Dünyaya mâl olmuş kârilerden ve hafızlardan bahsettiğimiz yazı dizisinde yanılmıyorsam 11 isimden bahsettik şu ana kadar. Kimilerince adeta Kur’an okumak için doğmuş dedirtecek bir tilavete sahip bu isimleri size taşımaya gayret ettiğimiz yolculuğa Nasser Al Qatami ile başlamıştık. Sadece, şahsen dinlemekten en çok haz duyduğum kâri olan Qatami’yi yazmaktı en başta amacım. Ancak o yazının okurlarca teveccüh görmesinden sonra benim üzerimde benzer etkiler bırakan diğer isimler hakkında da araştırma yapıp sizlere sunmak ve kısa da olsa bir külliyat oluşturmak istedim Dünya Bizim’de. Nitekim Arap Yarımadası’ndan başlayıp Mısır’a geçtim. En son “Bediü’l Kurra” Muhammed Sıddık Minşevi’den bahsettim ve onunla beraber yabancı isimlere dair noktayı koyacağımı belirttim. Çünkü benim için artık kendi memleketimize dönmenin, buradan yetişmiş isimlerden bahsetmenin zamanı gelmişti. İşte onların ilkiyle giriş yapıyorum bu yazıda: Birçok okurun iyi tanıdığını tahmin ettiğim İsmail Biçer. Türkiye’nin en ünlü hafız ve mevlithanlarından.
1947 yılında Bolu’da doğan İsmail Biçer, 1998’de bir elim trafik kazasında vefat edene kadar geçen 51 yıllık ömründe bu toprakların yetiştirdiği en iyi hafız/ kârilerden biri olma onuruna erişti. Kur’an ile haşır neşir geçen bu ömrünün henüz başlarında, henüz bir çocukken kendi memleketinde Kur’an tilaveti konusundaki yeteneği keşfedilmiş olan Biçer, ailesinin de teşvikiyle 11 yaşında İstanbul’a gelir. 1958 yılında Nuruosmaniye Camii Kur’an Kursu’nda eğitimine başlar. Belki de eğitimine Nuruosmaniye’de başlaması, onun sonraları ünlü bir hafız olması hususunda dönüm noktalarından biriydi. Zira oradaki ilk eğitimini bir başka meşhur, saygıdeğer hocadan, Hasan Akkuş’tan alma şansına sahip olur Nuruosmaniye’ye gelerek.
İstanbul tilavet geleneğinin son temsilcilerinden biri İsmail Biçer
Hasan Akkuş o dönemde Nuruosmaniye Camii’nin baş imamıdır ve imamlık yaptığı camide Cumhuriyet tarihinin ilk yatılı Kur’an kursunu kurmuştur. Nitekim gayretleri sonuç verecek ve Hasan Akkuş, “İstanbul tilavet geleneği” denen ekolün kurucuları arasında yer alacaktır. Öte yandan onun talebesi olan İsmail Biçer de bu geleneğin son temsilcilerinden biri olarak tarihimizde ayrıca kıymet kazanacaktır.
Çocuk yaşta İstanbul’a göçmüş bulunan İsmail Biçer önce İstanbul İmam Hatip’i sonrasında İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nü bitirir. Nuruosmaniye’de küçük yaşta eğitimini alan Biçer’in yolu, kaderin bir cilvesiymişçesine sonraları da İstanbul’un en tarihi camileriyle kesişecektir. 1966’da Edirnekapı Mihrimah Sultan Camii’nde müezzinlik yapan Biçer, 1979’da asıl ününü kazanacağı Bayezid Camii’ne imam hatip olarak atanır. Bayezid Camii’nde yerine geldiği baş imam, Reisül Kurra olarak anılan Abdurrahman Gürses Hocaefendidir ve ondan da çok şey öğrenir. Nitekim söylendiği kadarıyla Biçer, Gürses Hocaefendi’ye saygıda asla kusur etmez, ona babası gibi saygı gösterir; o da Biçer’i oğlu gibi sever.
İsmail Biçer davudi ve berrak sesiyle, mükemmel tilavetiyle o kadar sevilir ve bilinir hâle gelir ki sırf onu dinlemek için imamlık yaptığı camiye, katıldığı programlara iştirak eden hatırı sayılır miktarda bir kitle oluşur. Hatta ünü sınırları aşar ve Malezya’da, Libya’da, Tunus’ta, Pakistan’da ve İran’da Kur’an okuma etkinliklerinde Türkiye’yi temsil eder.
Doğru yerde doğru mesajı iletmeye de gayret gösterirmiş
İsmail Biçer sadece bir hafız/ kâri ve hoca olarak değil, kişisel özellikleri ile de çevresinde büyük hayranlık uyandırır. Onun dürüstlüğünden, açık sözlülüğünden, canayakınlığından bahseden birçok kişi kalır arkasında. Denen odur ki mesai arkadaşlarıyla dahi yıllar boyu iyi geçinmiş, hep sevgi ile anılan bir zat olmuştur. Ayrıca Kur’an eğitimi konusundaki şevki, gayreti de takdire şayandır. Çocukluğundan beri Kur’an eğitimi ile haşır neşir olmuş bir zat olarak Kur’an eğitimine çok önem verir ve asla Kur’an öğrenmek isteyen bir talebeyi çevirmezmiş. Eğitim almak isteyen herkese ihtimam gösterir, onlara verdiği eğitimi kendisi için de bir gelişme vesilesi sayarmış. Biçer’in etrafındaki bu sevgi çemberinin ve Kur’an eğitimindeki gayretkeşliğinin neticesinin en iyi şekilde görüldüğü yer de cenazesi olmuştu belki de. İskenderpaşa Camii’nden kaldırılan cenazeye katılım çok yoğun olmuş, cami dolup taşmış. Gelenler arasında ise Biçer’in öğrencisi olan birçok hafız yer almış, bu hafızlar onun geçen ömrünün sembolü olmuştur adeta. Bazı kaynaklarda yazdığına göre cenazenin en vurucu anlarından biri ise hafız olarak yetiştirdiği üç oğlunun da diğer hafızlarla beraber onun arkasından Kur’an okumasıdır.
Yine ona dair yazılanlarda anlatıldığı üzere İsmail Biçer, Kur’an’ı okurken mealine çok önem verir ve manaya göre okuyuşunu da düzenlermiş ki belki de onun böyle ünlü bir kâri olmasında bu özeninin payı büyüktür. Ayrıca hangi mecliste, hangi toplantıda hangi ayetleri, sûreleri okuyacağına da çok dikkat eder, Kur’an okumayı sadece bir ses güzelliğine indirgemeksizin doğru yerde doğru mesajı iletmeye de gayret gösterirmiş. Nitekim onun hayatının ve bu özeninin özeti de Diyanet İşleri eski başkanı Tayyar Altıkulaç’ın onun cenazesinde söylediği birkaç cümledir: “Türk milletinin başı sağolsun. Bir yıldız kayboldu. Türk milleti Kur'an-ı Kerim sahasında bir numaralı evladını yitirdi. En güzel Kur'an okuyan evladını kaybetti. İsmail Biçer'in aramızdan ayrılışına, sebeb-i hayatım olan babamın ölümünden daha çok üzüldüm."
Deniz Baran yazdı