümle ile bütün zamanlara hitap edecek bir derinliğe sahiptir. Metin Karabaşoğlu’nun Camide Dans Var kitabı, ele aldığı konuların geniş zamanlara seslenmesiyle kendine has sesi olan, her daim diri bir çalışmadır. Karakalem Yayınları’ndan çıkan ve şu an maalesef baskısı olmayan bu 1995 yayın tarihli kitap, baskı tarihi ortadan kaldırılsa, günümüz için bütün parçaları yerli yerine oturan tespitlerle dikkat çekiyor.

Medyadan siyasete, sizden bize her şey var

Metin Karabaşoğlu’nun yazdıklarını okurken kendinizi bir deryanın ortasında hissedersiniz. Yazar, koca deryada yalnız değildir. Yanına öyle yoldaşlar almıştır ki okuyucu da kendini büyük bir zenginliğin ortasında bulur. Yazar, Kuran’dan başlayıp hadislerle devam eden, oradan risalelerin dünyasına süzülen bir yolculuktadır ve cümlelerini bütün bunların rengine boyamaktadır.

Camide Dans Var adlı kitabında Karabaşoğlu, bizlere yaşadığımız dünyanın bir fotoğrafını sunuyor. Kur’an’daki “biz” bahsinden başlayıp “biz”in ardına düşüyor. Biz kimiz, kim olmalıyız, kim olduk sorularının yanıtlarını günün şartlarına uygun örneklerden vererek konuyu somutlaştırıyor. Doksanlı yılların meşhur dizisi Bizimkiler’in aslında pek de bizden olmadığını örneklerle veriyor.

Siyasetin baştan sona büyük bir yalan olduğunu seçimden önce ve seçimden sonra tespitleriyle veren yazar, “Siyasi Hayatım Bitti” diyerek işin içinden kazasız belasız sıyrılıyor.

İçimde bir Yahudi var

Metin Karabaşoğlu, okuyucuyu ta yazının başlığından yakalamasını bilen yazarlarımızdandır. Kitap isimleri olsun, yazıların isimleri olsun öylesine etkileyici cümleler kurar ki, meraklı okuyucu ister istemez yazılanlara yönelmek zorunda kalır. Camide Dans Var da öyledir, aynı kitapta yer alan “İçimde Bir Yahudi Var” yazısı da aynı etkiye sahiptir.

İnsanlığı yoldan çıkaranın Yahudiler değil, herkesin içinde büyüyüp duran nefsi olduğunu Kuran’dan ve tarihten örneklerle sıralıyor yazar. İçimizdeki hırsı durdurmadığımız ve asıl yönelmemiz gerekene yönelmediğimiz müddetçe nefsimiz bizi esir alacak ve biz de kimseye bahane bulacak zamanı ve mekânı bulamayacağız.

Gençliğin el kitabı olacak derecede önemli tespitleri içeren bir kitap

İbadet, salim bir kafa ve sakin bir ortam ister. Zihni kurcalayan ne kadar akıl çelici hengâme varsa o kadar asıl olandan uzaklaşırız ve bedenimiz ibadetle meşgulken içimiz dünyayı kuşatan seslerin ahengiyle bildik hareketleri yapmaya devam eder. Aynen camide namaz esnasında dışardan son ses gelen müzik sesinin eşliğinde kılınan namaz gibi.

İnsan, yaptığı işten zevk almalı. Bunun için de kendini işine verebilmeli. Karabaşoğlu bu noktada insanların aklını kuşatan en büyük tehlikenin televizyon olduğunu söylüyor: “Akıl televizyonu dünya kanallarına ayarlı olduğundan ahiret kanalı ya hiç ya da net izlenmiyor.”

Metin Karabaşoğlu’nun bu yazıyı yazdığı zamanlarda cep telefonlarını henüz yabancı filmlerde görüyorduk. Bugünse dışardan gelen müzikle değil de yaşlı amcaların telefonlarından bile gelen hareketli müzik eşliğinde camide namaz kılındığına sürekli şahit oluyoruz. Yani aradan yıllar geçse de camideki dans devam ediyor.

“Ezansız Semtlerde Ezan Sesleri” isimli yazı ise, bugün de yaşadığımız peşin hükümlere cevap niteliği taşıyan bir yazı. İnsanları dış görünüşleriyle yargılamanın ne kadar yanlış olduğunu, yazar şahit olduklarını da anlatarak aktarıyor. Ezanın asıl minarelerde değil kalplerde okunması gerektiğini vurguluyor.

Metin Karabaşoğlu’nun bu kitabı gençliğin el kitabı olacak derecede önemli tespitleri içeren bir kitabıdır. Aradan geçen yıllara rağmen günümüzün fotoğrafı o kadar net verilmiştir ki, “gençliğin kurtuluşu milletin kurtuluşu olacaktır” anlamını pekiştiren ifadelerle bu kitabında düşüncelerini temellendiriyor yazar. Millet olarak ümmet olma yolunda kurtuluşa erenlerden olalım ki işaret edilen güne hazırlıklı çıkalım.

Mustafa Uçurum hatırlattı