Geçtiğimiz günlerde Gazze protestolarında öldürülen bir çocuk ile gündeme geldi Keşmir. Gündeme gelmek denirse… Öldürülen ne tek ne ilk çocuktu. On yıllardır süren şedit bir baskının kurbanı binlerce Keşmirliden bir tanesiydi sadece. Ancak bir şekilde –belki Gazze protestosu mevzubahis olduğu için- dikkat çekebildi sonunda bir ölüm. Dikkat çekmek denirse…

Keşmirliler için ise böyle olması gerekenin misli misli düşük yoğunlukta gündeme gelmek dahi değerli. Maalesef değerli. Çünkü tüm dünyanın da ümmetin de başını çevirdiği bu zulümün ortasından bir parça ses vermek, olmadı adını geçirmek bile bir şey Keşmirliler için. Bizim utancımız, bizim ayıbımız olan bu ilgisizliğe rağmen bir mücadele sürdürüyorlar çünkü. Ve bizim yüz çevirişimize inat yüz çevirmiyorlar hiçbir meseleye; Gazze için de, Arakan için de, Doğu Türkistan için de mücadele ediyorlar. Canlarını veriyorlar.

Uzun uzadıya Keşmir problemini anlatmak değil amacım. Daha içeriden, bütün bu acılarla yüzleşmiş Keşmirli gençlerin ağzından aktaracağım olan biteni. Derli toplu bir bilgilendirme olmayacak. Kısa bir hatırlatma yazısı olsun istedim. Belki okuduğu bilgileri istatistik olarak gören bizlerin kalbi, olan biteni sohbet bağlamında duyunca ürperir diye…

Yine de hatırı sayılır bir kısmımızın Keşmir’in haritadaki yerini bile bilmememize binaen ufak bir özet geçeyim Keşmir problemi hakkında. Doğrusu ben röportaj yapacağım ve birkaç yıl önce tanıştığım aktivist arkadaşlarımdan evvel bu anlatılanlardan bihaberdim ve utanç hissettim.

Keşmir problemi sarsıcı olduğu kadar ilgi gösterilmemiş, tarihin en büyük zulümlerinden biri. Basit bir Google aramasında dahi kaynak azlığı göze çarpıyor. Bunda Hindistan’ın uyguladığı yoğun baskı da etkili bir faktör. Halihazırda milyonluk Hindistan ordusunun dörtte biri Keşmir’de konuşlanmış durumda. Yani her birkaç Keşmirli’ye bir askerin düştüğü tarihin en büyük baskılarından biri söz konusu. Son 20 yıllık bilanço ise 70.000 ölü. Yani en az Filistin kadar derin bir yara (öyle olmalıydı diyelim).

Problemin çıkış noktası ise Hindistan ve Pakistan’ın ayrıldığı dönem. İki tarafın da üzerinde hak iddia ettiği ve her fırsatta ilhak etmeye çalıştığı; Müslüman- Hindu kutuplaşmasına kurban edilmiş bir bölge Keşmir. Toprakların demografik özelliklerine göre taksimin yapıldığı bu dönemde Keşmir üzerindeki ihtilaf çözülememiş; işin kötüsü değişen dünya konjonktürü doğrultusunda başka aktörlerin de zamanla ihtilafa dâhil olmasıyla karmakarışık bir hal almış. Mevcut durumda topraklar Hindistan, Pakistan ve Çin arasında bölünmüş durumda. En büyük zulümün yaşandığı Hindistan’da kalan Keşmir bölgesinde otonom bir yönetim var diyebiliriz ve on yıllardır şiddetli bir bağımsızlık mücadelesi sürmekte.

Keşmir sorunu hayatlarını derinden etkilemiş ve kendilerini bu sorunu insanlara anlatıp farkındalığı artırmaya adamış iki gencin gözünden hikâyenin kalanını dinleyelim. Tabi onları tanıdıktan sonra.

Muzammil Ayyub Thakur, 31 yaşında. Keşmir’e girişi yasaklanan ve vefatından sonra Hindistan hükümetinin vatanına dahi gömülmesine izin vermediği babası ile birlikte iltica ettiği Londra’da yaşıyor. Yükseköğrenimini İngiltere’de sürdürmüş; ekonomi dalında MBA ve uluslararası ilişkiler alanında doktora sahibi. Keşmir Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (KIIA) başkanı. KIIA, uluslararası arenada Keşmir’i temsil eden tek gençlik örgütü.

