'Sofie'nin Dünyası' kitap özeti

Sofie’nin Dünyası, 1991 yılında Norveçli yazar Jostein Gaarder tarafından kaleme alınan ve felsefe tarihi üzerine kült kabul edilen bir romandır. Romanın kültleşmesinde en önemli etken, 7’den 70’e her yaş grubuna hitap edecek şekilde yalın bir dille yazılmış olmasıdır. Kitabın merkezi her ne kadar Norveç olsa da felsefenin doğduğu Atina başta olmak üzere bütün ülkelerin tarihine ve tüm insanlara, 15 yaşındaki Sofie’nin eliyle dokunmaktadır. Hap Kitap uygulamasından tamamına ulaşabileceğiniz Jostein Gaarder'ın artık bir klasik olarak addedilen eseri; 'Sofi'nin Dünyası'nın özeti ve ses kayıtlarına dair bilgilendirme içeriğini istifadelerinize sunuyoruz.

'Sofie'nin Dünyası' kitap özeti

Giriş

Sofie’nin Dünyası, 1991 yılında Norveçli yazar Jostein Gaarder tarafından kaleme alınan ve felsefe tarihi üzerine kült kabul edilen bir romandır. Romanın kültleşmesinde en önemli etken, 7’den 70’e her yaş grubuna hitap edecek şekilde yalın bir dille yazılmış olmasıdır. Kitabın merkezi her ne kadar Norveç olsa da felsefenin doğduğu Atina başta olmak üzere bütün ülkelerin tarihine ve tüm insanlara, 15 yaşındaki Sofie’nin eliyle dokunmaktadır. Çünkü Gaarder, Sofie’nin Dünyası’nda insana, düşünmesi ve kim olduğunu anlamaya yönelik çaba göstermesi için öncülük etmektedir.

Jostein Gaarder, bugün milyonlarca okuyucuya ulaşan bu kitabı üç ay gibi kısa bir sürede, günde 14 saat çalışarak tamamlamıştır. Sofie’nin Dünyası, yazarın üçüncü kitabıdır ve isminin önüne geçebilen tek eseridir. Yazılışının üzerinden 30 yıl geçmesine rağmen bugün hâlâ öğretmenler tarafından ortaokul ve lise düzeyindeki öğrencilere tavsiye edilmektedir.

‘Sofie’nin Dünyası’ kitap özetinden bölümler:

İsimsiz mektuplar

Mayısın ilk günlerinden biriydi… Okuldan eve dönen Sofie Amundsen için sıradan başlayan bir gündü. Ta ki günlük alışkanlıklarından biri olan posta kutusu kontrolüne kadar… Her gün faturalarla dolup taşan kutuda o gün tek bir zarf vardı. Kendisine gelmiş olan bu zarfı açtığında iki kelimelik bir cümleyle karşılaştı: “Kimsin sen?”

Odasına giren Sofie, aynanın karşısına geçerek zarftaki o iki kelimelik soruyu tekrar tekrar kendisine yöneltti. Bu soruyu sorarken de dış görünüşünü beğenmediğini bir kez daha fark etti. Bu düşüncelerin arasından sıyrılıp önce biyoloji ödevini yapmaya karar verdi, ardından fikrini değiştirip elinde iki kelimelik zarfla bahçeye yöneldi. Acaba başka bir mektup daha gelmiş mi diye merak ederek posta kutusuna yöneldiğinde aynı boyutta başka bir zarfla daha karşılaştı. Zarfın içinden çıkan kâğıtta bu kez dünyanın nasıl oluştuğu sorusu yer alıyordu.

Gelen zarflar onu kendi kendine sormaya devam ettiği pek çok cevapsız soruyla baş başa bırakmıştı. Gün içinde gelen iki zarfın ardından posta kutusunda bu kez bir kartpostalla karşılaştı. Kartpostalın alıcı kısmında Hilde Møller Knag yazıyordu. Sofie Amundsen eliyle Hilde Møller Knag’a ulaştırılacak olan kartta, Hilde’nin 15’inci yaş günü kutlanmıştı. Sofie bu iki zarf ve bir kartpostal yüzünden birkaç saat içerisinde çözmesi zor olan pek çok soru ve sorunla karşılaştı. İlk olarak iki zarfı kim göndermişti ve bu zarfları gönderen kişi neden kendisini seçmişti? İkincisi Hilde Møller Knag kimdi? Hilde’ye gönderilmesi gereken kartpostal neden kendi posta kutusundaydı? Tabii diğer yandan iki felsefî sorunun cevabını da düşünmesi gerekiyordu.

