“Bugün dünyada bütün insanlar için iki şahsiyet yolu açıktır: Ya Amerikalı olacaklar ya Türk olacaklar; üçüncü bir yol yok. Şimdi bunların tercih konusu olmadığını, bizim de tüm hayvan ve bitkiler gibi türümüzle doğduğumuzu kabul eden zavallılar var; böyle bir şey yok. Yani maydanoz, topraktan maydanoz olarak çıkar ve tüm ömrünü maydanoz olarak geçirir. Bu sadece insanlar için geçerli olmayan bir şeydir. İnsanlar dünyaya fıtrat üzere gelirler, şahsiyetlerini getirmezler dünyaya, hüviyetlerini de getirmezler; dünyada kazanırlar ya da kazanmazlar. (Bir Akşam Gezintisi Değil Bir İstiklal Yürüyüşü)”
Yazımıza teberrüken İsmet Özel’den bir alıntı ile başlamış olalım.
Medeniyetler Çatışması tezi üzerine Türkiye’den ve dünyadan birçok entelektüel, gazeteci, siyaset bilimci ve tarihçinin Medeniyetler Çatışması tezine karşı yazılarını bulunduran bir kitabı okuduktan sonra yazılanların hiçbirinden tatmin olmamıştım. Kendi kendime Huntington’a en iyi cevabı İsmet Özel, “Türk olamadıysan oldun Amerikalı” diyerek vermiş demiştim. Tabii bu cevabı verdiğim zaman İsmet Özel’in Kalın Türk kitabının bilincinde değildim.
Bilindiği üzere Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra dünyayı etkileyen iki makale yayımlandı. Bir tanesi 1989 yılında yayımlanan Fukuyama’ya ait “Tarihin Sonu (The End Of History)” makalesi ve diğeri ise Huntington’ın 1993 yılında yazdığı “Medeniyetler Çatışması (The Clash Of Civilizations)” makalesi. Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra dünyanın nasıl şekilleneceğinin incelendiği bu iki makale hala güncelliğini korumaya devam ediyor.
Fukuyama, “Tarihin Sonu” tezi ile artık ideolojilerin sonunun geldiğini, dünyaya bundan sonra liberal-kapitalist bir ekonominin yön vereceğini yazmıştı. Huntington ise tezinde bahsettiği 7 ya da 8 medeniyetin (Afrika medeniyetini eklemekte mütereddit kalıyor) birbirleri ile çatışacağını iddia etmişti. Bu medeniyetler; Batı, Konfüçyüs, Japon, İslâm, Hindu, Slav-Ortodoks ve Latin Amerika medeniyetleridir.
Yazımızın amacı ise Samuel Huntington’ın “Medeniyetler Çatışması” adlı makalesine şair İsmet Özel’in nasıl cevap verdiğini açıklamaktır.
Huntington’a geçmeden önce İsmet Özel’in Fukuyama’nın tezine nasıl cevap verdiğine kısaca değinmek yerinde olacaktır. İsmet Özel Huntington’a nazaran Fukuyama’yı daha az ciddiye alır. Henry Sen Neden Burada Değilsin kitabında “Kıyamet kopmadığına göre, tarihin sonu gelmiş olamaz. Acaba sonu gelen şey kapitalizmdir de bizim gözümüzü mü boyuyorlar?” diyor ve ekliyor: “Sonu geldiği iddia ve arzu edilen tarih bize dayatılmak istenen, yutturulmak istenen bir tasavvurdur, epistemic şiddet uygulamanın bir aracıdır.” İsmet Özel Fukuyama’ya kısaca bu şekilde cevap veriyor. İsmet Özel’in “Kıyamet kopmadığına göre, tarihin sonu gelmiş olamaz.” diyerek Fukuyama’ya karşı çıkması çok manidardır. Okuyan herkesin bileceği gibi İsmet Özel’de büyük bir karamsarlık vardır. Hatta şair “İyimserlik ahlaksızlıktır, ahlaklı olmak karamsar olmayı gerektirir” der. Aynı zamanda İsmet Özel “Ben karamsarım ama ümitsiz değilim.” diyerek Allah’ın rahmetinden hiçbir zaman ümit kesmediğini de bildirir. İsmet Özel’in Allah’tan ümidini kesmediğini, “Nuh'un gemisini dolduracak kadar Müslüman varsa hala ümit”inin var olduğunu Ve’l Asr kitabındaki bir yazısının başlığında çok bariz şekilde görürüz: “Deniz Dalgalanır Türkiye İslâmlaşır.” Yani bizler Allah’a inanan insanlar olarak kıyamete kadar mühlet verilmiş kimseleriz. Kıyamete kadar Allah’ın bizlere neler ihsan edeceğini bilemeyiz. Yarın kıyametin kopacağını bilsek dahi elimizdeki fidanı dikmekle sorumlu kimseler olarak ye’se düşmeye, yelkenleri suya indirmeye ve artık “Tarihin Sonu” geldi demeye hakkımız yoktur.