Keşmir sorununu iliklerine kadar yaşamış Muzammil. Babası ülkeden ölüm tehditleri sebebiyle kaçmak zorunda kalmış bir aktivist. Kaçış sonrası hepsinin pasaportu iptal edilmiş ve yurtsuz kalmışlar. İngiliz Hükümeti’nin verdiği geçici bir doküman ile ikamet edebilmişler. İkametleri boyunca İngiltere’yi ziyaret eden iki ayrı Hindistan Başbakanı da özel olarak Muzammil’in babasının iadesini talep etmiş. Kendisini idam etmek için…

Babasının ölümünden sonra aynı yolu takip etmeye karar vermiş Muzammil. Bu yola çıktığından beri de her şeyi göze alıp Keşmir’e ziyaretlerde bulunmuş. Fakat her seferinde gözaltına alınmış ve işkenceye maruz kalmış. 2011’de ise bir düğün için gittiği Keşmir’de hakkında açılan davalardan ötürü saklanmış ve 1 yıl İngiltere’ye dönememiş. Avukatının büyük çabaları ile 1 yıl sonunda bazı davaların düşmesi, diğerleri için de kefalet ödenmesi ile serbest kalmış. Davaların düşmesi ile beraber Keşmir’e girmesi resmi olarak yasak olmasa da artık çok riskli olduğu için ülkesine gidemiyor. Fakat attığı her adım ve ifa ettiği her aktivite Hindistan hükümetine bağlı personelce izleniyor, Keşmir’de bulunan akrabaları hâlâ tacize ve hatta bazen işkenceye uğruyor.

Her şeye rağmen mücadelede kararlı Muzammil. “Biz Keşmir için son şansız, bu mücadele sorumluluğumuz” diyor. Herhangi bir uluslararası destekten yoksun olmalarına rağmen tüm zorluğa göğüs germeye hazır olduklarını belirtiyor. Sadece kendilerinin değil, herhangi bir şekilde sesini duyurmaya çalışan tüm Keşmirlilerin tehlike altında olduğunu, taciz edildiğini söylüyor. 

Muhammad Faysal ise henüz çok genç, 22 yaşında. Malezya İslam Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler okuyor. KIIA’da Muzammil’in başkan yardımcısı. Muzammil kadar kötü olmasa dahi o ve ailesi de büyük badireler atlatmış. Ailesi baskı altında ve her an yurtdışı yasağı ile karşılaşabilirler. Kendisine uluslararası alanda katılabildiği tüm etkinliklere gidip Keşmir sorununu anlatmayı misyon edinmiş. BU bağlamda birçok ülkede konferanslarda yer almış.

Keşmir sorunu ile özdeşleştiği için uzun uzun anlattım hikayelerini Keşmirli dostlarımın. Şimdi sözü onlara, ortak cevaplarına bırakayım:

Keşmir problemi hayatlarınızı ve kişisel bakışınızı nasıl etkiliyor?

Hayatınızı, dünyayı görüşünüzü değiştiriyor. Ölüm hayatınızı sarmalayıp yaşamın tüm mutluluğunu alıyor ve sizi karanlık bir çukura atıyor.

Bize Keşmir zulmü hakkında genel bilgileri verebilir misin?

Kısaca anlatmak gerekirse Keşmir, 1947’de Hindistan tarafından işgal ediliyor. Fakat Pakistan’ın da hak iddia etmesi üzerine ihtilaf çıkıyor ve ilk büyük savaş patlak veriyor. Çözüm amacıyla devreye giren Birleşmiş Milletler, plebisit yapılmasını öneriyor. Fakat Hindistan bu kararı asla pratiğe geçirmeyerek işgalini sürdürüyor. O tarihten beri de Hindistan’ın işgali ve zulmüne karşı mücadelede 500.000’den fazla insan hayatını kaybetti. Meşhur Jammu Katliamı’nda adeta soykırım yapılıyor ve 2 gün içinde 250.000 Keşmirli katlediliyor. Bir başka sarsıcı olay şu ki 1989 isyanı sırasında 10.000’den fazla insan yok oluyor ve binlercesi tecavüze uğruyor. Sakat kalan, yaralanan milyonlarca insan var. Ayrıca işkence ve tecavüzler her daim devam etmekte. Zaten MSF verilerine göre dünyada en fazla cinsel şiddetin uygulandığı yer Keşmir! 214.000 yetimin yüzde 40’ı çatışmalar sebebiyle yetim kalmış.

