Ülkemizin inanç ve düşünce dünyasına eserleriyle hayli tesiri bulunan bazı sûfilerin hayatı, malesef ki pek bilinmiyor. Adeta yazdıkları eserlerin ardına saklanmışlar. Velilerin tasarrufu hakkında şüphesi olmayanlar onların muradlarının bu yönde olduğunu, yani bilinmemekliği murad ettiklerini kabul ederler. Kaleme aldığı eserleri elden ele dolaşan ve yazdıklarıyla bugün de yaşayan bazı sûfiler:
Abdülganî Nablûsî:
Yazmış olduğu rüya tabirleri kitabı, bu husustaki en muteber kaynaklardan biri olarak kabul edilir. Osmanlı Devleti devrinde yetişmiş Hanefî fıkhı âlimi ve kerâmetler sahibi bir velî olarak anılır. İsmi, Abdülganî bin İsmâil bin Abdülganî bin İsmâil bin Ahmed bin İbrâhim en-Nablüsî ed-Dımeşkî’dir. Miladi 1640 senesi Zilhicce ayının beşinde Şam’da dünyâya gelir. Oniki yaşında iken babası vefât eder, yetim olarak büyür.
Zamanının en büyük âlimlerinden ilim tahsil eden Nablûsî hazretleri, edebiyat, fıkıh, tefsîr, hadîs ilimlerinde yetkin bir sûfi olarak bilinir. Tarîk-i Kadirîyye ve Nakşibendîyye'den nasibdardır. Yirmi yaşındayken ders okutacak düzeyde ilme sahiptir ve eserler kaleme almaya başlamıştır. Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin meşreben takipçisidir. Miladi 1731 senesi, Şa’bân ayının yirmidördüncü günü Şam’da vefât eder, oraya defnedilir.
Yazıcıoğlu Muhammmed Efendi:
Yazmış olduğu Muhammediyye isimli kitabı, yalnızca okunup geçilen bir eser değil, Sevgili Peygamberimizin âşıklarının baş ucu eseri olmuştur. Peygamber Efendimiz'e duyulan muhabbetin tezahürlerinin iki cild arasındaki ifadesi olarak anılabilecek bu şah eser, asırlarca Türk insanının ruhunu beslemiş ve Anadolu'yu mayalamıştır. Yazıcızâde Muhammed Efendi, Muhammediyye'yi Fener Altı denen mevkide bulunan çilehanesinde yedi yılda yazar. Muhammediyye, vaktiyle her evde bulunur ve bu kitabı okutanlara Muhammediyyehan denirmiş.
Yazıcızâde Muhammed Efendi'nin, Malkara köylerinden Kadıköy’de doğduğu rivayet edilir. İlk talimini babasından alır. Sonrasında birçok bölgeyi dolaşır. Arapça ve Farsçayı iyi öğrenip; tefsîr, hadîs, kelâm, fıkıh ilimlerinde yüce mertebeler elde eder. Yazıcızâde Muhammed Efendi, Hacı Bayram-ı Velî'nin dervişidir. 1451 senesinde Gelibolu'da ahirete irtihal eder. Kabr-i şerifi, Gelibolu’nun biraz dışında, İstanbul yolu üzerindeymiş.
Süleyman Çelebi Hazretleri:
Asırlardır ve günümüzde de en çok okunan Vesiletü'n Necât isimli mevlidin müellifidir. Vesiletü'n Necât'ın etrafında bir düşünce dünyası oluşmuş, kitap esas alınarak bir mûsiki formu da icat edilmiş. Süleyman Çelebi Hazretleri, Emir Sultan hazretleri'nin halifesidir. Bir süre Yıldırım Bayezid'e Divân-ı Hümayun imamlığı yapmış, sonrasında şeyhinin emriyle Bursa Ulucamii'nde hizmetine devam etmiş.
“Vesiletü'n Necât” isimli mevlidini, Ulu Camii'de vaaz eden bir vaizin “Biz, Allah-u Teâlânın peygamberlerinden hiç birinin arasını ayırt etmeyiz (hepsine inanırız). Duyduk ve itâat ettik." ayetini tefsîr ederken; "Hazret-i Muhammed ile Hazret-i Îsâ arasında hiçbir farklılık, üstünlük yoktur" deme gafleti üzerine yazar. “Vesiletü'n Necât”, Sevgili Peygamber Efendimizin âlemin yaratılma sebebi olduğu hakikati üzerine bina edilir. Büyük bir Hz. Peygamber âşığı olan Süleyman Çelebî, 1422 yılında Bursa'da ahirete irtihal eder. Çekirge yolundaki Yoğurtlubaba Mezarlığı'nda bulunan türbesinde medfundur.