Bu girizgâhtan sonra İsmet Özel’in Huntington’ın “Medeniyetler Çatışması” makalesini nasıl ele aldığına değinebiliriz. İsmet Özel 1993 yılında İzmir’de verdiği bir konferansta “Medeniyetler Çatışması” tezini ele alır. Daha sonradan İsmet Özel’in bu konferansta söyledikleri birkaç eklemeyle “Kalın Türk” ismiyle kitaplaştırılır.
İsmet Özel konuşmasına başlarken yıkıldığı iddia edilen çift kutuplu dünyanın aslında bir göz boyama olduğunu, Soğuk Savaş’ın profesyonel anlamda oynanan bir oyun olduğunu söyler. Dolayısıyla Özel, Sovyetler Bloku’nun çökmesini çok önemli bir şey olarak görmez. Özel, Soğuk Savaş’ı insanları belli bir yere odaklamak için belli çevreler tarafından üretilen bir “dedikodu” olarak görür. Özel’e göre Sovyetler Birliği, hem ABD ile gerçek manada çatışan, zıtlaşan bir ülke değildi-çünkü menfaatleri çatışmıyordu- hem de Sovyet ideolojisi ile Batı’nın ideolojisi temel farklılıklar taşıyan özellikte değildi. Özel “Doğu Blok’u bir efsaneydi ve o efsaneyi üretenler tarafından bertaraf edildi.” diyerek Soğuk Savaş fikrinin sahte bir fikir olduğunu ifade eder.
Konuşmasının devamında İsmet Özel, Huntington’ın “medeniyet” tanımını ele alır. Özel, Huntington’ın medeniyeti “cultural entity” yani “kültürel var şeyler” olarak almasını çok yetersiz görür çünkü dünyanın önümüzdeki yıllarda alacağı şekli medeniyet temelinde ele alan iddialı bir makalenin kendine has bir tanım getirmesi gerekmektedir. Kendisi, medeniyeti Oswald Spengler’den ödünçle “Bir medeniyet (civilization) bir kültürün donmuş hâlidir.” şeklinde tanımlar. Bu tanımlamadan hareketle İsmet Özel medeniyetlerin çatışamayacağını çünkü Batı medeniyeti hariç diğer medeniyetlerin hepsinin donmuş halde olduğunu söyler. Dünya’daki dinamikleri hareket halinde olan tek medeniyet; Batı medeniyetidir Özel’e göre. Bu bağlamda Özel, bir İslâm medeniyetinden de söz edemeyeceğimizi söyler çünkü “Müslümanlar ne entelektüel ve iktisadi planda ne de sosyal planda kendilerine mahsus özellikleri arz etmiyorlar ve hiç göstermiyorlar. Daha vahimi ise Müslümanların kendilerini kendi kimlikleriyle dünyaya kabul ettirir durumda olmamalarıdır.” Özel, Müslümanların Batı medeniyeti karşısında yer alan bir İslâm medeniyetine sahip olduklarına inandırılmak istendiğini vurgular. Müslümanlar da bu durumdan memnundurlar çünkü Batı karşısında tanımlanan bir medeniyete sahip olma fikri, Müslümanların hoşuna giden bir şeydir. Halbuki İslâm medeniyeti diye bir şey günümüz dünyasında yoktur. İsmet Özel’e göre İslâm medeniyeti Abbasi, Endülüs dönemlerinde ve Osmanlı’da Kanuni dönemi ile Lale Devri arasında vuku bulmuştur. Tabii ki İsmet Özel’in medeniyet anlayışı, 1978 yılında yazdığı Üç Mesele kitabından bağımsız düşünülemez.