En kötüsü de bu büyük zulüm hâlâ büyük bir askeri baskı ile sürdürülmekte. 1 milyon askeri personel (ordu, istihbarat ve kolluk kuvveti) şu an Keşmir’de bulunmaktadır. Bu oran Irak ve Afganistan işgal kuvvetlerinden dahi dört kat fazladır. Keşmir şu an dünyadaki en yoğun militarist baskıya maruz kalmaktadır.

Biliyoruz ki Hindistan tarafından sürdürülen bir asimilasyon süreci var. Bize bu sürecin kültürünüz, dini yaşantınız üzerindeki etkilerini anlatabilir misiniz?

İşgal, Keşmirli nüfusa boyun eğdirmek zihniyeti üzerine kurulu, çünkü işgalin başarısı işgalci kuvvetin dayattığı kimliğin kabullenilmesi ile doğru orantılıdır. Kültürümüzü yabancı faktörlerle tahrip etmek istiyorlar. Müziğimiz, sanatımız ve zanaatimiz “Hintleştirildi”. Dini kültürümüze bazı şeyler kasten sızdırıldı. Zaten Müslüman bilincine savaş açmış durumdalar, çünkü Hindistan hem büyük bir İslamafobi ile hareket ediyor, hem de Pakistan ile olan benzerliğimizden ötürü bizden nefret ediyor. Tarihimiz silindi ve yok sayıldı; tarih kitaplarında hiçbir şey göremezsiniz. Ancak her şeye rağmen yaptıkları fayda etmedi ve hâlâ bizim kimliğimizi bastırmaya çalışıyorlar. Hatta insanları alkol ve uyuşturucu bağımlısı yaparak asimilasyonu kolaylaştırmak gibi metodlar dahi deniyorlar. Ancak Keşmirli gençlerin kendi kimliklerine dair büyük bir bilinçleri var. Ne yapılırsa yapılsın bunu bastıramayacaklar.

Gandhi’den sonra Hindistan’da büyük bir özgürlük dalgası yayıldı. Keşmir neden o süreçte bundan nasibini alamadı?

Bu bir yanlış kategorilendirme… Keşmir zaten 1931’den beri Müslüman çoğunluğa Hindu kurallarını dayatan Mihrace’ye karşı isyan halindeydi. Yani anlatmak istediğim bizim mücadelemiz ve hikâyemiz Hindistan’daki hareketlerden farklı gelişti. Bizim Hindistan ile olan bağımız ise Gandhi-Nehru arasındaki anlaşma ile yapılan toprak taksimine rağmen bağımsızlığımızın ertelenmesi sebebiyle başladı. 14 Ağustos 1947’de Azad Keşmir Yönetimi olarak ilan ettiğimiz bağımsızlık 27 Ekim’e kadar sürdü ve sonrasında Hindistan işgali başladı. Dediğim gibi asıl hikâye de böyle başladı…

Keşmir neden bu kadar kronik bir sorun haline geldi?

Öncelikle bizim mücadelemiz bazı dış mihraklar tarafından, kendi çıkarları doğrultusunda, suistimal edildi ve birçok yabancı unsur denkleme dâhil oldu. Bunun önemli sebepleri var. Keşmir Asya’da bir kavşak konumunda ve çok stratejik bir konuma sahip. Ayrıca çok önemli su kaynaklarına sahibiz. Bilhassa enerji üretimi için çok verimli akarsular mevcut ve hâlihazırda Hindistan’ın elektrik üretimi için büyük bir öneme sahip. Yine sulak bölgelerin çok olması geniş ve verimli tarım arazilerini ortaya çıkarıyor.

Kişisel olarak bu meseleye dair şu an neler yapıyorsunuz?

Faysal: Şu an uluslararası etkinliklere katılarak Keşmir’in sesini duyurmaya çalışıyorum ve bir yandan iletişim fakültesinde eğitim alıyorum. Amacım Keşmir’in unutulmuş hikâyelerini canlandırarak tüm dünyaya aktaracak bir etkinlikte bulunmak. Ayrıca bilfiil 2008, 2009, 2010’daki ayaklanmalarda yer aldım fakat sonrasında baskı sebebiyle Keşmir’den ayrılmak zorunda kaldım.

Muzammil: Ekonomi ve Uluslararası İlişkiler bölümlerinde okudum ancak profesyonel kariyerimi, politika ve insan hakları çalışmalarına odaklanmak amacıyla pek önemsemedim. Şu an Keşmir’i uluslararası platformda temsil eden tek gençlik kurumunu yürütmeye odaklandım. Sessizliğin sesi olabilmek için...

