Kardeşlik çıtamızı yükseltmek ve ümmet hissiyatını pekiştirip yüreklerimizi birbirine perçinlemek için Kayseri’de Mimarsinan Parkı önü Kurşunlu Otoparkı’nda 26 Ağustos Pazartesi gününden 30 Ağustos Cuma gününe kadar 5 gün olmak suretiyle, seccadelerimizi alıp yatsı namazına, sonra vitir namazına ve kunut duasına koştuk; hamd-ü senalar olsun şanı yüce Rabbimize.

Her ne kadar acılarımız, sancılarımız, sorunlarımız bizi toplasa da, bir araya getirse de; birlikteliğimizi, aynı saflarda buluşmamızı rahmet olarak görüp Rabbimize şükrediyoruz yeniden ve bulunduğumuz halle yetinmeden. Ümmet coğrafyamızın hiç durmadan kanayan, biri bitmeden diğeri sökün edip gelen yanları, yaraları var. Dün Bosna’ydı, Kosova’ydı, Filistin’di, Çeçenya’ydı, Afganistan’dı, Doğu Türkistan’dı ve ümmet coğrafyamızın daha birçok acılı noktasıydı… Bugün yine Filistin, Çeçenya, Afganistan, Doğu Türkistan yanımızın kanamasıyla birlikte, bunlara bir de Mısır ve Suriyemiz eklendi. Bu eklenmeler, Müslümanların birbirlerine, kardeşliklerine dönmelerine, kenetlenmelerine kapı araladı, vesile oldu. Yürekleri dağlayan mazlum ve mustaz’af oluşlar; iman eden, salih amellerde bulunan ve birbirlerine hakkı-sabrı tavsiye etme görevini üstlenen müminleri yerlerinde durduramazdı. Mehmet Akif misali kanayan bir yara görüldüğünde ciğerlerin yanmasıyla birlikte, onu dindirmek için olası bütün somut faaliyetlere başvurulması gerekiyordu. Yeter ki akan kanlar dursun, mazlumların yüzü gülsün, minik yürekler korkularla uyuyup uyanmasın.

Bu sorumluluklardan ve duyarlılıklardan hâsıl olan eylem damarlarımızdan ilhamla, Kayseri’de 5 gün boyunca yatsı ve vitir namazlarımızı evlerimizde ya da camilerimizde kılmaktan ziyade, meydanlarda kılalım istedik. Kardeşlerimizin derdini, acısını, kanayan yarasını ve davasını bizim bildik ve onların yanı başlarında olduğumuzu hissettirmenin gayesini güttük. Bir haftalık bütün plan ve programlarımızı iptal edip kardeşliğe yüzümüzü döndük ve hep döneceğiz de inşallah. Suriye’de kimyasal bombaların bedenlerini cansız hale getirdiği yavruları, insanları biz bildik ve onlarla birlikte aslında bizim de öldüğümüzü düşündük. Mısır’da direniş meydanlarında, Adeviye’de boy boy toprağa devrilen kardeşlerimizle birlikte biz de devrildik. Esma’yı Rabbine hep beraber yolculadık. Kızının gidişiyle hüzün bağlayan kalbine, daha büyük bilinç ve direniş yükleyen baba Biltaci’nin gözlerindeki söndürülmesi imkânsız şafak ışıklarını gördük ve imrendik.

Mehmed Göktaş Hoca’nın ettiği dualar

Secdelere kapanırken günahlarımızı, hatalarımızı, yanlışlarımızı, ihmalkârlıklarımızı, unutmuşluklarımızı da kapatmayı, benliğimizden koparmayı yeğledik; şanı yüce olandan niyaz eyledik o uğursuzlukları üzerimizden alsın, yok etsin diye. Dualarımızda zalimlerin düzenlerinin, projelerinin, hesaplarının, varlıklarının yerle yeksan olması için ellerimizi yükselttik dualara icabet edici yegâne merciye. Zulüm sistemleri yok olana dek kunuttaki kıyamımızı bozmayı düşünmedik. Sanki ellerimizi indireceğimiz an, mazlumların da yüzlerinin güleceği an olacak, onlara nurlu günlerin güneşi doğacak fikrine kapıldık. Yalvarışımız, yakarışımız uzadıkça uzasın; cümlelerimiz büyüdükçe büyüsün de bir volkana, bir yanardağa dönüşsün istedik. Kilometrelerce ötede olmamız, bizi boş vermişlik yüzsüzlüğüne ve gamsızlık ayıbına yeltenmeye yöneltmedi hamd olsun. Mümin ve mutmain yüreklerin, birbirine kenetlenmiş tuğlalardan oluşan sapasağlam duvarlar misali olduklarını, bulunduğumuz mekâna ispat etmeyi arzulayıp durduk.

5 gün olmasına rağmen, her günün akşamında gidişimizi bir önceki akşamdan daha heyecanlı, daha umutlu ve dopdolu bir itminanla geçirme pahasına adımlarımızı sıklaştırdık. Kayseri’nin müstesna güzellerinden biri olan Mehmed Göktaş Hoca’nın dilinde bambaşka bir ruh bulan dualar ve niyazlar, gönlümüzü delip de geçti. Onun öne geçtiği saflarda bulunmak ve bir alev topuna dönen Müslüman coğrafyamızın kavrulan yüreğine - sular serpmek sadedinde olan dualarla dakikaları saatlere ısmarlamak, ‘anlatma’ sınırlarını aşıyor hakikaten. Göğe yükselen ellerimizle, sanki o anda kardeşlerimizin başına musallat olan zalimlerin, kâfirlerin, müşriklerin ve tağutların yakalarına sarınıp alaşağı edeceğimizi; ellerimizi indirdiğimizde de bütün diktatörlerin ve emperyalistlerin alaşağı edildiği, ayaklarımızın altında bize adım atacak yer bırakılmadığı –en kısa zamanda gerçekleşmesini sonsuz umutlarla beklediğimiz- hülyasını yaşıyorduk.

Ama inanıyoruz ki zafer yakındır. Fethin sinyallerini veriyor coğrafyamızın her bir köşesi. Bu gelen sel, bu çoğalan öfke nöbetlerinin karşısında, kimsenin durmaya mecalinin kalmayacağının inancındayız. Yaptığımız kavlî duaların fiilî dualara dönüşmesini, hayatta bizzat yer bulmasını yüceler yücesi yârimiz ve sahibimiz olan Allah subhanehu ve teala’dan istiyor, bekliyor ve umut ediyoruz.

 

Fatih Pala yazdı