Beyaz perdedeki başarılı rollerinin yanı sıra, 2001’den bu yana Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komisyonu İyi Niyet Elçisi rolünü de üstlenen, Tanrı vergisi güzel yüzüne, olabildiğince masum duruşunu kondurarak bazı doğu ülkelerini dolaşan, Amerika’nın hayırsever yüzü Angelina Jolie… Muhtemelen bireysel ölçekte samimi olmasıyla, ülkesinin Ortadoğu’da doğrudan ya da dolaylı olarak yürüttüğü kanlı operasyonların, Amerika, Avrupa ve bizzat acıyı yaşayan toplumlar üzerinde oluşturduğu soru işaretleri ve olumsuz enerji dalgalarını kırmak için yürütülen psikolojik operasyonlar için biçilmiş kaftan olarak gösterilebilir kendisi.
Unutmamak gerekir ki bu film bir belgesel değil!?
“Kan ve Aşk” (In the Land of Blood and Honey) adında, Sırpların Bosna’yı işgalini anlatan ve Jolie’nin kendisinin yazdığı söylenen film, neticede kurgusal bir senaryo; bir belgesel değil. Dolayısıyla belli bir sinema dilini tutturması gerekiyor kuşkusuz. Bu ne demek? Ele aldığı konunun taraflarından hiçbirine “bodoslama” yüklenemez demek.
Yani somut olarak söylersek, Sırpların vahşetini anlatırken mutlaka içlerinden birinin de “ne iyi kalpli biri” olduğunu vurgulamasının gerekmesi demek! Evet, kurgu gerçek olmak zorunda değil. Ama şayet “Kan ve Aşk”taki gibi tarihî bir olayı veya süreci, yani gerçekten yaşanmış bir şeyi anlatıyorsa bu prensip biraz esneyerek “kurgunun her şeyi gerçek olmak zorunda değil”e dönüşüyor. Gerçekleşebilme ihtimalinin aklen mümkün olması veya binler içinde tek bir örneğinin olması öyküye konu etmek için yeterli bir sebep olabiliyor. Dolayısıyla bireysel planda kurulan bu Boşnak/Sırp paktına bir şey diyemiyoruz.
Filmin ana karakterleri bir Sırp askeri olan Daniel ile bir Boşnak kızı olan Ajla. Daniel, Ajla’yı seviyor. Bu sevgisi onu, general olan babasının komuta ettiği sistemli yok etme saldırısı içerisinde bir tek kişi için vicdanlı olmaya meylettiriyor. Evet, bir tek Sırbın, tek bir Müslümanı kapsayan, yarım yamalak ve egoizm kaplama vicdanına 2 saat boyunca maruz kalıyoruz filmi izlerken. Bu filmde Daniel karakteri, savaşta bütün Sırpların kan görmüş köpekbalığına dönmediğini, içlerinden aklı başında birilerinin de olduğu mesajını verme görevini üstleniyor.
Nedir onların rahatsız oldukları? İman mı? Nur mu?
Gerçekten içlerinde aklı başında ve vicdanlı Sırpların da olduğu doğru olabilir mi? Doğrudur! Vicdanlarının yedi kat dibinde sızlama olmuştur hepsinin! Fakat Boşnaklar neden katledildiler vahşice? Toprak için veya devlet için değil, salt Müslüman oldukları için katledildiler.
Biz Müslüman olarak biliyoruz ki, "Sen onların inanç sistemine uymadıkça ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar senden memnun olmayacaklardır…" (2-Bakara-120) âyeti celîlesinin hükmü ebediyen geçerlidir. Azerbaycan’da Ermeniler, Çeçenistan’da Ruslar, Doğu Türkistan’da Çin, Arakan’da Budistler, Irak ve Afganistan’da Amerika, Filistin’de İsrail ve Osmanlı’nın başına üşüşen yedi düvel ispat etmiyorlar mı bu âyet-i celîleyi? Devirler, mekânlar, milletler farklı ama muamele aynı! Nedir onların rahatsız oldukları? İman mı? Nur mu? Bunun adeta yarasanın ışıkta yaşayamama sendromu gibi bir şey olduğunu düşünüyor insan!
Ajla’nın Müslüman olduğunu bir tek nerden anladık?
