Üsküdar’da hepimizin bildiği bir semt adı Harem. Peki ismi nereden gelir bu semtin? Harem-i Şerifle bir ilgisi olsa gerek. Malumunuz Kabe’yi çevreleyen kutsal toprak parçasının adıdır Harem-i Şerif. Hürmet kelimesi “Harem” kelimesiyle aynı kökten gelir ve bu iki kavram arasında da doğrudan bir ilişki vardır. Zira Harem-i Şerif’te bulunan kişinin daha özenli olması, oraya has kurallara uyması, hürmet göstermesi, oranın kutsallığına halel getirecek davranışlardan uzak durması gerekir. Ecdadımız Kâbe ile doğrudan kara bağlantısı olduğu için boğazın Anadolu yakasını Harem-i Şerif’in sınırlarına dahil etmiş, hac için Rumeli’den Anadolu yakasına gelenlerin ilk ayak bastığı yeri de “Harem” diye isimlendirmiştir. Buraya gelen hacı adaylarından, kendilerini Harem-i Şerif topraklarında gibi görmeleri ve ona uygun bir hal ve tavır içinde olmaları istenmiştir.
Mahrem kelimesi de harem ve hürmet kelimeleriyle aynı kökten türetilmiş bir kelimedir. Bu sebeple aralarında bir anlam ilişkisi vardır. Mahrem kavramı bir sınıra işaret eder. Birbirimizin kişisel sınırlarına karşı göstermemiz gereken saygı doğrudan bu kavramla ilişkilidir. İslâm dini bu sınırların korunması konusunda son derece hassas davranılmasını emreder. Başkalarının mahrem alanını gözetmenin yanında kendi mahremiyetimizi korumak gibi önemli bir sorumluluğumuz var bizim. İnsan değerli bir varlıktır ve her değerli şey gibi korunmaya, kollanmaya ihtiyaç duyar.
Namahrem kavramı, kişinin mahrem alanı içinde bulunabilecek, onunla çok daha yakından ilişki kurabilecek kişilere işaret eder. Eş, anne-baba ve kardeşler bu anlamda kişiye en yakın olabilecek kişilerdir. Ancak en yakında bulunmak konusunda ruhsatlı olmak o kişiye yönelik olarak her istediğini yapmak ya da söylemek anlamına gelmez. Namahrem olanların da birbirlerine karşı gözetmeleri gereken haklar ve kurallar bulunur. Erkeğin, hanımı; hanımın, erkeği; anne-babanın, çocuğu; çocuğun, anne-babası üzerinde hakları vardır. Bu haklar, aslında mahremiyetin bir başka düzeyde devam ettiğini gösterir. Kişi, namahremine yönelik bile olsa onun hürmet ve saygınlığına gölge düşürecek bir tavır içinde olamaz.
Mahremiyet kavramının hürmet kavramıyla ilişkisi izah edildiğine göre asıl sormamız gereken soruyu sorabiliriz: İnsan kendi kendine hürmetsizlik edebilir mi? Yani kişi kendi mahremiyetini ihlal edebilir mi? Ya da bir başka ifadeyle insan kendi kendinin mahremi olabilir mi? El cevap: evet. Biz mahremiyet deyince genelde bunu en az iki kişi arasındaki bir ilişkiye hasrediyoruz. Peki bizim kendimizle ilişkimizin kuralları, harem sınırları yok mu? Bendeki benlerin ilişkisi nasıl olmalı, hangi sınırlar gözetilmeli? Yunus Emre’nin deyimiyle “bendeki benler” kendi aralarında nasıl bir ilişki tesis etmeli? Asıl ben’i, benliğimizi, fıtratımızı, onun saygınlığını koruyacak bir mahremiyet alanımız olmamalı mı? İnsan kalabilmenin, saygınlığımızı korumanın, eşref-i mahluk olmanın bir harem dairesi yok mu? Kendi üzerimizde istediğimiz gibi tasarrufta bulunabilir miyiz?
Fıtratı korumak, şayet ondan uzaklaştıysak tekrar fıtrata dönmek İslâm dininde insana yüklenen temel sorumluluklardan biridir. Fıtrat insan olmanın sınırını, insan kalmanın eşiğini temsil eder. İnsan olarak kalabilmek için fıtratın mahremiyetine saygı duymak, onun gereklerine uygun yaşamak gerekir. Ahlâktan uzak bir yaşantı öncelikle insanın kendine karşı hürmetsizliğidir. Ahlak, insanı saygın kılan en önemli hasletlerden biridir zira. İnançsızlık da, bağnazlık da kişinin kendine yönelik hürmetsizliğinin birer yansımasıdır. Dolayısıyla bağnazlık da en az inançsızlık kadar insanın değerini aşındırır, onun mahremiyetine halel getirir. İnsanın, bedeni üzerinde sınırsız tasarruf hakkına sahip olmaması da onun mahremiyetinin bir yansımasıdır.
İnsan kendine yönelik her istediğini yapamaz. Öz saygınlığını zedeleyecek, fıtratına ters düşecek, insan olma vasfının yara almasına sebep olacak söz ve eylemlerden uzak durması gerekir. Kısacası insan, kendi kendinin de mahremidir vesselam.
Kalemine yüreğine sağlık hocam. Özümüze dönebilme kendimize gelebilme ümidiyle.
Çok teşekkürler, selamlar.