Nasreddin Hoca, yalnız gülmek için mi eşeğine ters bindi, göle maya çaldı, bindiği dalı kesti ya da tek bir düdük alıp geldi pazardan? Nasreddin Hoca’nın her durumda takındığı tavır, topluma o durumda nasıl bir bakış açısıyla çıkış yolları bulunabileceğini göstermektedir. Çoğunlukla kendi benliğini geri plana alarak, yanlış anlaşılmaktan, hakir görülmekten çekinmeyerek doğru bildiğini farklı bir üslupla söyler. Kendisinin uyguladığı bu yaklaşım, günümüzde eğitim alanında sıklıkla kullanılan bir yöntem olarak kabul görmektedir. Oyunlaştırma. Dikkat edilirse anlık olarak hazırcevaplığıyla karşıladığı durumlar yanı sıra göle maya çalmak, bindiği dalı kesmek, pazardan bir düdük alıp gelmek gibi hazırlık gerektiren durumları da kurgular ve hayata geçirir. Bütün bunları, inandığı değerleri karşısındakine aktarabilmek, hak olanı göstermek için yapar. Bir milleti millet yapan bağları sağlamlaştırmak için farklı bir bakış açısına yönelir. Hepimize öğrettiği bu farklı bakış açısı belki şimdi de en çok ihtiyacımız olan şey. Dünya edebiyatına baktığımızda hemen her milletin bir Nasreddin Hoca’sı vardır. İsimleri değişir ama o toplumu sözüyle bir millet olmaya yönelten edebiyatçılarını kastediyoruz. Bir de Nasreddin Hoca gibi ünü, sınırları aşanlar var. Balkanlardan Türki Cumhuriyetlere kadar Nasreddin Hoca, farklı isimlerle ve söyleyişlerle pek çok coğrafyada yaşatılır.

Bu sayımızda Mustafa Özçelik, Rahşan Tekşen’in sorularını cevapladı. Özellikle Yunus Emre, Mevlana, Mehmet Akif, Nasreddin Hoca gibi köklerimiz üzerine araştırmaları ve çalışmaları hakkında kapsamlı bir söyleşi oldu. “Beni yerin üstündekilerden çok yerin altındakiler etkiledi, yetiştirdi, besledi,” diyerek kökleri işaret ediyor Özçelik. Yalnız bu kadar mı? Elbet değil. Yazarlığı, şehirler, şehirlerin yazarlığa etkileri, Mavera günleri, çalışma disiplini, şiir ve çok daha fazlası bu sohbetin içinde. Mehmet Akif, Yunus Emre ve Nasreddin Hoca’ya odaklanmış bir bilinç. “Bu üç isim benim kahramanlarım, hocalarım, kutup yıldızlarım,” diyerek onların kendi okuma ve yazma evreninde nereye konumlandıklarını belirtiyor Özçelik.  

Projektör konuğumuz C. Zeynep Kaplantaş. “Mutlu insanların hikâyesi yoktur,” diyen Kaplantaş, yazarlığı, ikinci kitabı ve sanata bakışı üzerinden içtenlikle sorularımızı cevapladı. İlk kitabı Romantik Cinayetler’de dikkatini ilişkiler ve ölüm üzerinde toplayan Kaplantaş, ikinci kitabında da ikili ilişkiler üzerine çalışmaya devam ediyor. Derinlikli hikâyeleri üzerine samimi cevaplarla 62. sayımızda yer alıyor.

Dilin varoluşsal yolcuğunu irdeleyen Recep Seyhan’ın yazısı, dil üzerine incelikli düşünülmüş bir akıl yürütme olarak dikkat çekiyor. Hasan Akay ve Ali Ömer Akbulut’un denemeleri gözden kaçmamalı. Bu sayı da şiirleriyle, öyküleriyle, poetika yazıları ve denemeleriyle; görsel sanatlar, gezi ve tiyatro yazılarıyla dopdolu olarak havalanıyor Karabatak. Prof. Dr. Mehmet Kanar’ın, Muhammed Hüseyin Şehriyar’dan yaptığı şiir çevirileri; Derya Özer’in, Alejandro Casona’nın oyunu Ağaçlar Ayakta Ölür üzerine yazdığı karşılaştırmalı metni, yeni çıkan kitaplar ve daha fazlası okurların dikkatinden kaçmamalı.

Şu kara kuşun sanat denizinden çıkmış ıslak kanatlarına dikkatle bakın…