İzmir, üniversite okumak isteyen öğrencilerin büyük bir kısmının hayallerini bir hayli süsleyen bir şehir… Bilhassa üniversite hayatı ile birlikte olabildiğince özgür ve serbest olma hayalleri kuranlar için oldukça da elverişli… Ama gelin görün ki böyle bir imajla hayalleri süsleyen bu şehir, inançlarına ve değerlerine bağlı olarak yaşamak isteyen gençlerimiz için epey bir sıkıntıya sebep olabiliyor.
Söz gelimi, bu yıl nasipse, İzmir’deki üniversite hayatımın son yılı… Üç koca seneyi devirdik bile… “Şehitler Diyârı” olarak anılan Çanakkale’de yaşıyorken fark etmiştim ki; -üzülerek belirtmek isterim- şehrin merkezi ile şehitlik birbirinden hayli zıt bir manevi havaya sahiptir. Kordon boyunda sıralı bar/kafe gibi mekânlardan bunu kolayca anlayabiliyoruz. Lise döneminde bu durumdan kurtulmak için üniversite olarak başka şehirleri tercih etmiştim ama İzmir benim hesaplarımda olmayan, ama nasibimde olan bir şehirdi. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmuştum anlayacağınız…
Ama yine de bu sözlerim sizi korkutmasın; gerçekten inançlarımıza uygun bir hâl üzere yaşamak istiyorsak, buna elverişli ortamlar şükür ki karşımıza çıkabiliyor. Belki sair şehirlerdeki gibi sayıca fazla olmasa da, “buna da şükür” dedirten durumlar yok değil. Bir elin parmağını geçmiyor olsa da…
İlahiyat kampüsü yüzümüzü hayli gülümsetiyor
Öncelikle üniversite ortamından bahsedecek olursak, birçok devlet üniversitesi gibi Dokuz Eylül ve Ege üniversitelerinde de Müslüman bir genci tatmin edebilecek bir ortam tam olarak söz konusu değil. En büyük sıkıntımız ise kampüs sınırları içerisinde mescidin olmaması sorunu. Dokuz Eylül’ün kampüsleri dağınıktır ve Tınaztepe’deki kampüsünde diğer kampüslere nazaran namazını edâ etmek isteyen bir öğrenci bir hayli sıkıntı çekmekte. Çünkü en yakın camiye gitmesi epey zaman alabiliyor. Bu durum nispeten diğer kampüsler için de geçerli. Mescid olmadığından kampüs dışına çıkmak durumunda kalınıyor. Ege’de de durum böyle.
İşte bu noktada Dokuz Eylül İlahiyat Fakültesi yüreğimize su serpiyor diyebiliriz. Denize yakın olması ile ayrı bir güzelliğe sahip olan İlahiyat kampüsü, bahçesindeki cami ile de yüzümüzü hayli gülümsetiyor. Ayrıca fakültenin kütüphanesi de Dokuz Eylül’ün diğer kampüslerindeki kütüphanelerden oldukça iyi ve bize hitap eden birçok derginin yeni sayısına ulaşmak açısından da bizlere oldukça büyük imkân sağlıyor. Kampüsün içindeki kitabevi ise birçok yerde bulmamızın zor olduğu yayınevlerinin kitaplarını cömertçe sunuyor öğrencilere.
Geçtiğimiz yıllarda neler yapılmıştı?
İlahiyat Fakültesi’nden bahsetmişken; yıl boyunca fakültedeki çeşitli öğrenci topluluklarının gayretiyle pek çok seminer ve konferans düzenlenmekte. Geçtiğimiz yıllarda ‘Bu devrimler bizim’ diyen Hakan Albayrak’ın katıldığı konferans, bahsettiğimiz konferanslardan sadece biri.
Ayrıca Dokuz Eylül DKAB’ın vesilesiyle geçtiğimiz yıllarda CafCaf Mizah dergisinin bir söyleşisi eğitim fakültemizde gerçekleşmiş; hatta bu kardeşinize Asım Gültekin Ağabey de Diriliş Neslinin Amentüsü’nü hediye etmişti. Nasıl mutlu olmuştum siz tahmin edin.
