Abdurrahman Arslan ile Fikir Fırtınası: Kalbin Akletmesi

Abdurrahman Arslan'la söyleşilerden oluşan 'Kalbin Akletmesi', klasik bir soru-cevaptan çok, bir fikir tartışmasına benzeyen bir kitap. Helen/Grek mirası, İslâm düşüncesi ve modern dönemlerdeki tartışmalar gibi konuların dil açısından bu kadar sade işlenmesi, okurlar üzerinde çok önemli. Mehmet Akif Öztürk yazdı.

Abdurrahman Arslan ile Fikir Fırtınası: Kalbin Akletmesi

Modern zamanlarda Türkiye’de kanaatime göre eksikliğini en çok hissettiğimiz şeyler, eleştirel bir bakışla çağın değerlendirilmesi, düşünce eksenindeki konuşmalar vb. gibi şeylerdir. Ya körü körüne sahiplenerek ya da tamamen muhalif bir tutumla değerlendirme yapanlar zaten bir süre sonra unutulacaktır. Fakat İslâm çerçevesinde, bilgi ile beraber yapılan eleştiriler, eleştirisi yapılan şeyin ihyasına da sebep olacaktır. Kıymetli mütefekkirlerimiz var; ama sayıları az: İsmet Özel, Atasoy Müftüoğlu, Sadettin Ökten. Şimdi “Kalbin Akletmesi” kitabını değerlendirmeye çalışacağım Abdurrahman Arslan da onlardan biri.

Abdurrahman Arslan çok göz önünde olan bir yazar değil. Söylediği kıymeti yüksek şeylerle bilinirliği arasında maalesef bir tezat var. Fakat her şeye rağmen Beyan Yayınları’nın Arslan’ın söyleşilerini bastığı kitaplar onun okunmasına ve anlaşılmasına katkı sağlayacaktır. Onlardan biri Nisan 2017’de basılan “Kalbin Akletmesi” kitabı. 192 sayfadan oluşan kitap, kitabı yayına hazırlayan Asım Öz’ün kitap hakkında bir giriş yazısından ve dokuz söyleşiden oluşuyor. Kitabın girişinde Asım Öz bu kitabın, Arslan’ın “Düşünce Gündemi” isimli televizyon programındaki söyleşilerden düşünce odaklı olanlarının bir araya getirilmesiyle oluştuğunu söylüyor. Yani genel meselelerden daha çok, bu kitapta, özel bir konu-konular hakkındaki görüşleri yer alıyor Abdurrahman Arslan’ın. Bu konuları Helen/Grek mirası, İslâm düşüncesi ve modern dönemlerdeki tartışmalar ekseninde özetleyebiliriz.

Saf bilgi: Vahiy

Arslan, ilk söyleşisinde düşünme, bilgi ve İslâmî bilgi konularına değiniyor ve bunların tanımını yapıyor. Burada dikkat çeken husus, Arslan’a göre hiçbir bilginin masum ya da bir şeyden etkilenmeden ortaya çıkamayacağı gerçeği. Saf bilgi olarak sadece vahyi gören yazar, konu hakkında şunları söylüyor: “Vahyin gelişiyle beraber Allah’ın bizi garantilediği bir şey var. Buna hiçbir şekilde müdahale etmemiştir. Saf hâliyle buradadır, sizin önünüzdedir, size hitap etmektedir. Demek ki biz bunun dışında saf bir bilgiye rastlamıyoruz. Saf kavramıyla tarafsız, müdahaleden azade kılınmış bir bilgiye rastlamadığımızı ifade etmek istiyorum.”

Yazar, saf bilginin tanımından hareket ederek modern dünyanın bilgisiyle İslâm dünyasının bilgisine değiniyor ve içinde bulunduğumuz şartları ve bu şartlara göre değişen durumumuzu incelemeye alıyor. Hakikat, irfan, hikmet gibi kavramları yine Müslümanca bir değerlendirmeye tâbi tutan Arslan’ın hakikat konusundaki fikirleri ilgi çekici.

İslâm’da hakikat verilidir

İslâm’da hakikatin verili olduğunu ve bizim hakikati aramadığımızı savunan yazarın derdi, hakikatin önündeki engelleri kaldırmak. Modern düşüncede hakikatin dışarıda olduğunu, onların derdinin önce hakikate ulaşmak olduğunu söyleyen Arslan, Müslümanların bu konudaki en büyük sorunlarını da şöyle dile getiriyor: “Şahsen verili bir hakikatle dünyayı yorumlamak ve o yorumla dünyayı anlayarak, yeniden onun bilgisini elde etmekle gerçekten hakikatin olmadığını, ama çabamızla elde edebileceğimizi düşünen bir bilgi türünün zihnimizi kirletmesi bence bugün Müslüman’ın karşı karşıya kaldığı önemli meselelerden biridir.”

Bu konuda Arslan, Batı felsefesiyle bizdeki hakikatin farklı şeyler olduğunu söylüyor. Yine, “İslâm’da hakikat verilidir” düşüncesine riayet ederek aklındakileri açıklıyor: “Batıda felsefe varlığı açıklama modelidir. Dolayısıyla bizi bundan temelde ayıran şeylerden birisidir. Haliyle biz sadece varlığı yorumlarız, açıklamayız. Çünkü nihayetinde o varlığın kökeniyle ilgili bir bilgimiz vardır.”

