Neyi aradığımızı bilmiyorsak, aramamızın ne anlamı var? Peki, aramadığımız halde bulduklarımız, eğer bulmasak arayacaklarımız olur muydu? Onca yitirdiklerimiz içinde aradığımız hâlâ kendimiz değilsek eğer, aradığımızın kendimize ne hayrı var?

Cümle mahlukat içinde Allah (c.c.)’un kulluğu bağışladığı ins nesli, doğumdan ölüme arayış içinde olan varlıklardır. Ancak yaşadığı dünya hayatının hengamesi, insana neyi aradığını unutturur. Neyi aradığını bilmediğinden, bulduğunun da neye yarayacağını bilemez çoğu zaman insan. Ancak tüm bunlara rağmen aramak, insanın hürriyetinin bir göstergesidir. Hür olan arayabilir çünkü. Arayan insan, aynı zamanda kaybettiğinin de farkında olandır. Peki insan neyi kaybetmiştir?

Ne’yi arıyorsan bulduğuna bak

Necmettin Şahinler’in İnsan Yayınları'ndan çıkan “Ne’yi Arıyorsan O’sun Sen” isimli kitabını okumak ve kendini aramak… Benim için uzun bir çalgı oldu Necmettin Şahinler’in bu kitabı. Bir uzun ritim tutuyordu Şahinler. Hz. Âdem’in yitik cennetinden başlayarak uzanıyordu yalnızlığı aramaya. Yitik cenneti arıyordu Şahinler, dökülen kanı arıyordu semâvî sırların arasında. Hz. Nûh’un bel çocuğunu arıyordu, yağmuru ararken Sarsar’a tutuluyordu. Mucize arayayım derken, son umudu da kaybediyordu. Su içinde susuzluğu arıyordu Şahinler, kadınlar dururken erkekleri arayanlar için dişlerini sıkıyordu. Ken’ân illerinde Yusuf’u arıyordu. Şâfi’den şifâ arıyordu tüm dertlerine. Bir su kenarına gelince durup, nehrin dalgaları içinde kırılan güneş ışıkları altında bir sandık arıyordu. Çölde ateş, yolda refik arıyordu. Sırlı bir kul arıyordu, Resûl’ün izinde fitne arayanların hesabının ne olacağını bildirmek için. Kurban’ın kanında kâtili arıyordu. Dâvûdî sedâyı arıyordu Hüthüt’ün ötüşlerinde. Kaçak yolcuyu arıyordu Allah yolunda. Meryem’in mihrâbında sâlih çocuk arıyordu… Aradığı bunca kalabalık içinde yalnızlığı buluyor, bulduğunu yitiriyor ve tekrar aramaya başlıyordu… Ne’yi arıyorsa bulduğu oluyordu. Bulduğu ise yeniden kendi için aradığı.

Kaybettiklerinin farkında ol da ara

Aramak nasıl yorucuysa, aramamak da bir o kadar yorar insanı. Uçmazsan kanat neye yarar, diye sorabiliriz bir kuşa. O ise kanatlarını çırparak cevap verecektir bizlere. Öyleyse, yorulmak için aramalıyız, neyi arayacağımıza karar vermeden yola çıkmalıyız; çünkü aradığımız biziz. Aramak, kendini bulmaktır, dedi çünkü büyükler. O büyükler ki; insanın değerinin aradığı şeyde gizli olduğunu fısıldadılar kulaklarımıza. Öyleyse herkes kendi suyunu kendi beden toprağında arasın. Gayret asalarını nefs taşlarına vurarak, oradan on iki pınar çıkana kadar yorulsun herkes. Yoruldukları susuzluklarına değecek ve Hz. İnsan’a vardıkları vakit, Nur-u Muhammedi kevserinden doya doya içecekler çünkü.

Amma önce kaybettiklerinin farkında olarak aramaya başlamaktır yapılması gereken. “Aramakla bulunmaz ama bulanlar yalnızca arayanlardır” diyen Beyazıt-i Bestami gibi kaplarını dolduruncaya kadar arayacak, aramaya çıkanlar. Yolda yorulup, bir ağaç kovuğuna yaslanıp, biraz bağlama çalmaya kalktıklarında, ne vakit aynı perde üzerinde mızrabı hep aynı tele vurduklarını fark ederlerse, o vakit, artık orada ölümü bekleyebilirler. “Allah’ı bulan neyi kaybeder ve O’nu kaybeden neyi bulur?” Sırtlarının yaslandığı ağacın serinliğini ahrette görecek olmanın keyfiyle, türkülerini söylerler…

Yalnızlığı aramak

Tüm Müslümanların aradığı rehber, kendi içinde bulacağı Rabbini aramak için çekiliyor Hira’ya. “Bana yalnızlık sevdirildi.” diyerek, sevdiği içinde, en büyük sevgilisini arıyor. İnsanlar için insanların dünyasından uzak kalıyor, sâkin sessiz bir ortamda inzivâya çekilerek teffekür ediyor. Hira’dan salınarak bakıyordu Kâbe’yi kuşatan manzaraya. Bu kuşatıcı uzaktan bakışı, Peygâmberliğini ilân ettiğinde, O’na ciddi bir katkı sağlamıştı şüphesiz. O, yalnızlığı arıyor ve kalabalığı kovuyordu evvela. Sonra tüm kalabalıkları bir kaba koyuyordu. İnsan için en mükemmel kaba.

Yalnızlık mânevi yönden insanı eğiten, düşündüren, donatan bir okuldu şüphesiz. İnsan kendi tefekkürünü kendine öğretmen kılıp, tüm varlığıyla kendini öğreniyordu bu okulda. Tüm insanlığın öğreticisi, baş öğretmen Hazret-i Peygamber (s.a.v.) de Rabbi Allah’ı, kendi yalnızlığı içinde aramıştı vaktiyle…

Kalabalık, tercihini dünyadan yana yaparken, yalnızlık tercihini ruhtan yana yapar. Yalnızlık kısaca “yalnız yürümesini” öğrenmektir bu yüzden. Ancak “yalnız yürümesini” öğreten, tutan bir el her vakit gerektir, “yalnız yürümesini” öğrenmeye niyet etmişlere. Tüm sergüzeşt aramakla başlar ve aramakla devam eder nihayette. O vakit aramak gerek..! Bulmak için mi? Bilinmez. Necmettin Şahinler’in, “Ne’yi Arıyorsan O’sun Sen” dediğini düşünerek, aramak gerek…

 

Metin Erol yazdı