'Dedemin Bakkalı' kitap özeti

Her yaştan okuyucunun keyifle okuyacağı “Dedemin Bakkalı” kitabını Şermin Yaşar, kendi çocukluk anılarından ilham alarak kaleme almıştır. “Çocuk kalbi unutur ama asla affetmez.” diyen yazar, çocuk bir kalbin neleri unutmadığını nelere hüzünlenip nelere güldüğünü samimi bir üslupla okuyucuya sunmaktadır. Tamamına Hap Kitap uygulamasından ulaşabileceğiniz kitabın özet ve ses kayıtlarına dair bilgilendirme içeriğini istifadelerinize sunuyoruz.

'Dedemin Bakkalı' kitap özeti

'Dedemin Bakkalı' kitap özetiGiriş

Kitap; bir çocuğun büyünce ne olacağını sorgulamasının ardından kendini yetişkinlerin dünyasında bulmasıyla başlar. Yetişkinlerle baş ederken edindiği tecrübeleri “Çocukların Yetişkinlerle İletişimde Dikkat Etmesi Gereken Hassas Konular” isimli başlık altında toplar ve on maddelik bir liste çıkarır. Bu on kural için yazar şöyle diyor: “Bunları oku ve dikkat et çünkü yetişkinler her yerde!” Her yaştan okuyucunun keyifle okuyacağı “Dedemin Bakkalı” kitabını Şermin Yaşar, kendi çocukluk anılarından ilham alarak kaleme almıştır. “Çocuk kalbi unutur ama asla affetmez.” diyen yazar, çocuk bir kalbin neleri unutmadığını nelere hüzünlenip nelere güldüğünü samimi bir üslupla okuyucuya sunmaktadır. 

Kitap özetinden bölümler:

Büyüyünce Ne Olacaksın?

Dostum, eğer etrafında çocuklarla nasıl konuşulacağını bilmeyen yetişkinler varsa bu tür sorulara alışkın olmasın. Bir cevap alana kadar gitmezler. Yetişkinler zannederler ki kendileri çok zeki, biz ise hiçbir şeyden anlamayan insan yavrularıyız. Bu yüzden bize sorunlarından, hayallerinden, umutlarından bahsetmezler. Bunun yerine “Okul nasıl gidiyor?” gibi seviyemize uygun olduğunu düşündükleri soruları sorarlar. “Büyüyünce ne olacaksın?” ise yetişkinlerin son sorusudur. Genelde muhabbeti bundan öteye götürmezler. İletişimi kesen bu sorunun cevabı, insanın aklında bir iz bırakmıyor da değil. Hakikaten ben büyünce ne olacağım? Bu soruya tatmin edici bir cevap bulmam gerektiğinden hemen araştırmalara başladım. Çevremdeki yetişkinlerin mesleklerini gözlemedim ve bu araştırmalarım sonucu bana en uygun olan mesleğin bakkallık olduğuna karar verdim. Evet, bakkallık tam bana göre bir işti! Beş dakika sonra dedemin bakkalının önündeydim. Sonuçta bakkal olmak için büyümeyi beklemem gerekmezdi. “Dede, sana çırak lazım mı? Eğer öyleyse beni işe alabilirsin.” dedim. “Çırak lazım da senden olur mu bi görelim” dedi dedem. “Ben her şeyi yapabilirim. Fiyat yazarım, müşterinin istediklerini poşete koyarım, para üstü veririm, fiş keserim.” “Oh ne kolay anlattın. O zaman sen çıraklığı boş ver hemen bakkal ol.” Tam hayretle “Gerçekten mi?” diye sormuştum ki ilk açıklama geldi: “Tabii canım ilk işin de bakkalın önünü süpürmek olsun. Hadi hayırlı olsun.”

