Üsküdar’da Bir Attar Dükkânı kitap özeti

Sade bir üslupla yazılmış ama satır araları dopdolu, okuyanın gönlünü dinlendirdiği bu kitap, Yazarlar Birliği tarafından yazarı Ahmet Yüksel Özemre'ye 1996 yılında “Hatırat Dalı” birinciliğini kazandırmıştır. Tamamına Hap Kitap uygulamasından ulaşabileceğiniz kitabın özet ve ses kayıtlarına dair bilgilendirme içeriğini istifadelerinize sunuyoruz.

Üsküdar’da Bir Attar Dükkânı kitap özeti

Giriş

Üsküdar’da Bir Attar Dükkânı kitap özetiÜsküdar’da Bir Attar Dükkânı kitabının yazarı, “Türkiye’nin ilk atom mühendisi” unvanına sahip merhum Ahmed Yüksel Özemre, ebru sanatının son ustalarından Mustafa Düzgünman’lara ait attar (aktar) dükkânı ve çevresindeki şahsiyetlerle ilgili hadiseleri kendine has, tatlı bir üslupla anlatır. Yazarın bir attar dükkânının biyografisi etrafında; kendi manevi dünyasının kodlarını da samimiyetle okuyucuya aktardığı eserin ilk baskısı, 1996 yılında yapılmış. Kitap, yakın bir tarihe kadar Üsküdar’a hâkim manevi iklimi teneffüs etme imkânı sağlayan, hoş bir üsluba sahip okunmaya değer bir çalışma.

Eserde, attar dükkânı ile birlikte 1920’li yıllardan 1970’li yıllara kadar bir Üsküdar tarihi de anlatılır. Özemre, çocukluğunun ve gençliğinin en güzel zamanlarını geçirdiği, şahsiyetinin şekillenmesinde önemli bir yer tutan Üsküdar’ı okuyucusu ile paylaşır. O zamanın kıymetli şahsiyetleri, manevi hayatları, çeşitli uğraşları ve gündelik yaşantıları bir attar dükkânı etrafında sunulur. Eserin dili ağır gibi görünse de kullanılan kelimeler insanı alıp anlatılanların yaşandığı zamanlara götürür.

Yetmiş beş yıl boyunca hizmet veren bu attar dükkânı; dönemin ilim, irfan ve kültür dünyasına birçok katkıda bulunmuş. Yazarın ifade ettiğine göre dükkânın müdavimleri arasında; Ressam Üsküdarlı Hoca Ali Rıza, Eşref Ede Efendi, Necmeddin Okyay, Fehim Tandaç, Nafiz Uncu Efendi, Abdülbaki Gölpınarlı ve Neyzen Niyazi Sayın gibi daha nice alim, arif, edip ve şairler vardır.

Sade bir üslupla yazılmış ama satır araları dopdolu, okuyanın gönlünü dinlendirdiği bu kitap, Yazarlar Birliği tarafından yazarı Ahmet Yüksel Özemre'ye 1996 yılında “Hatırat Dalı” birinciliğini kazandırmıştır.

Yalnızca Üsküdar’ın değil, bütün Türkiye’nin kültür hayatında etkili olmuş 75 yıllık bir irfan yuvası olan bu Attar Dükkânı; dönemin ilim, irfan ve kültür dünyasına birçok katkıda bulunmuştur. Yazarın 53 sene boyunca sadık bir müdavimi, sahiplerinin ise üç nesil boyunca dostu olduğu Atar Dükkânı nice manevi sohbetlerin, nice dostlukların, nice himmetlerin, hayırların görüldüğü bir mekân olmuştur.

Burası, sadece sıradan müşterilerin gelip alışveriş yaptığı bir ticarethane değil, bir kültür ve sanat ortamıdır. Neyzen Niyazi Sayın, Necmeddin Okyay, Abdülbaku Gölpınarlı, Eşref Ede, Hafız Nafiz Efendi, Ahmed Celaleddin Dede ve daha nice muhterem zatlar gelip geçmiştir bu dükkândan. Burası; âlimlerin, ariflerin, sırlı velilerin ve musikişinasların mekânıdır.

Bir ticari mekandan çok daha ötesi olan Üsküdar’daki bu Attar Dükkânı’nı anlatan Özemre, oradaki muhabbetlerden çocuk kalbine yakın geleni alır ve kulağına küpe edinir. Attar dükkânının “Aktar Hocaları’ndan” kitaplar edinir, okur, sanat öğrenir, fotoğraf çekmeyi, fotoğrafların banyosunu, ebru sanatını, ney üflemesini, attarın sırlı velilerinden tasavvuf ilmini ve her şeyden de mühimi kardeşliği, dostluğu öğrenir.

