Katre katre korlaşan, suretindeki gürültüden sıyrılıp sîretindeki sükûta bürünen, yalnızlaştıkça Rabbe yakınlaşan bir yürekle, fena âleminin kasırgalarında kavrulup kül edilmeye çalışan bir ümmetin hikâyesidir Baran.
Kaynayan bir kan dolaşır damarlarında Latif’in. İsyan dolu çehresi kızgındır. Sıkıca sarılmıştır kendisine insan sıfatı veren, iki kuruşluk maaşla çalışma fırsatı gösteren kimliğine. Soğuk, kar, toz, toprak içinde bir mücadelede birazcık daha rahat için hasrettir maddeye ve elinden geldikçe biriktirmektedir bir taşın içinde sakladığı heybeye.
Keşmekeş ahval yine libasıdır dünyanın. Vatanında nefes alma hakkından yoksun bırakılmış, Sovyetlerin, Taliban’ın bin bir çeşit azabından fitnesinden kaça göçe hanesine bir lokma ekmek götürme derdine İran diyarında bir avuç inşaata kaçak işçi yaftasıyla sığınmıştır Afgan göçmenler.
Kalbe dokunan bir görüntü, kalbe değen bir rüzgâr
Demlediği çayın harıyla alevlenir hıncı Latif’in. Dağıttığı her bardakta peyderpey pay eder öfkesini.
İnşaattan düşmüş bacağı kırılmış babası yerine kardeşlerine ekmek götürebilme derdine sırtlanmıştır kum çuvallarını Rahmet/Baran… Ne çare ki yetmez narin, küçük bedeninin gücü bu işe. Ve derken kum çuvalları yerine Latif’in bardaklarını devralmak düşmüştür hissesine.
Elinden bardağı alınan, sırtına kum çuvalı atılan Latif, dağıtamadığı öfkesini bulduğu her fırsatta püskürtür Rahmet’e.
Latif’in hiddetle donanmış nidası dahi ürkütür Rahmet’i.
Hiddetin doruklarındayken Latif, küçük bir ayna ve küçücük bir rüzgâr ile karşılaşır hayatının aslî sırrı ile.
Film boyunca bir kere dahi kelimelere dökülmeyen bir aşk hikâyesi başlar. Kalbe dokunan bir görüntü, kalbe değen bir rüzgâr…
Lakin nazarından çalınmıştır Baran’ı. İmtihanı başlar. -Doğduğu an başlamıştır ya...- Yalnız insandır artık Latif. Yapayalnız. İnsanın yalnızlaştıkça yaşadığı ruhi terbiye, yalnızlaştıkça yakınlaştığı sevgili, yalnızlaştıkça kalbindeki kareden suretiyle siretine akan hüsn, yalnızlaştıkça sırtından attığı madde, yalnızlaştıkça sıyrıldığı benliği birer imge olup şekle bürünmüştür Latif’te.
Allah ile yakınlaşmaya giden yolun hikâyesi
Gözlerini yeniden sevdiğinin görüntüsüne değdirmek için göçmen hanelerinde koşturup durmuştur günlerce. Onu bulduğunda ise kederiyle karşılaşmıştır evvelen. Sevdiğinin kederini yok etmek uğruna önce ömrünün maddesini sığdırdığı heybesinden vazgeçmiştir, sonra kimliğinden, sonra kendinden sevdiğinden…
Sevdiğinin ayak izinde biriken yağmur damlalarıyla yıkamıştır yüreğini Latif.
Sessizce, lakin harfsiz olarak haykırır Mecid Mecidi filmleri. Ümmetin çilesini, çağın kirleri içinde anlamını yitirmiş kelimelerin hakiki manalarını…
Baran… Parlak kimliklerindeki çizgilere rağmen kimliksizleşmiş modern çağdaşlarımıza inat, adı kimlik olan kâğıt parçasından yoksun olmakla birlikte kocaman bir insan kimliğini sırtlanan kaçak Afgan ümmetin hikâyesi. Hüzünle karşılaştıkları an sevgiden vazgeçmeye hazır sözde âşıklarımıza inat, o hüznü gidermek için sevgiden değil sevdiğinden, kendinden vazgeçişin, Allah ile yakınlaşmaya giden yolun hikâyesi…
Zeynep Görünmek yazdı