Gönül sultanlarını anlatan birbirinden kıymetli eserler yazan Mustafa Özdamar Hocamıza Kırkkandil Yayınları’nı nasıl kurduklarını sorduk.
Kırkkandil Yayınları’nın kuruluşunu anlatabilir misiniz?
Çok ilginçtir, aslında benim bir yayınevi kurma halim ve mecalim yoktu. 1980’li ve 90’lı yıllarda İstanbul’daki tekkeler ve zaviyeler üzerine yaptığım bir çalışmam vardı. Uzun yıllar İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü’ndeki dosyaları tetkik ettim, hayrat-ı şerife kayıtlarını inceledim. Tekkeler ve zaviyeler hakkında ulaşabildiğim kaynaklardan bilgiler topladım. Dersaadet Dergahları diye bir kitap hazırladım. Bu kitabı o tarihteki kendi yayıncıma götürdüm. Yayıncım “Bu tarz kitaplar pek satmaz.” diyerek iltifat etmedi. Başka bir yayıncıya da gösterdim, onlar da yayınlamayacaklarını söylediler. Hakikaten zor satan kitaplar. Ben de dosyayı kaldırdım, bir yere koydum.
O tarihlerde Konyalı Kütüphanesi’nde çalışıyordum. Bir gün bir arkadaş İstanbul’daki evliya türbeleri hakkında araştırma yapıyormuş. Arkadaşa bizi tavsiye etmişler. Ben o arkadaşa yardımcı oldum. Kendisine Zakir Şükrü Efendi’nin Mecmuatü’t-Tekaya adlı eserini verdim. O kitapta İstanbul’daki evliyaların çoğunluğunun isimleri ve medfûn oldukları yerleri gösteren bilgiler var. O arkadaş gidip fotokopisini aldı. Geri dönüp teşekkür etti.
İkinci hafta yine geldi ve dedi ki: “Daha evvelden ben malzeme sıkıntısı çekiyordum, şimdi bana o kadar çok malzeme verdin ki teşekkür ederim.” Ben de ona böyle bir çalışmamın olduğunu fakat yayıncıların ilgilenmedikleri söyledim. Arkadaş “Ben ilgileneyim.” dedi. Aldı, götürdü. O tarihte İz Yayıncılıkla bir anlaşma yapmış. Mimar bir arkadaş bu. Öyle çetin bir anlaşma yapmış ki, “Bir yıl içinde kitap yayınlanacak, yayınlanmazsa geri alınacak.” Bunlar da hemen dizgiye başlamışlar. Fakat o yılın sonunda onların sistemlerinde bir çökme oldu, o dizgiler uçtu gitti.
Sefer Efendi Hazretleri’nin teşvikiyle çok satıldı
Bu arkadaş da zaten almak istiyormuş, onun içinde başka bir düşünce varmış. Geri alıp geldi ve bana “Şimdi ikinci bir teklifle geliyorum, bu kitabı ben yayınlamak istiyorum. 3.000 kitap bastıracağım, 1500’ü sizin, 1500’ü benim. Razı mısınız?” Ben de “Hiç kimse bana böyle bir teklifi yapmaz. Çok güzel bir teklif, olur.” dedim. Kitabın dizgi faslına başladı. O günlerde bir yayınevi ismi düşünüyorduk. Benim öteden beri “kandil” kelimesine karşı bir vurgunluğum vardır. Mum ışığı insanın gözünü yormaz. Kendisinden ziyade etrafına tatlı ışıklar verir. O letafeti versin diye “kandil” dedim fakat bir arkadaş “Kandil kullanılmış bir isim.” dedi. “Peki, Kırkkkandil olsun.” dedim. O andan itibaren Kırkkandil Yayınları’nın ismi konulmuş oldu. O kitap bu yayınevi ismi altında yayınlandı.
Satılmaz gözüken kitap Karagümrük’te Cerrahi Tekkesi’nin Postnişini rahmetli Sefer Efendi Hazretleri’nin teşvikiyle çok satıldı. O kitaptan gelen parayla biz ikinci kitabı bastırdık. Ondan gelen parayla da üçüncü kitabı bastırdık. Sıfır sermayeyle bir yayınevi sahibi olduk. Düşünebiliyor musunuz? Sizin o iş için hiç ayırdığınız para yok. Tabii biz o ilk kitapta “Bu paralelde, bu istikamette en azından kırk kandil uyandırmak azminde ve amacındayız.” şeklinde bir açıklama yapmıştık. Allah lutfetti, kırktan fazla kandil uyandı.
Hayatları çok özel, çok güzel olan insanların kendi özelliklerinin ve güzelliklerinin bereketi. İçten davranabildiğiniz ölçüde size de öyle bir özellik ve güzellik yansıyor. Ne kadar samimi olursanız alışverişiniz o kadar tatlı oluyor. Dersaadet Dergahları’ndan sonra Gönenli Mehmed Efendi’yi, sonra gönül cerrahı Nurettin Cerrahî ve Cerrahiler’de Nurettin Efendi’den Sefer Efendi’ye kadar gelenleri yazdım. Sonra Celaleddin Ökten’i, Mahir İz Hoca’yı, Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri’ni, Hacı Veyiszade’yi, Ladikli Ahmed Ağa’yı ve daha pek çok ismi yazdım. Şu anda Kırk Kandil’in altmış birinci kandili piyasaya çıktı: Habib-i Hüda - Efendimiz a.s.m’nin Hayatı.
M. Sait Fidan sordu