Türküler deyince Kerkük’ün hatırası düşer yâdıma.
Aşkın dili, sevdanın gonca gülü, yürek mektebidir türküler… Türküler katıksız aşkın saza ve söze dökülmüş hâlidir. Coğrafyanın vatana dönüşmesinde türkülerin rolünü inkâr edemeyiz. Bizim yürek sızımızdır türküler… Türküler yürek yangınlarımıza bazen su, bazen de benzin olurlar. Balkanlardan Toroslara kadar yurdumuzu çepeçevre saran türküler, bizi biz yapan değerlerin başında gelir. Ana sütü gibi ak ve bir o kadar da temizdirler. Türküler mevzubahis olunca ressam şair Bedri Rahmi Eyüboğlu ne güzel söylüyordu: “Şairim!.. Şiirin hasını ayak sesinden tanırım/Nerde bir halk türküsü duysam, şairliğimden utanırım”
Türküler deyince Kerkük’ün hatırası düşer yâdıma. Âh Kerkük, âh Kerkük türküleri… Sizden süzülen hüzün, yüreklerimizin pusudur. Kerkük, yüreğimizde her dem büyüyen acıdır. Kanayan bir coğrafyanın yüreklere akan selidir Kerkük türküleri… Kimse duramaz bu coşkun selin önünde. Tarihin gözyaşlarıdır türkülerin bağrına dolan… Kerkük’ün katmerleşen acıları dile gelir yürek burkan türkülerde… Tezene tele değince sanki bir şeyler batar yüreğimize.
Dinledikçe içimizi yakar Kerkük türküleri. Çünkü onlarda yaşanmışlık vardır, acı tüter o türkülerin ateşinde. “Altın hızmav Mülayim/Seni haktan dileyim/Yaz günü temmuzda/Sen terle ben sileyim/Gün gördüm günler gördüm/Seni gördüm şad oldum” diye başlar bir Kerkük türküsü… Abdurrahman Kızılay’ın gür sesi gök kubbede yankılandıkça bir şeyler kopar gönül otağımızdan. Bin yıllık kederler buğulandırır gözlerimizi… Aslında siyasiler, devlet adamları değil; gerçekte türküler çizer vatanın hudutlarını… Ancak türkülerin yiğitçe söylendiği topraklar vatan olur. Türkülerin çizdiği hudutları bozanlar, huzuru da bozarlar bir anlamda…
Türkülerin dili, nağmelerin gülü: Abdurrahman Kızılay
‘Türkülerin dili, nağmelerin gülü’ olarak kabul ettiğim Abdurrahman Kızılay’ın ölüm haberini duyunca dudaklarımdan bu satırlar gayri ihtiyari döküldü. O’nun ölümüyle birlikte Kerkük türküleri de yetim kaldı. Ne yazık ki Kerkük türkülerinin yaşayan en büyük icracısı Abdurrahman Kızılay da her fani gibi hayata gözlerini yumdu. 70 yaşında aramızdan ayrılan Kızılay, aslen Kerküklüydü. 1974 senesinde Türk vatandaşlığına kabul edilmişti. O, birçok Kerkük türküsünü derleyerek müzik arşivimize kazandırmıştı. ‘Altın Hızma’ ve ‘Evlerinin Önü Boyalı Direk’ türkülerini bir de O’ndan dinleyince farkı kolayca fark edersiniz.