Olsun, sıfırdan da başlayacak olsam bakkal olmayı kafaya koymuştum. Dedemin bakkalı, alışveriş arabasıyla dolaşabileceğiniz büyük marketlerin aksine tek odalı küçük bir yerdi. İçeri girer girmez yerdeki kartonun üstüne basarsınız. Bu, ayaklarınızdaki kiri, çamuru ve nemi silmeniz içindir. Diyeceksiniz ki neden paspas yok da karton var? Birincisi, köyde paspas bulmak zordur ve ikincisi de her gün paspası temizlemek gerekir. Ama karton öyle mi? Hem bakkalda çok fazla bulunuyor hem de kirlenince çöpe atmak yetiyor. Kullanılmayan karton kutular bakkalda çok işe yarıyor. Bir keresinde bu kutuların içinde biraz bozuk para buldum. Dedem paranın benim olabileceğini söyledi. O günden sonra kutuları daha dikkatli toplamama rağmen hiç bozuk para bulamadım. Ya şansım yaver gitmiyor ya dikkatsizim ya da dedem bana bir numara yapıyor. İlk seferinde kutuya parayı koy, bulsun, sevinsin. Bundan sonra yine para bulma umuduyla kutuları sıkılmadan toplasın. Ah bu yetişkin milleti! Kafaları hep kurnazlığa çalışır. Yetişkinlerle iletişim kurarken daha dikkatli olmam gerektiğinden bir defter tutmaya karar verdim. O gün kendime bir defter alıp adını: “Çocukların Yetişkinlerle İletişim Kurarken Dikkat Etmesi Gereken Konular” koydum. Hatta ilk maddemi de yazdım. “Madde 1: Yetişkinlerin yanlışlarını, haksızlıklarını görebilirsin ama bunları onların yüzüne vurma. Zaten söylesen de kabul etmezler. Boş ver kendilerini zeki sansınlar.”

Peki, size biraz da bakkal dedemi tanıtayım. Sonuçta buraya onunla ilgili de birkaç şey yazmam gerekir. Yıllar sonra belki defterimi bulur okur diye doğruları çok yazamayacağım. Dedem çok sevimli ve aşırı iyi kalpli, harika bir dededir. Böyle bir dedeye sahip olduğum için çok şanslıyım. Bu sayfalar bir gün eline geçer de okursa bilsin ki onu çok seviyorum. Ve dikkat etsin ne kadar sinirli ve gıcık biri olduğundan da hiç bahsetmedim. Bu arada bir de kahveci dedem var. Ne zaman bakkal dedeme sinirlensem kahveci dedemin yanına gider dert yanarım. Tam lafa girecekken dedem: “Boşşveerrrr kap bi oralet gel” der. Ve terapi niyetine kullanılan bu oralet gerçekten işe yarar, sakinleşirim. 

İçecek Buluşum

Bakkal sabah altıda açılıyor. Beni saat tam altıda bakkalın önünde beklerken gören dedem: “Sen niye bu saatte ayağa dikildin yav?” dedi. “Ne demek niye, çırağım ya ben. Bakkal kaçta açılıyorsa o saatte iş başı yapmam gerekmiyor mu?” dedim. Fakat sonraları bu saat hassasiyetimden vazgeçtim çünkü saat sekize kadar kimse gelmiyor. Artık saat dokuzda iş başı yapıyorum. Öğlene kadar dedemle oturuyorum. Zaten bakkalda da uyuyan uykucu dedem, her öğleden sonra bir de gidip evde uyuyor. Öğlen 1 olunca da camiye gidiyor. Oradan da kahveye. Bazen de bakkala uğrayıp bana söyleniyor. Sonra ikindi için tekrar camiye, oradan kahveye, oradan bana… Böyle böyle saat beş oluyor ve bana “Sen artık git” diyor. Mesai saatlerimden şikâyetçi değilim ama midem bütün gün abur cubur yememden oldukça şikâyetçi. Kendimi engellemeye çalışsam da olmuyor. Dedem, bakkaldan çıkar çıkmaz kendimi yiyeceklere saldırırken buluyorum. Önce şekerli şeyler yiyorum, sonra tuzlu şeyler, sonra susuyorum gazoz içiyorum. Sonra şekerli, sonra tuzlu, sonra gazoz… Dedem bu durumu anneme anlatmış. Sanırım çöp kutusundaki ambalaj kağıtlarını gördü. Aslında biz çocuklar dürüstüz. Bizi gizli işler çevirmeye yetişkinler zorluyor. Sonunda bizi de kendilerine benzetecekler. Bu ufak tefek meselelerin haricinde iyi ve önemli bir meslek olan bakkallıktan şimdilik memnunum. Bir bakkalda köyün ihtiyacı olan her şey olmalıdır. Bu nedenle talepler iyi tanımlanmalı ve yerine getirilmeli, hiçbir müşteri geri çevrilmemelidir. Bizim bakkala girdiğinizde içerde hemen sağda kocaman bir cips dolabı vardır. Eskiden, burada bir bank vardı ve müşteriler oturup bizimle sohbet ederdi. Bazen bu muhabbet öyle uzardı ki içecekler bile söylenirdi. İçecek dolabımızda pek fazla seçenek yok; meyve suyu, gazoz, maden suyu. Bu kadar!