Ana kadın karakter "Ajla" isminin Türkçe telaffuzu “Ayla”. Filmin sonlarında Daniel, Ajla’yı öldürmeden biraz önce -Türkçe dublajda- “seni domuz Kürt” diyor. Bismillah! Bosna’da Kürt'ün ne işi var? Orijinalinde Türk diyor da bizimkiler onu Kürt diye mi çevirmişler? Gerçekten orijinalinde Türk diyorsa Bosna işgalini anlatan bir filmdeki ana karakterin Türk olması gerçekçilikle açıklanabilir mi? Ya da Ayla gerçekten Boşnaksa, binlerce saf Boşnak ismi dururken Türkçe’de de var olan bir ismin kullanılmasının fonksiyonu nedir?
“Kan ve Aşk”, bir Boşnak kız ile bir Sırp erkeğin sevgisi üzerinden anlatılmış bir Bosna işgali filmi. Adından da anlaşılacağı gibi kan kısmını işgal, aşk kısmını da Ajla ile Daniel oluşturuyor! Ajla’nın, Müslüman olduğunu Arap alfabesiyle yazılı bir levhanın evinin duvarında asılı olmasından anlıyoruz. Çünkü başka bir şeyden anlayamadık!
Bir ressam olan Ajla Daniel’e gönlünü kaptırmış! Daniel bir Sırpmış, subaymış, vatansevermiş. Müslüman erkekleri kurşuna dizip, 50 bin kadına tecavüz etmekten geçiyormuş bu vatanseverliği!! Bizim Ayla da neymiş, bu Sırp askeri Daniel’i seviyormuş ya, esir tutulduğu Sırp karargahında samanlık seyran yani... Elbette ki bu devrin her bir Müslüman hanımefendisinden Hz. Rabia performansı beklemek haksızlık olur ama ne yazık ki Müslüman izzetinden, hassasiyetinden zerrece bir iz taşımayan bir kadıncağız olarak gördük Ajla bacıyı!
Batıdan bakınca Müslüman kadın profilden mi gözüküyor?
Aslına bakarsanız bir Amerikalının, Müslüman kadınını anlayabilmesini beklemiyoruz. (Biz anladık mı ki?) Anlamaya çalışmış mı meçhul. Anlamak istemiş mi emin değiliz. Anlayabilse filme yansıtabilir miydi, o da muallakta. Ama şunu söyleyebiliriz ki yönetmenin savaş dekorunun içine yedirerek bayağı pornografik ögelerle zenginleştirdiği(!) filmde bir Müslümanın rol icabı bile olsa bu şekilde gösterilmesi mide bulandırıcıydı.
Sanki dalga geçer gibi neredeyse porno yıldızı muamelesi yaptılar filmin kadın başrol oyuncusuna. Sinemanın akl-ı selim ustaları bir söyleseler gerek var mıymış, yok muymuş o sahnelere? Eminim “İyi ya işte, yaşananları tüm çıplaklığıyla anlatmışlar!” diyenler de çıkacaktır! Yeri gelmişken, film ayrıca Amerika’nın Irak'ta yaptıklarını da anlatmış oluyor!
Biz neredeyiz?
Amerika’nın Müslümanlık adına filmler yapmasını bekleyemeyiz. Babamızın film dükkanı değil. Hangi medeniyete aitse onun perspektifinden ürün vermesi çok normal. Ayrıca para, ekip ve ekipman kimdeyse, tırnak içinde, düdük onda demektir. Burada dönüp kendimiz soralım. Biz işin hangi aşamasının neresindeyiz? Son yıllarda milli denizaltı, savaş uçağı, helikopter, tank vs yapan devletimiz milli sinemaya da bir el atsa mı ne?
1976'de “Çağrı” filminden 4 yıl sonra İran-Irak savaşı başlatıldı. Irak işgalinden iki yıl sonra “Cennetin Krallığı” geldi. Amerikalılar Müslümanlarla ilgili bir film çekince önünde ya da sonunda bir problem mi çıkıyor ne? Yoksa Suriye'ye girmenin vakti mi gelmiş(!), bu defa tezkeresiz tez vakitte Müslüman Türkiye'yi de yanlarına alarak mı yoksa? Böylece Amerika’ya karşı yükselecek tepkiler Türkiye’ye mi yönelecek yoksa? Türkiye’ye kağıt üstünde “Müslüman” devletlerden bir hayır yoktu zaten, bir de Müslüman halkların gözünden düşüp yalnızlığa mı itilecek? Yoksa, bu film Amerika'dan Türkiye aktarmalı Suriye seferine geri sayımın başladığına mı işaret? Yoksa hayal gücüm bana senaryolar mı üretiyor? Eğer öyleyse ilhamı kaçırmadan hemen ben de gidip bir film yazmalıyım!
Allah sonumuzu hayretsin. Amin
Murat Nezih yazdı