Yine Dokuz Eylül ‘Yakamoz Edebiyat Topluluğu’nun çalışmalarıyla geçtiğimiz yıllarda çeşitli kitap tartışmaları, anma günleri/geceleri, konferanslar, sempozyumlar ve şiir yarışmaları düzenlenmiştir. Sezai Karakoç, Necip Fazıl Kısakürek, Mehmed Âkif Ersoy, Cahit Zarifoğlu ve Vehbi Vakkasoğlu ise bahsi geçen etkinliklere konu olan edebiyatçılarımızdan bazıları. Ayrıca Mehmet Akif İnan için Eğitim Bir-Sen İzmir Şubesi geçtiğimiz yıl vefatının 13. yılı münasebetiyle bir panel de düzenlemişti.
İzmir’de gerçekleştirilmiş olan anma programlarının benim nazarımda belki de en güzeli ise Aliya İzzetbegoviç için yapılanlardı. Çeşitli derneklerin katkılarıyla yıl içinde “Bosna Hersek ve Aliya İzzetbegoviç” sergisi açılmış ve Bosna ve Aliya İzzetbegoviç anısına daha pek çok etkinlik de düzenlenmişti. Ayrıca Buca’da Adatepe Mahallesi, Özbekistan Caddesi’nde Temmuz 2012’de açılan Buca Belediyesi’nin yaptırdığı ‘Srebrenitsa Anıtı’ bulunmaktadır ki, kalben yorulduğunuz anlarda bir nefeslik ferahlamaya, bir Fatiha okuyarak soykırımda hayatını yitirenleri anmaya vesile olması sebebiyle de gidip görülmesi gerektiği kanaatindeyim. Buna yine Buca’daki ‘Mevlânâ Heykeli’ de dâhil.
Edebiyattan devam edecek olursak üniversitemizde araştırma görevlisi olan Mehmet Şamil ise geçtiğimiz yıl yine Dokuz Eylül İlahiyat Fakültesi’nde Posta Kodu Aşk isimli kitabı vesilesiyle bir imza günü gerçekleştirmişti. Bunun yanında daha çok CafCaf dergisindeki “Hamza” ile tanıdığımız ve adeta başucu kitabımız olan Bir Yobazın Günlüğü ile yüreklerimizi fetheden Ömer Faruk Dönmez’in ise üniversite yıllarını İzmir’de geçirdiğini söylemeden geçmeyelim dedik.
İzmir’in kitapevleri, sahafları nereler?
Peki, kitap dostlarının bilhassa gidip görmesi gereken yerler neresidir? İzmir’de genel itibariyle sevdiğimiz birçok Müslüman şahsiyetin kitaplarına ne yazık ki kolay kolay ulaşamıyor olsak da bazen hiç ummadığımız yerlerde de karşımıza çıkabiliyorlar bu kitaplar. Sahaflar açısından en elverişli yer Karşıyaka’dır diyebiliriz örneğin. Karşıyaka’daki Anka Sahaf, Zeugma, Smyrna ve Serpil kitapevlerini de tavsiye edebiliriz. Aynı şekilde Konak’taki tarihi Kızlarağası Hanı’nın büyüsüne kapılıp oradaki Tük kahvesi yapan mekânlarda bir kahve içebilirsiniz. Ayrıca yazar Nihat Dağlı ile de bu çay ocaklarından birinde karşılaşmanız ve sohbet edebilmeniz mümkün. Han’ın, Cevahir Bedesteni’nin karşı sokağında, sağda; etrafındaki doğal taş, boncuk vs. satılan dükkânların arasında adeta ehlince keşfedilmeyi bekler gibi saklı olan eski bir kitapçı da mevcut. Bilhassa birçok kıymetli derginin –mesela Yedi İklim- eski sayılarına ulaşmak isteyenler için birebir. Yine Konak’ta Han’ın içindeki baharat ve misk kokularını soluyarak girdiğimiz Hisar Camii’nde ise, namazımızı edâ edebilmemiz mümkün.
