İnternet hayatımıza girdi gireli, yani özellikle sanal geyikler başladı başlayalı ne kadar eksildiğimizi fark edeniniz var mı? Artık Allah’ın selamını bile doğru dürüst yazamayacak kadar yorgun, bitkin, bîçareyiz. Niye? Çünkü acelemiz var; o kadar çok meşguluz ki hepi topu ondört harflik bir cümleyi iki harfe indirip kalan on iki harfi yazmaktan kurtardığımız zamanı saçma sapan şeylere harcayarak güya vakti değerlendirmiş oluyoruz. 

 

MSNBu acele nereye?

Bir yerlere yetişmek gerekliliği modern hayatın insana en büyük dayatmalarından bir tanesi. Acele işe şeytan karışır lafının dinî bir dayanağı var mı bilmiyorum ama sürüklendiğimiz hayatta şeytanlar hep kılavuzumuz oluyor nedense. İslam’ı evvela bir yaşam biçimi olarak benimsemiş, o kadar ince, hassas (olması gereken) içimizdeki en babayiğit adamın bile sanal âlemde ne kadar dar, kısıtlı, kıstırılmış bir yaşam sürdüğünü görmek acı verici. Madem öyle, hiç konuşmayın, yazmayın, hatta bir şekilde görünmemeye çalışın, olsun bitsin. Neyi nereden kırpabilirim telaşına düşeceğinize böylesi daha kolay. 

MSN

Onlar neyi bekliyorlardı  sabırla?

Düşünüyorum da hadi acele etmenizin bir mantığı, sağlam bir gerekçesi var diyelimNurettin Topçu’yu, Necip Fazıl’ı, Cemil Meriç’i Cahit Zarifoğlu’nu düşün, hani onları okuyor, üzerinde düşünüyor, onlar gibi olabilir miyim diye kafa yoruyorsun ya, kullandığın kısaltmaları onlar kullanırlar mıydı, bir tart bakalım. Diyelim ki rüyanda karşılaştın birisiyle, “sa üstad” mı diyeceksin yani? Geç bunları bir kalem, hadi ordan. Hadi onları geçtim, pencerede senelerce evladını bekleyen ananın, yavuklusunun seferberlikten dönmesini bekleyen kadının, babasından gelecek bir mektuba karalanmış üç-beş sevgi sözcüğünü okuyabilmek için posta katarını bekleyen evladın hiç mi acelesi yoktu? Neyi beklediler senelerce, niye dertlerini üzerine basa basa uzun uzun dile getirdiler, dertleri neydi kardeşim? Niye hiç kısaltarak anlatma, kısaltarak oturma, kısaltarak bekleme telaşına düşmediler? Hiç acele etmeden, sabırla kozalarını ördüler; bekleyişlerinde demlendi sevdaları ve hepsi güzel atlara binip gittiler güzel diyarlara. Sen hayatı kısaltarak yaşayan hassas adam, niye acele edip her şeyi kısalttığın halde vaktin bereketsizliğinden yakınıyorsun?! Kelimeleri kısaltarak kazandığın vakitle her yere yetiştin de(acaba?) n’oldu? Sabırla ördüğün kozanı görebilecek miyiz sen bu dünyayı terk ederken? 

MSN

Lisanımız kadar varız.

Kullandığımız lisan kadar var olduğumuzu bilmeyenimiz var mı? İnsan diliyle kendine bir yaşam kuruyor ve orada yaşıyor. Şu dünyada ne kadar vaktimiz var, bilebilir miyiz? Hayır. Muhakkak bir şeyler eksik kalacak, muhakkak tam olamayacağız. Sanırım taşıdığımız sorumluluklardan birisi de sürekli bir şeyleri usulünce, adabınca tekrarlamak. Misal, Peygamber Efendimiz Kadir Gecesi’ni Ramazan’ın son on gününde arayınız, diyor. Bu işin esprisi ne? Bir tek güne sıkışmayın, her şeyi bir tek ana sıkıştırmayın; sürekli tekrar edin ki bir şeyleri, ola ki bir gün dilinizden kalbinize iner bazı şeyler ve bir sahihlik kazanır. Allah’ın rahmeti her an üzerimizde, onda bir şüphemiz yok. Fakat ola ki tüm rahmet kapılarının açıldığı Kadir gecesini sürekli bir zikr, vird halinde yakaladık. Ne güzel olmaz mı? İşte o zaman rahmete kavuşacağız belki de. Tarikatteki virdin amacı da biraz bu gibi gelir bana. Sürekli dilimizle tekrar edelim, kalbimizle söylemiyor olabiliriz söylediğimizi ama biz sebat edelim, tekrar ede ede bir gün muhakkak gönlümüz de dilimize ortak olacaktır.

MSN

Kısaltmaların kalpte bir karşılığı var mıdır?

Bu iş zor ve meşakkatli bir iştir, dilimizi kalbimize uydurmak. Sanal ortamda Allah’ın selamını bile doğru dürüst veremeyenlerimiz sadece, o da kısaltmalara hapsettiği, diliyle söylüyor gibi geliyor bana selamı; pek kalbe inecek gibi de durmuyor. Çünkü kısaltmaların kalpte bir karşılığı yok. Var mıdır? Siz söyleyin. Bu yakıcı soruyu da herkes birbirine sorsun. Kaçmak yok.Ki madem hassasız, bazı konularda duyarlı olduğumuzu iddia ediyoruz, göstermeye çalışıyoruz, o halde bu sorudan kaçamazsınız. Bu aceleyle kim nereye gitmiş ki siz bir yere vasıl olacaksınız, menzilinize varacaksınız? Kendinize gelin lütfen. Kendinize ve muhatabınıza saygınız yoksa bari kısaltma cüretinde bulunduğunuz kelama saygınız olsun. 

Not: Sanal sohbetlerde, e-mektuplarda Türkçe’nin katledilmesine, ayrı yazılan –de’lerin, soru eklerinin bitiştirilmesine, kelimelerdeki bazı harflerin düşmesine(!), noktalama işaretlerinin tarihe karışmasına, büyük-küçük harflerle başlaması gereken sözcüklerin küçük-büyük harflerle başlamasına, girsem mi diye düşündüm ama iş içinden çıkılmaz bir hal alacağı için vazgeçtim. 

 

Mehmet Emre Ayhan yeter dedi.

 

GYY'nin notu: Notumuz genel yayın yönetmeninin notudur ama gyy'nin notu şeklinde kısaltılmıştır. Buradan da GYY'nin Mehmet Emre kardeşimize katılamadığını ifade etmek isteriz. Kısaltmaların bütüne gönderme yapan bir fonksiyonu olduğu için kısaltma yapanın maksadına ilişkin yargıda bulunmaya kalkışmanın yanıltıcı olabileceğini, eskilerin Kur'an harfleri ile "bihi", "be" yazarak Bismillahirrahmanirrahim" demek istediklerini hatırlatmak isterim!

Yine uzun güzel cümleler kuranların gözümüzde ayrı bir yeri olduğunu, hayatımıza ayrı bir lezzet kattıklarını da ifade etmek isterim.

Mehmet Emre kardeşimizin üç cümle kurmaktan acizlerin de tamamen kısaltmalarla konuşmalarından rahatsız olmasını anlıyor, kendisini bu konuda destekliyoruz!