Tasavvufun düşüncesiyle toplumsal bir düzen kurulamaz

Konular düşünce ve kalp arasında gidip geldiği için, Arslan’ın her ne kadar tasavvufçu değilim dese de fikrî olarak yakın durduğu ve İslâm dünyası için çok önemli olan, bazen acımasızca yerilen bazen göklere çıkarılan tasavvuf düşüncesine de değinmesi şaşırtıcı değil. Bu minvalde, tasavvufun ne olup ne olmadığını, tasavvufun çıkışındaki arka planı ve Batılı bilme fikri ile tasavvuf hakkında farkları ortaya koyuyor Arslan. Tasavvufu en önce ahlâkla bağdaştırması ve tasavvufun çıkış noktasını sünnete dayandırması onun tasavvufa verdiği önemin göstergelerinden biri. Fakat körü körüne bir tasavvuf savunusuna girmeden fikirlerini açıklaması, bu bölümü ve kitabı değerli kılan en önemli şey. Tasavvuf düşüncesini değerlendirirken toplumsal düzenle bağ kurması ve tasavvufun düzen sağlayıcı olmadığını, tasavvufun objektif olmamasına bağlayan yazar şöyle diyor: “Tasavvufun bilgisiyle bir toplumun insanlarının davranışları, ahlâkî yapıları çok daha iyi bir hale getirilebilir ama tasavvufun bilgisiyle toplumsal bir düzen kurulamaz. Çünkü nesnel değildir, yani objektif değildir ya da şeriatın objektif kurallarıyla ilgili değil, başlı başına kişisel bir tecrübenin ifadesidir. Bundan dolayı her kim ki tasavvufun bilgisiyle bir sosyal ilişkiler dünyasının kurallarını koymak istiyorum derse bunun Müslümanlar tarafından kabul edilir bir tarafı yoktur, olamaz.”

Fakat bunun yanında Müslümanlar için çok önemli olan, hatta belki de Müslüman toplumun bel kemiği olan cemaat olgusunu ayakta tutanın da tasavvuf olduğunu ekleyen Arslan, tasavvufun, 21. yüzyılın dünyasında cemaat olma imkânının bütün tecrübesini sunduğunu belirtiyor.

Gazzâlî, Mevlana ve Fazlur Rahman

Kitapta, önemli noktaların hepsine değinmeye çalışmak çok zor çünkü neredeyse her cümle altı çizilecek cinsten yorumlar içeriyor. Arslan’ın eleştirel yönden olaylara bakabilmesi ve bunları İslâmî bilgiler eşliğinde yorumlayıp orijinal fikirler üretmesi, Müslüman dünya için oldukça kıymetli. Bu minvalde bakınca onun, sadece olaylar veya kavramlar özelinde değil, İslâm düşüncesini ve Müslümanları etkileyen (olumlu veya olumsuz) kişiler, âlimler, düşünürler hakkındaki fikirlerinin de çok değerli olduğu düşüncesindeyim. Bunlar kitapta üç isim üzerinde değerlendirilmiş: Gazzâlî, Mevlana ve Fazlur Rahman.

Arslan, Gazzâlî’ye çok önem veriyor. Birçok cümlesinden bunu çıkarmak mümkün. Onu İslâm düşüncesini restore eden kişi olarak göstermesi bile bu önemin kanıtlarından. Gazzâlî hakkındaki yanlış kanaatleri de yorumlayan yazar, tam olarak nesnel bir değerlendirme yapmaya çalışıyor.

Arslan’ın en çok eleştirdiği isim Fazlur Rahman. Oldukça sert eleştirdiği Fazlur Rahman’ı âlim olarak değil sadece İslâm düşünürü olarak yorumluyor fakat bazı eleştirilerini açıkça söylemese de diğer söylediklerinden anlaşılıyor: “Bir kere Fazlur Rahman çok büyük bir suç işliyor. O da şu. Lafızla anlamı birbirinden ayırarak, Peygamber’i bu anlamda lafzın kurucusu olarak ortaya konuyor. Oysa lafızla anlamı birbirinden ayırmak, mürekkeple yazıyı birbirinden ayırmaya benzer ki bu affedilecek bir şey değil, bu asla affedilemez.”

“Kalbin Akletmesi” klasik bir soru-cevaptan çok, bir fikir tartışmasına benzeyen bir kitap. Yeri geliyor soruların cevaplardan uzun olduğunu, hatta soruların dahi birçok düşünce ve bilgi içerdiğini görüyoruz. Üstelik kitaptaki ara başlıklar bile bize yazarın fikri açısından bir öngörü sağlayacak cinsten. Bu açıdan da kitabın değerini anlamak gereklidir. Ayrıca düşünce gibi ağır bir konunun dil açısından bu kadar sade işlenmesi, okurlar üzerinde çok önemli. Mânâ olarak ağır cümleler okusak da sade bir üslûp okurun anlaması açısından her şeyi kolaylaştırıyor.

Bütün bunlardan sonra bir eleştirim yayınevine olacak. Beyan Yayınları, birçok kıymetli yazarın yanında Abdurrahman Arslan’ın kitaplarını basarak zaten çok önemli bir iş yapıyor; ancak son okumaya biraz daha dikkat edilmesi gerekli. Arslan’ın sadece bu kitabında değil, başka kitaplarında da, diğer yazarların kitaplarında da fark ettiğim noktalama işaretleri hatası, bazı kelimelerin yanlış yazılması, bu tür işlere gölge düşürebiliyor. Editöryal hataların da sıfıra indirilmesiyle her yönden dört dörtlük bir eser ortaya çıkacaktır.

Abdurrahman Arslan, Kalbin Akletmesi, Beyan Yayınları

 

Mehmet Akif Öztürk

YORUM EKLE

banner36