Süleyman El Cezûlî:
Bugün elden ele dolaşan Sevgili Peygamber Aleyhisselam Efendimize tazimin ifadeleri olan salavatların biraraya toplandığı Delâilü'l Hayrat isimli evrâdın müellifidir.
Fas’ın güneyinde bulunan Sûs vadisinin Cezûle ya da Cüzûle bölgesindeki Simlâl köyünde doğar. O dönemde Güney Fas ve bölgenin ilim merkezi olan Merakeş Portekiz tehdidi altındadır. Fas şehrine gider ve memleketinde başladığı tahsilini orada sürdürür. Seyyiddir.
Cezûlî Hazretleri, iki kabile arasında çıkan çatışmada öldürülen bir kişinin katilinin tesbit edilememesi üzerine suçu kendi üzerine alır. Aksi takdirde çatışma büyüyerek devam edecektir. Bölgenin adetleri üzerine yurdundan sürülür. Tanca’ya, ardından Mekke-i Mükerreme, Medine Müenevvere ve Kudüs’e gider. Kırk yıl sonra Fas’a dönüp, bugün Kazablanka'nın yakınlarındaki Aynülfıtr’da bulunan Benî Amgar Zâviyesi'nde Şâzeli şeyhi Ebû Abdullah Muhammed eş-Şerîf'e intisap eder. Meşhur virdi “Delâilü’l-Hayrât”ı bu yıllarda tertip etti. Daha sonra on dört yıl süren bir inzivâ hayatı yaşadı. Halvetten çıktıktan sonra yerleştiği Asfi’de çevresinde 10 bini mütecaviz mürid toplanır. O tarihler için bu sayı gerçekten çoktur.
Müridlerinin hızla artmasından endişe eden Sûs bölgesi valisi tarafından, isyana sebep olabileceği gerekçesiyle Asfi’den sürülür. Müridleriyle birlikte Şeyzame bölgesine giderek Efûgāl köyüne yerleşir. 16 Rebîülevvel 870’te miladi 6 Kasım 1465'de sabah namazını kılarken secdede cismani bedeninden azad olur. Burada yaptırmış olduğu camiye defnedilir. Hz. Cezûlî’nin siyasî otorite tarafından zehirletilerek öldürülmüş olması kuvvetle muhtemeldir.
Yazıcıoğlu Ahmed Bican:
Türk evlerinin kitaplıklarında en çok rastlanan eserlerden biri olan Envârü'l Âşıkîn'in müellifidir. “Muhammediyye” müellifi Yazıcıoğlu Mehmed Efendi'nin biraderidir ve onun gibi Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri'ne müntesibtir.
Ağabeyi ile birlikte küçük yaşta ilim tahsiline başlarlar. Arapça ve Farsça'da söz sahibidir. Zahirî ilim tahsilini tamamladıktan sonra, ağabeyi ile Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri'ne intisab eder. Kendisine nisbet edilen “Envârü'l Âşıkîn”, ağabeyi Mehmed Efendi Hazretleri'nin “Megârib-üz Zeman” isimli eserinin Türkçe'ye tercümesidir. Tercümenin kime nisbet edileceği ayrı bir tartışma konusu olsa da ahali “Envârü'l Âşıkîn”i Ahmed Bican Hazretleri'ne nisbet etmiştir ve beş asırdır bu şah eseri okumayı sürdürmektedir.
Eşrefoğlu Abdullah-ı Rûmî:
Halk arasında çokca sevilen ve okunan Müzekkin Nüfus isimli şah eserin müellifi Eşrefoğlu Hazretleri İznik'te dünyaya gelir. İznik'teki medreselerde zahiri ilimleri tahsil eder. Nefsini terbiye ve kalbini tasfiye için Emir Sultan Hazretleri'ne intisap etmek isterse de hazret kendisini Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretleri'ne gönderir. Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretleri'ne damat olma şerefine erer. Yine Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretleri, Eşrefoğlu'nu Hama'daki Kâdirî şeyhi Hazreti Abdülkâdir'in torunu Şeyh Hüseyin Hamevî'ye gönderir. Orada tarîk-i Kadiriyye'den hilafetle mezun olur ve Anadolu'da Kadiriyye'yi yayar.
Büyük şaheseri “Müzekkin Nüfûs”u Fatih Sultan Mehmed Han'ın İstanbul'u fethinden evvel yazar ve o günden bu yana yazdığı eser büyük kabul görür ve Anadolu'nun irfan hayatında müstesna bir yere sahip olur.
Ahmed Sadreddin yazdı