İsmet Özel, medeniyet kavramını ele aldıktan sonra Huntington’ın “Medeniyetler niçin savaşacaklar?” sorusuna verdiği 6 cevabı tek tek inceliyor.
Huntington’ın ilk cevabı; “Medeniyetler arasındaki temel farklar artmaktadır o yüzden medeniyetler çatışması kaçınılmazdır” şeklindedir. Özel ise bu durumun tam aksine medeniyetlerin (“Kültür kelimesini kullanmayı tercih ederim” diye not düşer İsmet Özel) birbirlerine katıştığını, XIX. asırdan itibaren Batı medeniyetinin diğer kültürleri darbeye maruz bıraktığını, güdükleştirdiğini ve üreme organlarını kestiğini söyler. Yani var olan tek medeniyet olan Batı medeniyeti zaten diğer kültürleri ya da medeniyetleri baskılamış ve kontrolü altına almıştır. Bu durumda Batı medeniyeti tasallutu altında kalmış medeniyetlerin çatışması söz konusu değildir.
Huntington’ın ikinci cevabı ise “Küçülen dünyada medeniyetlerin birbirlerini etkilemesi ve bazı farkların izole edilmesi sonucunda medeniyetlere mahsus farkların ortaya çıkmasıyla medeniyetler çatışacaktır.” şeklinde olmuştur. Özel, bu cevaba tam bir kesinlikle karşı çıkmaz fakat etkilenen medeniyetler sonucunda insanların kendilerini hangi medeniyete ait hissedeceğinin de ayrı bir soru işareti olduğunu vurgular. Yani Hindistan’da yaşayan bir Müslüman medeniyetler çatışması sonucunda kendisini Hindu medeniyeti yahut İslâm medeniyetinden hangisine ait hissedeceği bir muammadır. Huntington bu muammaya bir açıklık getirmemektedir.
Huntington üçüncü cevapta ise “tektipleşen dünyada insanların başka bir medeniyete ait olarak kaçacaklarını” iddia eder. Özel üçüncü cevabın ikinci cevap ile ilişkili olduğunu açıklayarak direkt dördüncü cevaba geçer.
Huntington dördüncü cevapta “aydın kesimin yeni dünyada sürekli kendi kökenlerini aradığını” söyler. Buna göre kendi kökenini bulan insanlar, medeniyetlerini benimseyecek ve büyük kitleler tarafından benimsenen bu medeniyetler kaçınılmaz olarak çatışacaktır. Özel, aydın kesimin kendi kökenini aradığını ancak bu kök arama işleminin halk tabanına inmediğini söyler. Halk çoktan Batılılaşmıştır ve bu Batılılaşan halkın kendi köküne dönme gibi bir derdi yoktur.
Bir diğer cevapta; Huntington kültürel farkların daha belirleyici olacağını öne sürer. İsmet Özel ise bunun belirleyici olmadığını asıl belirleyici olanın sermaye farkı olduğunu iddia eder. Sizin çok güçlü bir kültürünüz olsa da güçlü bir sermayeniz yoksa bu durum yeni dünyada bir şey ifade etmiyordur.
Son cevapta ise Huntigton medeniyetlerin kendi iç pazarlarına sahip olarak ekonomik bloklaşmaya gideceklerini iddia eder. Özel bu maddeye çok fazla değinmeden bizlerin bu “terane”lere kapıldığımız zaman nasıl Sovyetler Birliği meselesinde 70 yıl oyalandıysak bir 70 yıl daha oyalanacağımızı söyler.