Keşmir’de bir genç aktivist için ses çıkartabilmenin hiç imkânı yok mu? Koşullar nasıl?

Hindistan 2008’den beri 20.000 Keşmirli genci ulusal güvenlik bahanesiyle tutukladı. İstedikleri kişiyi iki yıla kadar mahkeme önüne dahi çıkarmadan hapiste tutabiliyorlar. Bu büyük baskıya karşı bir harekette bulunmak çok zor. Facebook, Twitter, YouTube kullanan insanları dahi sırf bu yüzden tutuklayabiliyorlar. Kısaca Keşmir içinde neredeyse imkânsız. Hatta Keşmir’in dışındaki her hareketi dahi ajanlar aracılığıyla izleyip hükümete rapor ediyorlar ve bunun sonucunda herhangi bir eyleme kalkışanların Keşmir’deki yakınları taciz edilebiliyor veya kendileri havalimanına iner inmez tutuklanabiliyorlar.

Geleceğe umutlu bakıyor musunuz?

Gelecek umut üzerine kurulu. Mücadelemiz sürecek.

Ümmetin Keşmir meselesine duyarlılığında bir gelişme var mı?

Her ne kadar sosyal medya sayesinde Keşmir meselesine dair bir nebze farkındalık oluşsa da olması gerekenden hâlâ çok uzakta… Tabi bunun medya, Hindistan’ın aşırı kontrolcü tutumu gibi farklı sebepleri var. Ancak yapılan zulme bakıldığında çok daha büyük bir reaksiyon olması lazım.

Mücadeleniz boyunca sizleri kimler destekliyor?

Kimse… Sadece dostlarımız ve yaptıklarımızı takdir edenler. Kimse bizi desteklemiyor hatta Keşmir’dekiler dahi tüm kalpleriyle yanımızda olsalar da bizi destekleyemiyorlar. Çünkü herhangi bir örgütlenme imkânına sahip değiller. Ne yapıyorsak bireysel çabamızla yapıyoruz, bir şey harcanacaksa kendi maddi imkânlarımızdan tüketiyoruz. Başka yolu yok.

Peki, neden herkes kör?

Hindistan süpergüç olma yolunda ilerliyor ve hiçbir küresel aktör Hindistan ile zıt tarafta yer almak istemiyor. Pakistan ise bizimle ilgilenemeyecek kadar kendi problemleriyle meşgul. Medya da herhangi bir çıkarı olmadığı için bize karşı ilgisiz.

Hindistan’ın yeni lideri Modi hakkında ne düşünüyorsunuz? Kendisinin geçmişte Müslümanlara yapılmış toplu katliamlara dahiliyeti söz konusu.

Aynen, Gujarat’taki Müslüman katliamına katılmıştı. Hindistan’ın emperyalist ve işgalci politikalarını sürdürecektir. Hatta Keşmir’e olan baskıyı arttırması bile olası ve tabi bu durumda Keşmirli gençlerin daha da radikalize olacağını söyleyebiliriz.

Şunu da eklemek lazım, Hindistan'da kim başa gelirse gelsin Keşmir’e yaklaşım değişmeyecektir. Bu da bir gerçek.

Biliyoruz ki Keşmir’deki bu boşluğu doldurmak isteyen El Kaide uzantısı yapılar var. Keşmir gençliği ile El Kaide arasındaki ilişki ne seviyede? Zulme karşı örgütlenmede tek çare olarak gelecekte böyle bir yönelim görme ihtimali görüyor musunuz? El Kaide tipi yapıların bu koşullarda kök saldığını biliyoruz.

Böyle bir olasılık pek görmüyorum çünkü her türlü baskıya rağmen Keşmirliler hâlâ barış yanlısı tutuma sahip ve şiddet içeren akımlardan nefret eden bir zihniyete sahip. Daha önce bu tip aktörlerin Keşmir’de aktif olmaya çalıştığını ve nasıl olumsuz sonuç aldığını biliyoruz. Fakat ufak bir ihtimal de olsa böyle bir yönelim ihtimalini tamamen yabana atamayız. Çünkü Hindistan, Keşmirlilere büyük bir düşmanlık besliyor ve El Kaide uzantısı grupların Keşmir’i radarına aldığını biliyoruz.

 

Deniz Baran konuştu