30 yıldır ilgileniyor tarihi mezar taşlarıyla

Nidayi Sevim, medeniyetimizin ve ecdadımızın izini sürmeyi kendine şiar edinmiş bir gönül insanı. Cengiz Yalçınkaya, yazarın 'Yer Gök Medeniyet' kitabı üzerine yazdı..

30 yıldır ilgileniyor tarihi mezar taşlarıyla

Geçtiğimiz yazın başlangıcında, Haziran ayında Akıl Fikir Yayınları tarafından neşredilen Yer Gök Medeniyet, araştırmacı-yazar Nidayi Sevim’in dördüncü kitabı. Daha öncesinde Medeniyetimizde Toplumsal Dayanışma ve Sadaka Taşları, Medeniyetimizin Sessiz Tanıkları ve Osmanlı Mezar Taşlarında Manzum Metinler gibi kitapları yayımlanan Sevim’in, son kitabı yine unutulmaya yüz tutmuş güzellikleri hafızalarımızda tekrar tazelemeye yönelik bir eser.

Asıl mesleği matbaacılık olan Nidayi Sevim, birçoklarının yaptığı gibi sadece mesleğiyle ilgilenmemiş, medeniyetimizin ve ecdadımızın izini sürmeyi kendine şiar edinmiş bir gönül insanı. Özellikle mezar taşlarına olan ilgisi onu yaptığı çalışmalarda daha derinlikli hareket etmeye mecbur kılmış. Ancak Sevim, bunu mecburiyet değil de kul olmanın bir gereği olarak görüyor. Onun tek amacı, nereye bakarsak bakalım görebileceğimiz kadim medeniyetimizin izlerine birazcık da olsa dikkat çekmek.

Tarihi mezar taşlarına ilgisi 30 yıl önce başlıyor

Yer Gök Medeniyet, bu konuda belki küçük bir eksikliği doldurabilir. Öncelikli amaç insanların dikkatini cezbetmek ve daha bilinçli bir şekilde hareket etmelerini sağlamak. Kitapta tarihe ışık tutacak birçok bilgi var. İlk olarak “Geçmiş Zaman Olur Ki” başlığıyla Nidayi Sevim bizlere kendi anılarından ve yaşanmışlıklardan bahseder. Yazarın hikâyesi 1967 yılında Erzincan’ın Kemah ilçesinde başlar. Yıl 1979’u gösterdiğinde İstanbul Beyoğlu’nda babasının yanında çay ocağında işe başlar. İşte belki de bu ilginin başlangıcı bu yıllara tekabül eder.

Evinden Beyoğlu’na işe giderken yol üzerinde bulunan, belki de her gün binlerce insanın önünden gelip geçtiği ancak görmezden geldikleri mezar taşları onun dikkatini çeker. Osmanlı Türkçesi’ne merak sarar ve Ömer Faruk Dere’den dersler alır. Sonrasında ise Arapça ve Farsça ile ilgilenir. İlerleyen yıllarda şimdiki mesleği olan matbaacılığa başlar. Bu zamandan sonra çalışmalarını daha da yoğunlaştırır. Kendisi adına keşfettiği her yeni bilginin peşinden gider. Azmi ve gayreti onu hiç terk etmez. www.medeniyetimiz.com adlı bir site kurar ve bu siteyi bir süre kendi başına yürütür. Bunların dışında bu bölümde Sevim, çocukluk ve gençlik yıllarına ışık tutar.

Eyüp Hamamı'na giren şifa buluyor

Yine kitabın ilerleyen bölümlerinde birbirinden farklı yazılara şahit oluyoruz. “Önemli Mekânlar” adlı bölümde yer alan “İstanbul'da Yapılan İlk Hamam” yazısı bir hayli dikkat çekici. Eyüp Sultan Camii'nin yanı başında yapılan Eyüp Hamamı, “Eyüp Sultan Camii Hamamı” ve “Fatih Sultan Mehmed Hamamı” olarak da anılıyormuş. Hatta burada yer alan Silahtar Ağa Caddesi üzerindeki mezarlığın bitiş noktası ile hamamın arasında kalan sokağın adı Eyüp Hamamı Sokağı olarak kayıtlara geçmiş.

Evliya Çelebi'nin iddiasına göre bu hamam İstanbul'da yapılan ilk hamamdır. Hatta bu noktada Nidayi Sevim, Evliya Çelebi'nin şu sözlerine yer verir: “Bu çifte hamam Fatih yapısıdır. Suyu gayet latif ve lezzetlidir. Erkekler ve kadınlar için çift taraflıdır. Hastalar girerse, Fatih'in nefesi eseri olarak şifa bulurmuş.”

Fatih Sultan Mehmed'in yaptırdığı bu hamamı daha sonra Mimar Sinan bugünkü şekliyle yeniden yapar. Hamamın, 16. yüzyılın ilk çeyreğinde meydana gelen ve “küçük kıyamet” diye de anılan depremde yıkıldığının sanıldığını aktaran Sevim, daha sonraki müdahalelerle günümüze kadar ulaşan bu tarihi yapının 2010 yılında restorasyona alındığını ve yakında açılacağını zikrediyor.

70 yaşında bir cengaver

Kitabın bir diğer bölümü olan “Önemli Simalar”da ise medeniyet tarihimize mal olmuş birçok önemli isimden bahsedilmekte. Bunların içinde en dikkat çekenlerden biri de Osmanlı Devleti'nin son Budin Beylerbeyi olan meşhur Abdurrahman Abdi Paşa'dır. Bazı rivayetlere göre Arnavut asıllı olan Abdi Paşa, yüksek zekâsı ve kabiliyetiyle 1668 yılında Yeniçeri Ağası olmuş. İlerleyen yıllarda büyük başarılar elde etmesi sonucu vezirlik rütbesine getirilir. Bağdat, Mısır, Bosna, Budin, Kamaniçe ve Halep valiliklerinde bulunur.

Yetmiş yaşına geldiğinde tekrar Budin'e vali olarak atanır. 1686 yılında Avusturyalılar şehri istila edince o yaşına rağmen Abdi Paşa, bir cengaver edasıyla ordusunu komuta eder ve yaklaşık kendilerinden sayıca beş kat fazla olan Avusturya ordusuna iki buçuk ay direnir. Düşmanın teslim tekliflerini reddederek kılıç kılıca harb ederken şehit düşer. Osmanlı ordusundan savaşın sonunda hiç esir ve yaralı kalmamıştır. Hepsi savaşa savaşa şehit olmuştur.

Daha sonrasında Abdi Paşa'nın bu kahramanlığı Macarlar tarafından unutulmaz ve paşanın şehit düştüğü yere Macarca ve Türkçe ifadelerin yazılı olduğu bir mezar taşı dikerler.

Nidayi Sevim, bu bölümde başka isimlerden de bahsediyor. Bestekâr Zekâi Dede Efendi, Ali Kuşçu, Fitnat Hanım, Olcay Yazıcı gibi isimler bunlardan sadece birkaçı. Yazarın özellikle bu hadiselere değinmesi noktasında tek bir isteği var. O da halkımızın ve devlet kurumlarının medeniyetimizin birer simgeleri olmuş bu yapılara ve isimlere gereken önemi ve hassasiyeti göstermesi. Dileriz Nidayi Ağabeyin bu isteği yetkililerin ilgisine mazhar olur.

Cengiz Yalçınkaya yazdı

YORUM EKLE
YORUMLAR
Ali can
Ali can - 5 yıl Önce

Nidayi Sevim bey baya baya emek vermişsiniz tebrik ediyorum.

banner36