İsmet Özel Hungtinton’ın “Medeniyetler Çatışması”nı bu şekilde ele alır. 1993 yılında yapılan bu konuşmadan 16 yıl sonra 2009 yılında İsmet Özel medeniyetler çatışmasına İstiklal Marşı Derneği bünyesinde yaptığı konuşmaların birinde bir kez daha değinir: “Mahatma Gandhi'ye sormuşlar: ‘What do you think about western civilization?’ diye, ‘It's a very good idea.’ demiş. Yani Batılıların medeni olduklarına dair hiçbir işaret yok. Bu, medeniyet övgüsü yapanlara ithaf olunur. Yani medeniyet baştan sona safsata... Medeniyetler çatışması da safsata, medeniyetler uzlaşması da safsata... Dünyada Batı medeniyeti diye bir şey var mı? Var ama bu, dünyada medeniyetler doğduğundan beri rastlanılan ilk sapkınlık. Batı medeniyeti doğuncaya kadar bir medeniyetin sapkınlık olduğu bilinmiyordu. Medeniyetin bizzat kendisinin sapkınlık olduğunu bize Batı medeniyeti gösterdi. Dolayısıyla medeniyetler arasında çatışma matışma olmaz. Hele uzlaşma hiç olmaz. Çünkü medeniyetler var oldukları süre içinde en geçerli şeylerdir ve ortadan kalkmaları yerini başkalarının almasıyla ancak mümkündür. Dünyada aynı anda birkaç medeniyet hiçbir zaman yaşamamıştır. Yaşamıştır sanıyorsak eğer, o medeniyetler hakkında hiçbir şey bilmiyoruz demektir.” (Bir Akşam Gezintisi Değil Bir İstiklal Yürüşü)
İsmet Özel İzmir’deki konferansta medeniyetler çatışmasından bahsettikten sonra Türk milletinden bahseder. 1993 yılında yapılan bu konuşma İsmet Özel’in ilerleyen dönemlerde nasıl tavır takınacağının oldukça önemli ip uçlarını vermektedir. İsmet Özel konuşmasının devamında Türk milletinin kendi değerini bilmesi gerektiğini vurgular. Özel, her şeyden önce Türklerin kendi yaşadıkları toprağın değerini bilmeleri gerektiğini çünkü bu toprakların Türkler tarafından iki kez -ilki XI. Asırda gaza beylikleri ile ikincisi ise İstiklal Harbi ile- vatanlaştırılmış topraklar olduğunu ifade eder. Türk milletinin medeniyetler çatışması gibi “cart curt” şeylerle uğraşacağı yerde bir millet olma iradesini göstererek dünya sisteminin karşısına dikilmesi gerektiğini belirtir. Özel, Türkiye’nin dünya üzerinde çok önemli bir yere sahip olduğunu, Müslümanlıkla bir milletin homojonize olduğu başka bir toprağın olmadığını bildirir. Konuşmasının sonuna doğru Özel, Anadolu ile Türklerin bir vasıf kazandığını belirtir. Bu ana başlıklar ilerleyen süreçte İsmet Özel’in “Türk” ve “vatan” tanımının da mihenk taşları olacaktır.
Sonuç olarak İsmet Özel’in “Kalın Türk”ün ayak seslerini duyurduğu bu konuşmasının oldukça büyük bir önemi haizdir. Dünyada Amerika medeniyetine, dünya sistemine, kapitalist sisteme meydan okuyabilecek tek milletin Türk milleti olduğunun ancak bu bilincin uyandırılması ve tekrar millet olmamız gerektiğini bu konuşmasında İsmet Özel sarahaten söyler. Huntington’a da kısaca “Ne medeniyetler çatışmasından bahsediyorsun? Ya Türk olacaksın ya Amerikalı!” demiştir.
Abdulbaki Korucu