Millet için Milli Mücadele her yerdeydi… Zaman öyle ağır öyle derinden akıyordu ki acının bağrında bir millet ve toprak için mücadele veren insanlar için bir dakika bile bir yıl hükmündeydi. Bu insanların tek bildikleri, ellerinde avuçlarında ne varsa birleştirerek güç birliği yapmaları gerektiğiydi. Bu yüzden yöre halkı evlerdeki erzakları ve ellerinde avuçlarında ne varsa düzenli olarak başka köylerdeki komşularıyla yardımlaşarak, mücadele sırasında güçsüz kalmamaları için kahraman askerlerimize taşımaya başladılar. Ancak Çanakkale’yi işgal etmek isteyen Yunan askerleri Bigadiç ve çevresinde göz açtırmıyor; her türlü baskı ve zorbalıkla milleti korku ve çaresizliğe sürükleyip yıldırmayı amaçlıyordu. Ancak köylüler yılmıyor ve etrafta gezinen Yunan askerlerine rağmen onlara bir şey sezdirmeden kahraman askerlerimize yardım etmeye çalışıyorlardı.
Bu durum kadınlar için büyük riskti, başlarına bir felaket gelebileceğinin farkındaydılar ama yine de vazgeçmiyor, pes etmiyorlardı. Köyde eli silah tutan her erkek cepheye gitmişti. Geri kalanlar da yardım için ellerinden ne gelirse yapmaya çalışıyordu. En önemlisi cepheye erzak ve yaralılar için sargı bezi ulaştırmaktı. Köylüler bu zor şartlar altında toplayabildikleri tüm malzemeleri düşman askerlerine görünmemek için türlü stratejiler üreterek askerlere ulaştırıyorlardı. Bu yardım seferberliği sırasında kimse akamete uğramamak adına tek kelime olumsuz bir şey konuşmuyordu. Tek yaptıkları dua ederek Allah’a sığınmak ve hazırladıkları mühimmatı askerlerimize ulaştırmak için ölümüne çabalamaktı. Mühimmatları gönderdikleri her asker sanki kendi evlatlarıydı, mühimmatları gönderen analarda sanki tüm Mehmetçiğin anasıydı… Cepheye giden her yiğidin yanında en az onlar kadar vatan toprağı için canını dişine takan yiğit kadınlardı onlar.