KIRKLANMIŞ PORTRELER
Fahri Tuna
PORTRE
Fahri Tuna, portre yazarımız.
Ressam değil, fotoğraf sanatçısı değil, sinema yönetmeni değil, romancı değil, hikâyeci değil ama portre yazarken tümü birden oluyor sanki. Eline sadece kalemini almış, üç beş sayfada bir insanın resmini çiziyor, fotoğrafını ve filmini çekiyor, romanını yazıyor ve hikâyesini anlatıyor bizlere. O, portresini çizdiği insanların, kadrajına aldığı şairlerin, yazarların gülüşlerini, hüzünlerini, öfkelerini, hayat mücadelelerini, soy kütüklerini, nereden gelip nereye gittiklerini, gözlerinin rengini, yüzündeki benleri, eşlerinin, çocuklarının adlarını, yaptıkları işleri, okudukları okulları ve dahi bilmemiz gerekenden çok daha fazlasını anlatır bizlere. Asıl portre içinde küçük yan portreler de okuruz yazılar boyunca.
Fahri Tuna’dan portresini okuduğunuz yazarla ya da şairle hemencecik siz de bir ünsiyet kurar, dost, tanış, biliş olursunuz. Anlattığı yazarın kitaplarının, şiirlerinin, öykülerinin, imgelerinin dünyasına giriverirsiniz; onların yazdıklarını edinip okumak, tanımak istersiniz.
Sanırsınız ki Anadolu’da bir çay ocağında oturmuşsunuz, çaylarınızı yudumlarken Fahri Tuna size bir dostunu, bir arkadaşını anlatıyor. O kadar samimi, o kadar içten ve derinden. Ayrıca bu güzel sohbetin ironi ve mizahla harmanlanması da çayın yanında bir de tatlı ikramı gibidir.
Daha ne olsun.
Âtıf Bedir
YÜZÜN TARİHİ
TOPLU ŞİİRLER 1976-2021
Ali Göçer
Yüzünü tanısaydım
Anlardım yolcunun sözlerini
Yağmurlar yağardı aklıma
Bütün adresleri çözerdim
Yüzünü tanısaydım
Nedensiz gövdelerden alırdım seni
Bense durmuşum şimdi
Yasak bir elmanın eteğinde
Yüz haritalarını çözmek için
ÂDEM’İN CENNETLERİ
Tacettin Şimşek
ÖYKÜ
Âdem, bal rengi bakışlarını Havva’dan çekip gülümsedi.
−Az değil, dedi. Üç cenneti iç içe yaşıyorum ben. İçimdeki cennet, dışımdaki cennet ve göz bebeğimdeki cennet. Sen göz bebeğimdeki cennetsin işte. Küçük, yalancı cennet.
Havva’nın ay ışığı bakışları tortulaşıp önüne yığıldı. Yapmacık bir küskünlük edasıyla başını yana çevirdi. Saydam beyaz taşı gördü. Gönül aynasıydı beyaz taş. Cennet tanığıydı. Havva, beyaz taşa dokunurken fısıldadı:
−Cennetten önce yalan değildim ama.
Gülüştüler.
Gözlerini dalları merhamet salkımı ağaca kaldırdılar.
Sustular.
BÖYLE UZAKTA
Ahmet Tepe
ŞİİR
İki dal gibi uzanır sonsuza Tanrı’nın rahmeti, bu güzelliği
Büyük bu zamanda ezeli hutbe okuyan dili
Gökle yerin birleştiği, ellerinin melekliği
Mahkûm çiçekleri bir atın gözlerindeki
Gerçeğin soluğu, cehennemin ateşi
Dönüş burada, içinde kal uzunca sen gözlerinin
Dinle, ben sudaki gümüş yansımaların
Sonrasında hatırlanan akşamın
İç içe geçmiş göğsümdeki tereddütlerim
Böyle uzakta dönüşür zaman, ateşle sürekli.