Mesleğin ilk haftalarında mevsim yaz, herkes yanıyor. Şişeleri dolaba ve boş şişeleri de kutulara koydum. Bir çocuk geldi, meyve suyu istedi. “Kiraz mı yoksa kayısı mı?” dedim. “Fark etmez” deyince “Damak tadın yok mu” diyemedim çünkü müşteriye kafa tutulmaz. O zaman “Şeftali iç” dedim. O sırada Salih amca geldi. “Bana bi şişe midem suyu ver” dedi. Gülerek uzattım. Müşterilerin esprilerine beğenilmese bile gülünür. Sonra Metin abi geldi, gazozunu aldı gitti. Genç müşteriler en iyisidir çünkü onlar kendi işlerini kendileri halleder. Sonra da Hatice abla geldi: “İçim yandı bana bi şeyler ver” dedi.” İşte en kötüsü ne istediğini bile bilmeyen müşteri. “Gazoz” dedim. “O asitli” dedi. “Maden suyu” dedim. “Ben nine miyim?” dedi. Hatice ablayı memnun edemedim, hâlbuki müşteriyi memnun etmek esastır. Demek ki; gazoz içecek kadar genç ve maden suyu içecek kadar yaşlı hissetmeyen Hatice abla gibi müşteriler için yeni bir içeceğimiz olmalıydı!

O gün, dedem gider gitmez denemeler yapmaya başladım. En sonunda maden suyu ve vişne suyu karışımının içine iki kesme şeker atınca tadının harika olduğunu gördüm. Bunu yaz boyu satabilirdik. Belki böylece dedemi bu küçük bakkaldan kurtarırdım ve daha büyük bir yere geçerdik. Heyecanla dedemin cumadan dönmesini bekledim. Dedem bir türlü gelmek bilmedi. O gelene kadar üç bardak vişneli soda içtim. Sonunda dedem yolun başında göründü. Tam heyecanla atılıp ona buluşumu anlatacaktım ki “Ben biraz kahveye gidiyorum.” dedi. “Ne kahvesi ya çabuk işinin başına geç.” diyemedim. Aklıma içeceği kahvede tanıtma fikri geldi. Sonuçta köyün en kalabalık yeri köy kahvesidir. Masalarda vişneli soda içen amcalar şimdiden gözümün önündeydi. Hemen bir bardak kapıp kahveye, bakkal dedemin yanına gittim. “Harika bir fikrim var.” diye heyecanla anlattım. Önce elimdeki bardağa baktı, sonra: “Biz şişeyle satıyoruz, o bardakla kimse içecek almaz. Onu kahveci deden satsın.” dedi. Ona döndüm: “O zaman fikrimi sana vereyim sen sat çok zengin olursun.” dedim. Gamsız tavırlarıyla: “Vişne ile sodayı ayrı ayrı satsam daha zengin olurum.” dedi. Burnumdan soluyordum. “Yaaaavvvv siz ticaretten yenilikten ne anlarsınız.” diye bağırdım. Dedem hemen karşı atağa geçti: “Sen bakkalı kime bıraktın?” Bakkala doğru koşarken “Kimseye” diye cevap verdim. Bakkala girdiğimde dedelerimi ticaretten anlamamakla suçluyordum. Muhteşem buluşum da kahvede kalmıştı. Belki dökmüşlerdir belki de içmişlerdir. Ama suç bende, ne diye karışıyorsun işlerine. “Bırak! Hatice abla da içecek içmeyiversin, bakkal dedem bir müşteriyi kaybediversin, kahveci dedem hep aynı şeyleri satsın… Ne karışıyorsun? Sen işini yap geç.” Sinirle tezgâhın altındaki defterimi kaptım ve notumu düştüm.

2. MADDE: Yetişkinlere fikirlerinden bahsetme. İşlerine de karışma. Gün gelir meyveli sodalar çok satılırsa o zaman değerini anlarlar.”


Devamını okumak ve dinlemek için HAP KİTAP uygulamasını ücretsiz indirebilirsiniz.

 

YORUM EKLE