Bornova’da ise Bornova Kitapçısı ve Parşömen Sahaf; Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesi’ndeki Doğan ve Kenar kitapevleri ile Hatay ilçesindeki Tutkum Eski Kitapçılık gidip görülmesi gereken yerlerden. Ayrıca Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi’nin hemen yakınındaki Kaynak Kitabevi’nde ise birçok yayınevinin kitapları mevcut. Söz gelimi İtibar dergisini İzmir’de ilk gördüğüm yer orasıydı diyebilirim. NT Kitabevi’nin ise Bornova, Konak, Karşıyaka, Torbalı ve Üçyol’da şubeleri mevcut. Ayrıca göze hitap eden, dış ve iç mekân tasarımıyla kendinizi sanki bir masalın içindeymiş gibi hissedebileceğiniz Karşıyaka’daki Evvel Zaman İçinde’ye de bir uğrayın deriz.
Erguvan kültür merkezi ailesiyle tanışmalısınız
İzmir’de hangi vakıflar faal derseniz; İHH&İzyad, Ensar Vakfı, Anadolu Gençlik Derneği, İlahiyat Fakültesi Vakfı, İslami İlimler Araştırma Vakfı, Yunus Emre Vakfı’nı sayabiliriz. Bunun yanı sıra gözümüzden kaçan, zikretmediğimiz vakıflar da mevcut olabilir.
Ayrıca Konak/Çankaya’da Mimar Kemalettin Moda Caddesi’nde karşılıklı iki bina halinde Erguvan Bilim Kültür ve Sanat Merkezi, kesinlikle her öğrencinin, bilhassa da güzel sanatlarda okuyan ve bu alana ilgisi olanların uğraması gereken bir yer. Sanat merkezi bünyesinde, güzel sanatlar lise ve üniversitelerine hazırlık kursundan, çizgi-film animasyon kursuna, Türk İslam gelenekli sanatlar kursundan grafik&web tasarım kurslarına, 2D illüstrasyon kursundan 3D moda tasarımı kursuna, klasik Türk müziği ve tasavvuf musikisi kursundan, müzik enstrümanları kursuna kadar pek çok seçenek mevcut. Hatta bu dönem Osmanlıca kursu da başlamış veya başlayacak olmalı. Sanat merkezinde genellikle üniversiteli ağabeyler ve ablalarımız çalışmakta ve oraya yolu düşen herkese ellerinden geldikleri müddetçe yardımcı olmaktalar. Bir yıllık tanışıklığımıza dayanarak söylüyorum ki, kursun sahibi Mustafa Ağabey ve diğer arkadaşlar tam olarak Erguvan ailesi gibiler. En azından gidip bir çaylarını için derim. Büyük ihtimalle bir daha gelmek isteyeceksiniz.
Son olarak İzmir, kültür sanat açısından birçok ilimize nazaran gayet iyi konumda. Konak’taki Devlet Opera ve Bale binasında da tiyatro, müzikal gibi bazı güzel oyunları izleme şansınız olabilir.
Başta da belirttiğimiz gibi sair illere nazaran Müslüman gençler için, gözettiği hassasiyetler açısından oldukça handikabı bünyesinde barındıran İzmir için elimizdeki imkânlar nispetinde bir şeyler yazmaya, genç kardeşlerimizi az da olsa bilgilendirmeye çalıştık. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve selem) bir hadis-i şeriflerinde “İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki dininin gereklerini yerine getirme konusunda sabırlı/dirençli davranıp Müslümanca yaşayan kimse avucunda ateş tutan kimse gibi olacaktır.” diye buyurmaktadır ya, işte buradaki ‘imanını avucunda bir ateş gibi tutan’ Müslüman gençlerimiz bu hâli İzmir’de daha çok hissediyor, bunu tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim. Ama bize umutsuzluk yakışmaz madem, biz yine de aramasını bilen gözler için hep umut vardır diyelim.
Sözüme son verirken, bilhassa kitapseverler için gerçekten büyük bir nimet olan TÜYAP İzmir Kitap Fuarı’nın da Nisan’da baharı yeniden yaşamamıza vesile olan güzel bir fırsat olduğunu ve bir hafta süren fuarın kıymetini mutlaka bilmeleri gerektiğini genç kardeşlerime tavsiye ederim. Rabbim yolunuzu/yolumuzu açık etsin.
Hazal Sezgin yazdı