Ahmed Yüksel Özemre, attar dükkânının sahiplerinin üzerinden ticareti, bir dükkânda da olsa ilmi sohbetler edilmesinin yeri ve zamanının fark etmeyeceğini anlatır.

Üsküdar’daki bu Attar Dükkânı aşk ile yapılan sohbetlerin, bugün hasretini çektiğimiz dostluğun meclisidir ve bu meclisin neyzeni Niyazi Sayın’ın bu dükkânı özlemle yad ederken Ahmed Yüksel Özemre’ye söylediği şu sözler, bu hususta anlatılmak istenen her şeyin özeti gibidir:

“Yüksel’ciğim; biz bu dükkândan geçmemiş olsaydık şimdi yedi dükkân süprüntüsünden beter olurduk.”

Kitap özetinden bölümler:

İslâm’ı Dolu Dolu Yaşayan Dostlar

Babamla Saim Efendi Amca’nın hangi vesile ile dost olduklarını bilmiyorum ama beş yaşımdan itibaren pek çok ortak hasletleri bulunduğunu idrak etmeğe başlamıştım. Dostluklarının temeli, her ikisinin de İslâm’ı dolu dolu yaşayan samimi birer Müslüman, hafız ve Hazret-i Peygamber muhabbetiyle dolu olmalarıydı.

Saim Efendi Amca, kardeşi Bekir Efendi ile Hakimiyet-i Milliye Caddesi’nde attarlık etmekteydi. Babam da işsiz olduğu bir gençlik döneminde bu dükkânda çıraklık etmiş. Üsküdar ahalisi, onları kısaca “Aktar Hocalar” diye anardı. Babam, Saim Efendi’den daima maddi ve manevi sıkıntıda olanların hizmetine gizlice ya da aşikare koşan bir zat olarak bahsederdi.

Saim Efendi, attarlığının yanında imamlık da yapıyordu. Sultantepesi’ndeki Abdülbakî Camii imamlığından sonra, Paşalimanı Camii hatipliğine getirilmiş. Son olarak da Aziz Mahmud Hüdayi Camii’ne imam olmuş. Zaman zaman Yeni Cami’de Necmeddin Hoca’ya vekalet ettiği de olurdu. Necmeddin Hoca da Saim Efendi de musikiye vakıf, güzel sesli hafızlardı. Kur’an’ı “Üsküdar ağzı Kur’an tilaveti”ne uygun okurlardı. Kendi yetişme çağlarının en büyük Kur’an tilavet mürebbisi sayılan Kaptanpaşa Camii İmamı Ahmed Nazif Efendi’nin talebelerinin olan babamın tilavetindeki şiveyi, tavrı ve musikiye vukufunu her ikisi de çok takdir ederlerdi.

Necmeddin Hoca ile Saim Efendi’nin kıldırdıkları namazın tavrına göre cemaati fevkalade tesir altında bırakabildiklerini çocukluğumdan bilmekteyim. Necmeddin Hoca ile Saim Efendi Amca kadar kıldırdıkları namazla cemaate inşirah, neş’e ve letafet bahşeden imamlara bir daha hiç rastlayamadım.

En Zengin Çeşit, Saim Efendi Amca’nın Dükkânında Bulunurdu

Yarım asır öncesinde nüfusu ancak kırk bin kişi civarında olan Üsküdar, gürültüsüz, asude bir belde idi. Sabahları hemen her mahallede bülbüller şakır, horozlar öterdi. Saim Efendi Amca’nın dükkânından etrafı dinleyecek olsanız öğleden sonranın o rehavet bahşeden sessizliğinde çok az şey duyardınız.

Hâkimiyet-i Milliye Caddesi’nde Ethem ve Faik Efendilerin attar dükkânları da vardı ancak çeşit bakımından en zengini Saim Efendi Amca’nınkiydi. Saim Efendi’nin dükkânı, cephesi üç metreyi bulmayan iki katlı bir yapıydı. Derinliği ise 5-6 metre kadar vardı. Müşteriler sıralarını camekânlı bir tezgahın önünde beklerlerdi. Bu tezgahın üstünde, mevsimi ise iki büyük sülük kavanozu bulunurdu. Saim Efendi Amca’nın sülükleri teker teker çıkarıp içerisinde biraz su olan şişeye hapsederek müşterilere vermesini ilgiyle seyrederdim.

Camekânlı tezgahın içinde neler yoktu ki! Kutulara özenle dizilmiş yasemin ağızlıklar, çuvaldızlar, dikiş iğneleri, topaçlar, kumbaralar, sübekler, iğler, jiletler, tıraş sabunu ve fırçaları, nazar boncukları, bağ çakıları, katlanabilir makaslar, ayakkabı çekecekleri ve gaz lambası fitilleri… Camekanın altındaki bölmede ise gaz lambası gömlekleri, zift ve balmumu blokları vardı. Camekanın üstündeki tavana asılı bir sopadan da İngiliz sicimi yumakları ve tahta kaşıklar sarkardı.

