Millet olarak öyküyü pek severiz aslında. Yolda yürürken yanımızdan geçene kulak misafiri oluruz, beraber yürüdüğümüz kısa zaman içerisinde yanındakine anlattıklarına dikkat kesiliriz, merak ederiz alçalırız iyice duymak için. Babası ne iş yaparmış, arkadaşın siyasi görüşü neymiş, ne marka sigara içermiş -bu bile merak konusudur aslında-.
Pek meraklıyızdır polis bariyerinin gerisinde durup saatlerimizi harcayıp “ne olmuş bilader?” diye sormaya. Ama ne çelişkidir ki yazılı öyküleri pek kimse okumaz. Öykücüler kendi öykülerini yaratır bu ülkede o bile ilgi çekmez; suiskaste uğrarlar, derin devlet vardır içinde. Kimse niye Sabahattin Ali’nin öldürüldüğünü bilmez, bilemez. Sait Faik sefalet içerisinde yazar İstanbul’u kahvehanelerini, sokaklarını kimse okumamıştır. Bilge Karasu'nun adını kaç kişi duymuştur ki ayrı muamma.
Libération'da kapak!
Türk insanı için başarı nedir diye düşündüğümüz de "Avrupa basınında ne dediler" diye bakarız. Falanca futbolcu dış basında ne ses getirdi, filanca şarkıcının Avrupa basınını salladığı konuşulur, bu önemlidir bizim için ilgi çeker. Bunu başarı sayarsak –ki kategorisinde bir ölçüttür- Fransa’nın önemli gazetelerinden biri olan Libération’un edebiyat ekinde bir Türk yazar kapak konusu oldu. Sema Kaygusuzdu bu. Ne bir medya örgütü bunu ele aldı, ne de ağızdan ağıza konuşuldu, dedikodu konusu oldu. Geçenlerde de son kitabı yayınlandı Doğan Kitap’dan. Büyük kitapçıların son çıkan, -kime göre çok satan- kitaplarının arasında altta ufak bi köşe vermişler, Elif Şafak’ın “Aşk” romanı mevsimlerdir bir numarayken, kendisine. Peki kimdir bu Sema Kaygusuz.
Sessiz sessiz büyüyen bir dağ!
1972 doğumlu, Dersim kökenli subay bir babayla Selanik göçmeni bi annenin kızı olan Sema Kaygusuz'un öyküleri ’95 yılından bu yana Varlık, Adam Öykü, Düşler Öyküler ve Üçüncü Öyküler gibi dergilerde yayınlanmış.
Aldığı ödülleri saymayacağım bile. 2006 da “Yere Düşen Dualar” Doğan Kitap’dan yayınlandığında Türkiye'de fısıltı, Avrupa’da büyük ses getirmiş. Fransızca, Almanca, İsveççe’ye çevrilmiş roman büyük övgüler almış hiçbir bilindik kalıba sığdırılamamış. Son kitabı “Yüzünde Bir Yer” ile de okunmayı beklermiş, yine çok güzel bir kitapmış ama moda yazarlarımızdan yer gelirseymiş raflarda…
“Kendimi insanlara yazar olarak takdim etmiyorum. Doktora, subaya nasıl bir saygınlık halesi takıyorlarsa yazara da aynısını yapıyorlar. Bir şey söylemem gerektiğinde öykü yazdığımı, öyküyle uğraştığımı söylüyorum.” Bir röportajında böyle söylüyor Sema Kaygusuz. Onu belki de bu kadar önemli bir öykücü yapan tarafı çok çalışmasının yanında, hiçbir kategoriye girmeyen üslubu sanırım. Nesneler ve duygular onun öykülerinde idealarından çıkıp katman katman seriliyor insanın önünde.
Dili ağır ama masal gibi!
Öykülerinin üslubu, dili ağır ama hızlı ilerliyor lirik bir şiir, masal gibi. Katmak istediği mutluluğu, rahatsızlığı sana dayatmıyor sen ulaşıyorsun içine katıldıkça. İki sayfalık bir öykü ne kadar bağlayabilirse, o kadar bağlıyor seni, uğraştırıyor, yoruyor, hırpalıyor. Açılması gereken bir matruşka bebek gibi katman katman varıyor insan tadına. Türkçeyi sonuna kadar kullanarak kelime kelime işliyor sanki cümlelerini, yalan değil bayağı bir kelime öğrendim ben de kitaplarından.
Son çıkan romanında da Dersim katliamını yaşamış bir toplumun nesillerine aktardıkları utancı yaşatmak istemesiyle beraber, Hızır’ı baş role oturtuyor romanda. “Bu kitap politik bir roman olarak değerlendirilemez. Politik tezler yok çünkü içerisinde. Ama baştan sona ideolojik bir söylemi var. Unutmak ne demek, suçluluk ne demek, saklanmanın bir insan üzerinde bıraktığı etki..” bu cümlelerle anlatıyor romanını Sema Kaygusuz.
Hızır kaynak!
Kitabın çıkış noktası olan Hızır'ın üzerinde yaptığı araştırmalar sonucunda Sümerlerden, babaannesine kadar varan insanlara zor durumlarda el veren, teselli eden ve insanın kaderle kurduğu ilişkiyi de etkileyen bir figür olduğundan bahsediyor. Kitabın genelinde de Hızır masallarıyla lirik bir şiir havası yaratıyor romanda. Kapağında olan inciri merak edenlere; incirin insanoğluyla olan ilişkisini anlatıyor, her sayfada biraz daha incir çekiyor insanın canı. Bunları bir sevgilinin gözünden aktarıyor okuyucularına.
Kaygusuz iyice zorluyor bünyeleri bu romanında. Yine çok iyi bir iş çıkarmış; iki üç kere okunası, her seferinde farklı bir detayına varılası bir roman.
Ama ben sözlerimi “Yere Düşen Dualar” kitabının beni etkileyen son cümlesiyle bitirmek istiyorum:
“Küt diye yere düşse de her duam
Bu alemden vazgeçmeyeceğim.”
Serkan Seçer hastası oldu, önerdi
serkansecer at live.com