Hüseyin Su, yaşayan edebiyat içinde yerini almış usta bir kalemdir. Öyküleri de kendi öz yaşamı gibi içe dönük derinliktedir. Kendi hayatını kurguluyor gibi bir tarzı vardır ama öykülerinde kendi hayatını değil, kurguladığı hayatı anlatır. Öyküye ve öykücülere emeğini Hece Öykü’yü yönettiği günlerden şahidim. Öyle ki Hece Öykü’yü çıkarırken kendi öyküsünü ihmal ettiğini söylemiştim de sonradan çıkan eserlerini görünce yanıldığımı anlamıştım.

İç hesaplaşma

İçkanama, yazarımızın yeni öykü kitabı. Altı öykü ve içkanamanın tanımı niteliğinde bir girişten meydana gelen kitap 143 sayfadan oluşuyor. Kitabın tamamı iç hesaplaşma yaşayan kahramanın duyguları, düşünceleri… Öykülerin hepsi aynı üslup ve aynı olay akışından meydana geliyor. Birbirinin devamıymış gibi de görülen öyküler kahramanın iç yolculukları, düşünceleri, hesaplaşmaları, pişmanlıkları, geriye dönüşleri gibi felsefi derinlikli konuları işliyor.

“İçimden Yüzlerine Karşı” öyküsünde şehir içi otobüsüne binmeye çalışırken yere düşen, dirseği incinen, otobüste yolculuk sırasında herkesin kendine baktığını, kendine bir şeyler söylediğini zanneden, otobüsten indikten sonra kaldırımda defterine çizgi çizerek ders çalışan çocuğu gören adamın bakış açısıyla toplum sosyolojisi ele alınıyor. Günümüzde herkesin birbirini taciz ettiği, aslında artık erkeklerin değil kadınların erkekleri taciz ettiği düşüncesi dile getiriliyor. Çocuk ve kadın tacizi son yıllarda gündemden düşmüyor. Yazar yaşadığı hayata tanıklık ederek öykü formunda sorunları ele alıp toplumun sosyal yapısını inceliyor. Hiç kimsenin bakmadığı açıdan bakıyor olaylara.

“Yemen Treni Gözlerinden” öyküsünde işkence gören insanların acılarını ele alıyor. Burada da içe dönük olaylar dizisi işleniyor. Vakadan çok durum işleniyor.

“Dünya Evinde Ağız Dalaşı” öyküsünde “herkes kendi sesinin ardından gidiyor” cümlesi bütün öykünün ruhunu aktarıyor. “Kalbinin üstündeki taşı kendisinin kaydırması gerekiyor” cümlesi ile öyküde ele alınan karı-koca kavgalarının bir çözüme bağlanamayış nedenini açıklıyor. Herkes kendi kalbini yumuşatmalı. Katı dura dura bir sonuca varılamıyor ve aile faciaları yaşanıyor. Toplum, uyumsuz, yetinimsiz, tatminsiz yaşıyor ve kanaat kayboldu. Aile huzuru arıyor ama bulamıyoruz. Benliklerimizin aldatmacasında boğulup kayboluyoruz. Bu öyküde karı koca kavgası merkezinde günümüz aile yapısının tahlili yapılıyor. Günümüz ailesinin hali bir içkanamadan ibarettir düşüncesi dile getiriliyor.

Hatıralarımız kadar duygumuz var mı?

İçkanama kitabında hatıra vurgusu öne çıkıyor. İnsan yaşlandıkça hatıralarına dönermiş. Hüseyin Su, yaşlandıkça dönmüyor, eski öykülerinde de hatıra formunu kullanıyor. “Bize Hatıralarımız kadar yakın başka bir duygumuz var mıydı acaba?” ifadesini kullanarak aslında yazı hayatında hatıra formunu ne kadar sevdiğini açık ediyor. Eski dünya, eski zaman Hüseyin Su’da asla vazgeçilmez bir unsur. “Onu dinlerken kendimi oturduğum kanepenin kırık bir parçası haline gelmiş gibi hissediyordum.”