Asıl adı Abdurrahman Ömer İbrahim olan Kızılay’a, uzun yıllar Kerkük Kızılayı’nda gönüllü olarak çalıştığı için ‘Kızılay’ soyadı önerilmiş, kendisi de bu soyadını şerefle kabul etmişti. Onun biyografisine baktığımızda yetmiş yılda çok güzel işler yaptığını görüyoruz:
“1940’da Kerkük’ün Musalla semtinde doğdu. Asıl adı Abdurrahman Ömer İbrahim. İlk ve orta eğitimini Kerkük’te tamamladı. Çocuk yaşlarda halk müziğine ilgi duydu. Başta Abduvahit Küzecioğlu, İzzettin Nimet, Reşit Küle Rıza olmak üzere Kerküklü ünlü ustalardan ders aldı. Türkiye’de Kerkük hoyrat ve türkülerinin sevilmesine öncülük edenlerden biri oldu. İlk türkülerini, 1959 yılında Bağdat Radyosu’nun günde yarım saatlik Türkmen programında okudu. 1950’lerin ortalarından itibaren, Kerkük Kızılay’ında gönüllü olarak çalıştı. Türkiye’de ‘Altun Hızma Mülayim’ türküsü ile tanındı. 1960 yılında 6 yıl Ankara Devlet Konservatuarı Kontrbas Bölümü’nde eğitim aldı. Eğitimini tamamladıktan sonra 1966’da Kerkük’e döndü. Baas Partisi’nin iktidara gelmesinden bir ay önce tekrar Türkiye’ye geldi. Seneler sonra 2003 Eylül’ünde baba toprağına adım atabildi. 1974’te Türk vatandaşlığına kabul edildi. Soyadı olarak, Kızılay’ı seçmesinin nedeni, yıllar önce Kerkük Kızılay’ında kuruma verdiği hizmetlerdi. Abdurrahman Kızılay, evli ve iki çocuk babası idi.”
Kerkük türküleri Abdurrahman Kızılay’ın sesiyle tanındı ve sevildi.
Bir coğrafyayı vatana dönüştüren Kerkük türkülerinin tartışmasız en büyük sesi olan merhum Abdurrahman Kızılay, asıl memleketi olan Kerkük’le Türkiye arasında bir dostluk ve kardeşlik köprüsü kurmuştu. Güçlü ayakları olan bu kültür köprüsü, bu iki kardeş memleketi biraz daha birbirine yaklaştırmıştı. Zira Kerkük’ü, Kerkük türkülerini ve hoyratlarını O’nun gür sesiyle daha bir sevdik, benimsedik, yüreğimizin başköşesinde ağırladık. O türkü ve hoyratlar, içimizdeki yalnızlığı ve acıyı katmerleştirdi. Kerkük’ün acıları acılarımız oldu.
Kerkük türkülerinin ve hoyratlarının icracısı merhum Abdurrahman Kızılay, 1960’da Türkiye’ye gelmiş, kontrbas eğitimi almak için Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı’na girmişti. O’nu hoyrat ve türküleriyle tanıyoruz. O, halk müziği yanında ud ve klasik müzik dersleri alıp sanatındaki seviyeyi yükseltmeye, geliştirmeye çalışmış bir sanatçıdır. Merhum Kızılay, Türkiye’de ve Türk dünyasında yakinen tanınır ve sevilirdi.
Kerkük türküleri, bu ateşli coğrafyada yaşayan acılı insanların iç yangınının dışa vurumudur. Bu türküler Türkiye’de Abdurrahman Kızılay’ın sesiyle tanındı ve çok sevildi. O, ülkelerinde parya durumuna düşen Kerküklülerin acılarının tercümanı oldu. Çünkü O, Kerkük’e ve kendini Türk olarak görenlere ve bu uğurda çalışanlara gönülden sevdalıydı.
Kızılay, Kerkük türkülerini dünden alıp bugüne ve yarına taşıdı. Kendisi, Kerkük ve Kerkük türküleri deyince akla ilk gelen isimlerdendi. O’nun adı, özü ve sözüyle tartışmasız Türk olan Kerkük’ü çağrıştırırdı. Zira O, ömrünü bu yanık türkülere ve hoyratlara adamıştı.
“Altın Hızma Mülâyim, adeta vakarın millî marşıdır."