Hafta boyunca neredeyse her gün gelen mektuplar o kadar ilgisini çekmişti ki arkadaşı Jorunn’un birlikte eğlenmek için yaptığı bütün teklifleri geri çevirdi. Mektupları gönderen esrarengiz kişinin gönderdiği zarflardan çıkan sayfalar artmaya, mektupların içeriği uzamaya başlamıştı. Zarfları posta kutusuna koyan kişi, mektupların Sofie için bir felsefe kursu niteliğinde olacağını yazmış, Sofie’ye belli başlı sorular yöneltmişti. O sıradan bir çocuk muydu, yoksa soru sormaktan ve sorgulamaktan çekinmeyen bir filozof mu? İnsanlar hangi amaçlar için dünyaya geliyordu? Ölümden sonra hayat var mıydı? Bu ve bunun gibi pek çok sorunun eşliğinde Sofie için felsefe dersleri başlamış bulunuyordu. Sofie, mektupları gönderen kişiye bu yüzden esrarengiz filozof ismini verdi. Mektupları o kadar büyük bir hevesle bekler oldu ki annesi kızının biriyle görüştüğünden ve mektupların da ondan geldiğinden şüphelenmeye başladı. Sofie, annesinin şimdilik böyle düşünmeye devam etmesinden bir zarar gelmeyeceğine karar verdi.

Lego ve felsefe

Ertesi gün gelen mektupta onu oldukça şaşırtan bir soru yer alıyordu. Esrarengiz filozof ona legonun neden dünyanın en dahice oyuncağı olduğunu sormuştu. Bu sorunun beraberinde filozof, Sofie’ye Demokritos’un atom öğretisinden bahsetmişti. Bu öğretiye göre atomlar birbirinden farklı ölçü ve şekillerdeydi. Aynı insanların, ağaçların ve hayvanların birbirinden farklı olması gibi… Bu soru onu uzun süredir dolapta bekleyen, tozlanmış lego oyuncaklarıyla dolu naylon torbaya yöneltti. Legolarla oynadıkça bu sorunun ne kadar mantıklı olduğunu fark etti. Çünkü legolar çeşitli biçim ve boyutlardaydı ve bu da onları bin bir türlü kalıbın parçaları haline getiriyordu. Seneler sonra oynadığı legolarla büyük bir bebek evi kurduğunda, insanların neden oyun oynamayı bıraktığını da merak etti.

Bir diğer merak ettiği şey ise yüzünü hiç görmediği filozoftu. Bu merakı, Sofie’yi mektupları kimin getirdiğini öğrenmek için çaba sarf etmeye itiyordu. Gözünü posta kutusundan ayırmamaya karar verdi. Belki mektubu getirenin kim olduğunu dolayısıyla filozofu da görebilirdi. Ancak filozof, Sofie’nin bu niyetini anlamış olacak ki diğer mektubu posta kutusu yerine merdivenlere bıraktı. Sofie mektubu merdivenlerde bulduğunda hayal kırıklığına uğradı. Niyeti açığa çıktığı için filozofa bu kez kendisi mektup yazdı. Mektubunda onu kahve içmeye davet eden Sofie’ye, filozoftan olumsuz yanıt geldi, tanışmaları için henüz erkendi. Ancak Sofie filozofu görmek konusunda kararlıydı. Bu yüzden gece gözünü yatağının ucundaki pencereden ayırmadı. Ola ki filozof mektubu gece bırakırsa onu görebilecekti. Ve nihayet günlerdir büyük bir heyecanla beklediği mektupların sahibi olan gizemli filozofun silüetini görmeyi başardı. Ertesi gün uyandığında ilk iş olarak gece gelen mektubu kontrol etti. Mektup oradaydı, demek gece gerçekten gizemli öğretmeninin silüetini görmüştü. Mektupları kontrol ederken duvarın kenarında kırmızı bir şal gördüğünde ise çığlık atmamak için kendini zor tuttu. Şalın kenarındaki yazıda bir kez daha Hilde ismiyle karşılaştı. Bir sonraki mektup, şalı dikkatle muhafaza etmesi gerektiğini, mektupları ise artık bir ulağın ulaştıracağını söylüyordu. Ancak en önemli husus, felsefe öğretmeninin ismini aşikâr etmesiydi: Alberto Knox.

Nihayet ulakla tanıştığında da çok şaşırdı. Çünkü ulak labrador cinsi bir köpekti. Köpeğin getirdiği mektupta Alberto, ulağın isminin Hermes olduğunu yazmıştı. Ayrıca mektup Sofie’ye Sofistlerin düşünce tarzını ve Sokratesi de tanıtıyordu.

