Yaratıcı bizleri dünyaya gönderirken, yaşamla mücadelemizde bizlere yardımcı olacak ve bizleri kamil insan olma noktasına taşıyacak teçhizatı da biz insanoğlunun hamuruna yerleştirmiştir. Bu mükemmel donanımın bir parçasını oluşturan ve bizi yaratılanlar içerisinde en şerefli varlık kılan ise özümüzde bulunan duygu programımızdır. Duygu repertuarımızdaki her duygunun özgün ve bizi güçlü kılacak bir rolünün olduğunu kendi içimize tutacağımız farkındalık büyüteciyle rahatlıkla görebiliriz. Bu noktada insanlığımızın belki de en çok duygularımızdan belli olabileceğini söyleyebiliriz. Duyguyu ihmal ederek, aklı ve toplumu inşa etmeye çalışmak insanı harekete geçiren ruhsal enerjinin devre dışı kalarak ruhsuz bir yapının ortaya çıkmasına neden olacaktır. Belki modernizmin yücelttiği akla, duygu enjekte ederek merhamet, şefkat, nezaket ve güven duygularının tekrar diriltilmesine yardımcı olabiliriz. İnsan ötekine ihtiyaç duyan ve ilişkileri kadar hayattan doyum alan sosyal bir varlıktır. Ruhsal olarak birbirimizle kurduğumuz her temasta duygusal sinyaller göndererek ya birbirimizi besler ya da zehirleriz. Duygu dilinin kelimesi ve cümlesi yoktur fakat malzeme yönünden çok zengindir. Duygunun lisanı dile, kulağa ve lügâte çok fazla ihtiyaç duymaz.