Kerkük bin yıllık Türk yurdudur. Misak-ı Millî sınırlarımız içinde yer alan bir toprak parçasıdır. Fakat dünyaya yeni bir şekil vermek isteyenler bu toprakları bizden kopararak orada yaşayan soydaşlarımızı acılara sürüklemişlerdir. Kerküklü kardeşlerimiz yaşadıkları acıları, türküleriyle ve hoyratlarıyla dile getirmişlerdir. Abdurrahman Kızılay da bu türkü ve hoyratlara ses olmuştur. Kerküklülerin bu coğrafyayı vatanlaştıran, acılarına ve yürek yaralarına tercüman olan yüzlerce türküsü vardır. Bu köklü Türk toprağına Kürtleri yerleştirerek kirli bir oyuna giren dünyanın yeni aktörleri Kerkük’e dair kaç tane Kürt türküsü ve hoyratı gösterebilirler? Bu bile o coğrafyanın Türk damgası taşıdığını açıkça gösterir. Değerli usta gazeteci Cengiz Çandar, bir vakitler bu konuyla ilgili olarak şunları yazmıştı:
“Altın Hızma Mülayim, adeta vakarın millî marşıdır. ‘Vakarı müzik hâline getir!…’ diye bir komut verilse, bundan ancak ‘Altın Hızma Mülâyim’ çıkardı. Türküyü derleyen, yaşı 70’e doğru yol alan Kerkük’ün evlâdı Abdurrahman Kızılay’dır. Bu türküyü O’nun ağzından dinlemek bir başka olur. Ama biz ilk gençliğimizde Ruhi Su ile onu sevdik. Sonraları Müslim Gürses’in hançeresinden dinlediğimizde de heyecanlandık. ‘Altın Hızma Mülâyim’in Kerkük türküsü olduğunu işittiğim günden beri bilirim, O gün bugündür de Kerkük’e karşı içimde bir sevgi, tuhaf bir saygı ve en önemlisi de merak var. Kerkük’ü görmeden bu dünyadan gitsem, gözüm açık gidecekmişim gibi duyguya kapılmışım.”(Cengiz Çandar/Radikal/17.02.2007)
Mum kimin yanan Kerkük türküleri...
Abdurrahman Kızılay ile Mehmet Özbek’in “Mum Kimin Yanan Kerkük Türküleri” isimli çok güzel bir albümleri vardır. “Mum Kimin Yanan Kerkük Türküleri” bir yürek yarasının söze ve saza dökülmüş hâliydi. Bu albümde Abdurrahman Kızılay ile Mehmet Özbek 15 türküye ve hoyrata yer vermiştir. Bu albümü dinledikçe Kerkük gelir gözlerimin önüne; farkında olmadan kirpiklerim ıslanır. Kendimi Kerküklü soydaşlarımla et ve tırnak gibi bütünleşmiş hissederim. O güzel coğrafyanın güzel insanların acıları yüreğimin göğünü hüzün rengine boyar. Bin yıllık bu Türk coğrafyasının elimizden çıkması beni fazlasıyla üzer.
Abdurrahman Kızılay, Kerkük için yaşadı ve bu Türk toprağını baş tacı etti. O’nun türkülerinde ve sözlerinde Kerkük dile geldi; udunda Kerkük tele geldi. Acılar paylaşıldıkça azaldı, mutluluklar paylaşıldıkça çoğaldı. Yakın zamana kadar Abdurrahman Kızılay ve Mehmet Özbek’in hazırlayıp sunduğu “Dost Bağının Bülbülleri” programı Türkmeneli TV’de yayınlanıyor, çok da beğeniliyordu. Bu güzel program buram buram Kerkük kokuyordu.
Abdurrahman Kızılay, bir müzik adamı olmasının yanında büyük bir dava adamıydı. Dünya coğrafyasının değişik bölgelerine dağılmış olan Türklerin bir ve beraber olmasını herkesten ve her şeyden çok arzuluyordu. O, uzun yıllardan beri Türkiye’de, Ankara’da yaşamasına rağmen yüreğini Kerkük’te bırakmıştı. Kerkük’ün derdi O’nun en büyük derdiydi.
Kerküklü usta sanatçı Abdurrahman Kızılay, 12 Aralık 2010 Pazar günü Ankara’da yatmakta olduğu 29 Mayıs Hastanesi’nde hayatını kaybetmişti. Kızılay, 15 Aralık 2010 tarihinde Ankara Kocatepe Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Cebeci Mezarlığı’nda toprağa verilmişti. Bu güzel sesi, bu güzel simayı hiç unutmayacağız. Kerkük türküleri yaşadıkça o da hep yaşayacak. Ona Allah’tan rahmet diliyorum.