Atina’ya yolculuk

Daha sonra gelen zarftan ise bir videokaset çıktı. Kaseti video göstericiye yerleştirdiğinde karşısına çıkan şehrin Atina olduğunu hemen anladı. Derken, haftalardır dört gözle beklediği mektupları kendisine yazan gizemli felsefe öğretmeni Alberto Knox ekranda belirdi. Kısa boylu, siyah sakallı bu adamın felsefe öğretmeni olduğuna inanamadı. Sonunda kendisini görmüş olmanın heyecanını yendiğinde, Atina’yı tanıtan öğretmeninin söylediklerine odaklandı.

Videoyu izlemeye devam ederken nefesini kesen bir şey daha oldu. Alberto onu, Atina sokaklarında yanında öğrencisi Platon ile birlikte yürüyen Sokrates’le tanıştırdı. Hatta Platon ona dört konudan oluşan bir ödev bile verdi. Bunlar fırıncıların nasıl olup da birbirinin aynı elli kurabiye pişirebildiği, atların nasıl birbirinin aynısı olduğunu, insanların ruhlarının ölümsüz olup olmadığı ve son olarak kadın ve erkeklerin aynı ölçüde akıllı olup olmadığına yönelikti. Video sona erdiğinde yaşadıklarına inanamaz bir şekilde üzerinde elbiselerle uyuyakaldı.

Ertesi sabah uyanıp bir süre sonra kendine geldiğinde, önceki gece Platon’la tanışmış olduğu gerçeği beyninde bir şimşek etkisi yarattı. Yaşadığı bu aydınlanmanın ardından hemen Platon’un kendisine verdiği ödevler üzerine düşünmeye başladı. Bu düşüncelerinden, Alberto’nun ulağım dediği Hermes’in koşarken çıkardığı hışırtı ve soluk alıp verme sesleri sayesinde sıyrıldı. Hermes’in getirdiği mektupta Alberto, nihayet Sofie ile tanıştığına sevindiğini yazmıştı. Okumayı bitirdiğinde Hermes’in ona mektubu verdikten sonra koşarak geri döndüğü yola yöneldi. Yolun sağında bir göl, solunda ise sıkı bir orman yer alıyordu. Sofie, içindeki kuvvetli hissin peşinden giderek göle doğru yürüdü. Karşı kıyıda bacası tüten bir kulübe vardı. Kendinin de şaşırdığı büyük bir cesaretle kulübeye giren Sofie’yi, geniş bir oda ve odanın ortasındaki daktilo masası karşıladı. Odada gözüne çarpan diğer şey ise iki fotoğraftı. Fotoğraflardan birinin altında “Bjerkeley” ismiyle karşılaştı. Bu ismin Berkeley ismiyle olan benzerliğini düşünürken bir diğer odaya giren Sofie, odadaki sarı tüyleri gördüğünde kulübede Alberto ve Hermes’in yaşadığından emin oldu.

Tam Hermes’in uzaktan gelen havlama sesini duyup kulübeden çıkmaya karar vermişti ki konsolda Hilde Møller Knag’e ait bir öğrenci kimliği gözüne çarptı. Sofie, kulübeden yakalanma korkusu içinde ayrılıp evine döndüğünde ise annesinin bitmek bilmeyen sorularıyla karşı karşıya kaldı. Annesinin endişelerini, felsefe kursunu ve Hilde’yi gizleyip sadece bir orman gezintisi yaptığından bahsederek gidermeye çalıştı. Annesi, Sofie’nin gördüğü kulübenin Binbaşı’nın Kulübesi olarak bilindiğini söyledi. Helene’nin endişelerini kısmen de olsa giderdiğini düşünen Sofie, odasına çıkarak Alberto’ya bir itiraf ve özür mektubu yazdı.

Sonuç

“Kimsin sen?” sorusu gibi pek çok soruyu okuyucuya yönelten Sofie’nin Dünyası, her ne kadar gençlere hitaben yazılmış olsa da her yaştan bireyin ilgiyle okuduğu hatta birden fazla kez okuduğu ve her seferinde yeni bir şey fark ettiği dikkat çekici bir kitap… Sokrates, Platon, Aristoteles, Descartes, Berkeley, Marx, Darvin, Freud gibi ünlü düşünürlerin zihin dünyasına bizleri yolculuğa çağıran yazar, gençlerin düşünsel gücünü artırmayı ve birey olarak dünyada var olmayı anlamlı kılmaya çalışmanın gerekliliğini hatırlatmaktadır. Jostein Gaarder’in bu eseri, bu nedenle de felsefe kitapları arasında önemli bir yere sahiptir.

Devamını okumak ve dinlemek için HAP KİTAP uygulamasını indirebilirsiniz. 

YORUM EKLE

banner36