Tezgâh ile kapı arasında kalan duvarlar da doluydu. Tezgâhın arkasındaki bölümde duvarlar tavandan zemine kadar raflarla kaplıydı. Çamaşır ipleri, mandal demetleri, saraciye işi tasmalar, çıngıraklı tekerlekler solda asılı olurdu. Sağdaki alt alta camekanlı iki dolapta ise hintyağı, sabunlar, haşarat ilaçları ile nane ruhu, karanfil yağı, kekik yağı, gül yağı gibi tabii ıtriyatta ve de gıdalarda kullanılan suni parfümler vardı.

Tezgâhın arkasındaki bölümde duvarlar tavandan zemine kadar raflarla kaplıydı. Terazi orta yerde, dükkânın boyuna doğru yerleştirilmiş bir masanın üzerinde, çeşitli ebatta kesilmiş küçük ambalaj kağıtlarıyla birlikte yer almaktaydı. Masanın altındaki raflarda envai çeşit balık zokaları, oltalar, mantarlar, misina makaraları ile büyük ambalaj kâğıtları ile hassas bir el terazisi bulunurdu. Masanın tek çekmecesi, kasa vazifesi görmekteydi. Aktar Hocalar biriken banknotları bu çekmecede değil de birkaç ayrı kutuda saklarlardı. Görünüş bakımından farklı olmayan bu kutular, raflarda kimsenin dikkatini çekmezdi.

İrfan Meclisi Bir Aktar Dükkânı

Bu dükkâna müşterilerden başka gelenler de vardı. Bazı meşhur sanatkârlar, arifler ve sırlı sofilerin sohbet ve muhabbet etmek üzere uğradıkları bir yerdi. Cumartesi günleri bu birkaç metrekarelik yere 7-8 kişi toplanıp sohbet ederdi. Bu muhterem zevat arasında, Rufai şeyhi Sarı Hüsnü Efendi, Sandıkçı Dergâhı’nın son şeyhi Haydar Efendi, Rufai şeyhi Hayrullah Taceddin Efendi, Celveti-Bektaşi şeyhi Yusuf Fahir Baba, Hamzavi-Melami meşreb Eşref Efendi, Özbekler Tekkesi’nin son şeyhi Necmeddin Efendi, Nasuhi Dergâhı’nın son şeyhi Kerameddin Efendi’ye bağlı olan Üsküdar İskele Camii baş imamı Nafiz Efendi, Necmeddin Okyay ile kendisi gibi eski tarz ciltte ve ebruda güzel eserler vermiş olan oğlu Sacid Okyay, Osmanlı hanedanının son müezzinbaşı ve Dümbüllü İsmail Efendi’nin amcası olan Hafız Muhiddin Efendi, Fehim Andaç ve Muhammed Nurü’l-Arabi’ye mensub kaymakam emeklisi Melami Abdullah Bey zikredilebilir. Aktar Hocaların müdavimlerinden olduğu söylenen, Ressam Üsküdarlı Hoca Ali Rıza Bey’e ne yazık ki ben yetişemedim.

Daha sonraları Neyzen Niyazi Ağabey ilk musiki meşkini Saim Efendi Amca’nın küçük oğlu Mustafa Ağabey’den bu dükkânda almıştır. Bu attar dükkânının müdavimleri arasında Halvetiyye’nin Sinaniye kolundan Üveysi meşrep bir zat olan bankacı Turgut Çulpan, Fatih Türbedarı Ahmed Amiş Efendi’nin halifesi Ahmed Tahir Efendinin müridlerinden ve Ayaşlı Arabacı İsmail Ağa diye bilinen arif bir zatın oğlu olan Albay Mühendis Vehbi Güloğlu, Abdülbaki Gölpınarlı ve Hafız Âmâ Tevfik’i de unutmamak gerekir.

Necmeddin Hoca’nın son ve kıymetlilerinden Prof. Dr. Ali Alpaslan ile Uğur Derman, Prof. Dr. Güngör Şatıroğlu, gazeteci-yazar-musikişinas Nezih Uzel de daha sonraları bu dükkânın gönül ehli müdavimlerinden olmuşlardır. Ancak buranın en sadık müdavimleri, sanırım, en az 54 yıllık bir sadakatle rahmetli babam ve 53 yıllık bir sadakat ile fakir olmuşuzdur.


Devamını okumak ve dinlemek için HAP KİTAP uygulamasını ücretsiz indirebilirsiniz.

 

YORUM EKLE