Eşi başka birisiyle kaçan adam evde iki kızına bakmaktadır. Anlatıcı o adamla karşılaşır ve arkadaşını son anda tanır. Arkadaşı onu evine götürür, evin halini gören arkadaşı kendi sorunlarını unutup arkadaşının halini düşünmeye başlar. Arkadaşı diğer odada çocuklarla ilgilenirken kendinden utanan anlatıcı evi terk eder ve kendisiyle hesaplaşmaya başlar. Her yaşadığı olayla içi kan ağlar ama çaresizce olaylara şahitlik etmeye devam eder.

Yenilmişlik

Bu kitabı özetleyen kelime: yenilmişlik. Her öyküde, öyküyü anlatan kahraman yenilmiş birisidir. Hayatta kaybetmiştir. Dairede çalışırken de yenilmiştir, kafese tıkıldığında da otobüse bindiğinde de asfalta uzandığında da yenilmiştir. İçkanama kitabının özeti yenilmişlerin iç dünyasıdır. Bir kitap bir kelime ile özetlenemez elbette ama bu kitabı tanımlayan kelime de yenilmişlik sözüdür.

Hayata karşı yenildiğini hisseden kahraman bazen neşeli arkadaşıyla karşılaşır, ondan uzaklaşmaya, durumunu gizlemeye çalışır ama karşısındaki halini anlar ve ona yardımcı olamaya çalışır. Fakat anlatıcı bu durumdan hiç memnun değildir. O kendi dünyasında yaşamaya, yenilmişliğiyle baş başa kalmaya çalışır.

“Tasviri Nafile Bir Şehrayin” başlığını Hüseyin Ferhat’tan ödünç alan öykücü bu metinle okurunu ölüm yolcuğuna çıkarıyor. Ölüm anından tabuta girinceye kadar yaşananlar ele alınıyor. Yazar, her canlının bir sonu olacağını vurgulamak ister gibi kitabını ölüm yolcuğu ile ve “Bütün dünya dışarıda kaldı.” cümlesiyle bitiriyor. Bu cümle bu öyküde verilmek istenen duyguyu özetliyor.  

Yaşayan Çehov

Hüseyin Su için yaşayan Çehov ifadesini kullanmak istiyorum. Hele de bu son kitabıyla anlardan öykü çıkararak bu yakıştırmayı hak ettiğini düşünüyorum. Bir an ve o andan çoğalan öyküler peşinde düşüncelere, duygulara, hayallere sürüklüyor okurunu. Tıpkı Çehov’un yaptığı gibi. Çoğu zaman olay bir kenarda bizi bekliyor, yazar bize ruhsal derinliklerden, içe akan dertlerden, içi kanatan düşüncelerden açıyor. Biz de olay anını orada bırakıp anlatıcının düşüncelerinin peşine takılıyoruz.

İçkanama kitabının öykü kurmadaki başarılarından biri de dil zenginliğidir. Üslubu kendine has olan yazar, kelimelerini çeşitlendirerek ve farklı anlamlarda kullanarak okuruna anlam şöleni de sunuyor. Bir yazarı iyi, öyküyü nitelikli yapan özelliklerden biri kelime zenginliğidir. Hüseyin Su buna üslubundaki birliği de ekleyerek öyküdeki ustalığını ortaya koyuyor. İçkanama kitabının bütün öykülerinde aynı zengin kelime ve üslup birliği hemen fark ediliyor.

“Öykü yazmak istiyorum ama nereden başlayacağımı bilemiyorum” diyen okuyuculara bir sözüm var. En iyi teknik model bulmaktır. İçkanama kitabı size iyi bir model olacaktır. Önce taklit ederek sonra o taklitten kurtularak öykünüzü kurmalısınız. Hüseyin Su öyküleri bu bakımdan rehber öykülerdir.

Recep Şükrü Güngör