Kafa Karıştıran Hicret
Yeni bir hicret yıldönümünü daha yaşıyoruz şu günlerde. Hicret, çoğumuzun bildiği gibi; bir kimsenin yurdunu terk ederek başka bir yere gitmesi anlamına gelir. İslam terminolojisinde de Allah Resulü'nün (sav) Mekke'den Medine'ye göçmesi olayını adlandırır. İslam tarihini konu alan kitaplar, bu olayın coşku verici kısmını tüm detaylarıyla anlatır.
Fakat ne yazık ki bu hadisenin sadece Mekkeli müşrikler tarafından yapılan eza cefadan kaçmak için olmadığı ve siyasi-hukuki önemi anlatılmaz pek. Bu sebepten, bu detaya dikkat çekelim istedik.
Bunu Kime Sorsak…
Sevgili büyüğümüz Rasim Özdenören'in "Kafa Karıştıran Kelimeler" adlı kitabı bu konuda yol gösteriyor bize. Kitap hicretten bahsederken, hicreti zorunlu kılan bir takım sebepler olduğunu, bunların anlaşılmadan hicretin anlaşılamayacağını söylüyor.
Gizli laiklikten tutun, Müslümanların amacının gerçekte ne olduğuna, hicretin önce İslam toplumunu kurabilmek için bir gerek olduğuna kadar birçok meseleden bahsediyor ve mesela, gizli laiklik başlığı altında, Kureyşlilerin “Sen gel bir sene bizim tanrımıza tap; sonra da biz senin tanrına bir sene tapalım; böylece hayır hangisindeyse herkes hayırdan nasibini almış olsun; geçinip gidelim.” şeklindeki teklifleri hakkında bakın ne diyor:
“Kureyş'in Allah Resulü'ne (sav) yaptığı teklife ve takındığı tavra bakılırsa, bunların adı konulmamış bir laiklik fikrini dile getirdiğini söylememiz mümkündür. Onlar, İslam'ın mahiyetini henüz yeterince kavrayamadıklarından, farkına varmadan İslam'da, 'Sezar'ın hakkı Sezar'a, tanrının hakkı tanrıya' ilkesinin geçerli olabileceği düşüncesini taşıyorlardı. Ayrı bir konumda da olsa, İslam'ın küfür kurumlarıyla, küfür düzeniyle uzlaşmacı bir tavır göstereceğini umuyorlardı.
Kureyş'in bu nitelikteki bütün teklifleri kökten reddedilmiştir.”
…
“Başka bir deyişle, Müslümanlar hem kurulu düzenin bir parçası olarak bırakılmış olacaktı, hem böyle bir konumda kurulu düzene müdahale edebileceklerdi(!). Kureyş de böylece tıpkı Roma mantığını kullanmış olmuyor mu?”
Müslümanların Amacı?
“Müslümanların amacı yalın bir biçimde, içinde yaşadıkları toplumu kendileri için rahat yaşanabilir bir hale getirmekten ibaret olsaydı, herhalde “hicret” gibi kendilerini ağır meşakkatlere katlanmak durumunda bırakan bir eyleme girişmezlerdi.
.........
Çünkü Müslümanlar, yalın bir biçimde, içinde bulundukları toplumun yaşama tarzını sadece “reorganizasyon” (yeniden düzenleme) anlamına gelebilecek bir değişikliğe tabi tutmakla yetinmek istemiyorlardı. Kurulu düzenin her türlü kurumunu, putunu kaldırıp onun yerine İslam'ın öngördüğü hayat tarzını getirmek istiyorlardı.” diyor ve bakın nasıl çarpıcı bir tespitte bulunuyor:
Bir Müslümanın pasif, sinmiş bir halde ve bireysel olarak İslam'ı yaşamasını engelleyebilecek hiçbir toplumsal müeyyide, hiçbir toplum düzeni şimdiye kadar bulunamamıştır. Müslüman bu halde yaşamaya razı olduktan sonra onu kim engelleyebilir ve kim yakalayabilir?
İslam'ın öngördüğü ibadetlerden hemen hiçbiri İslam dışı bir toplumda icra edildiğinde, toplum bakımından onlardan beklenen sonuçları doğurmaz. Mesela faiz üzerine kurulu bir toplum düzeninde zekâtını veren bir Müslüman bireysel olarak ibadetini yerine getirmiş olur. Fakat öyle bir toplumda zekâttan beklenen öteki sonuçlar doğmaz. Buna benzer örnekler çoğaltılabilir. Bu yüzdendir ki, İslam, ancak bütünüyle kendi hükmünün yaşandığı bir toplum düzenini zorunlu kılar.
…
Kısacası sadece zulümden kurtulmak gibi edilgin bir tavrı değil, fakat aynı zamanda zulme karşı çıkmak gibi etken bir anlamı da içermektedir.
…
Rasim Özdenören/ Kafa Karıştıran Kelimeler/ İz Yayıncılık
Zeynep PEKUZ, bir daha bakalım hicret yollarına istedi.