Nöbet kelimesi bize Arapça ‘nevbet’ten geçmiştir ve “sıra ile yapılan iş” anlamına gelir. Farsça nevbet ise “resmî yerlerde muayyen vakitlerde çalan davul, dümbelek gibi şeyler, bando mızıka” demektir. Kelime Türkçe’ye geçerken sadece telaffuz farkına uğramamış; her iki kelimenin anlamını kendinde birleştirmiştir. Çünkü Türkçe nöbet/nevbet hem sıra ile yapılır, hem de nöbet esnasında sesli bir aygıtla bu değişim ilan edilir.

Şairin Devriye Nöbeti
Şairin Devriye Nöbeti
Şairin Devriye Nöbeti
Kitapları büyütmek için üzerini tıklayınız

Askeriyeye ait  bir terim olan nöbet, diğer bir terimi de çağrıştırır. Devriye. “Gezici karakol” anlamına gelen devriye, genel olarak geceleri gerçekleşen nöbetin adıdır.

Şairlere nöbet tutmak düşer miydi?

İsmet Özel, bir şair olarak nöbet tutarken; nöbet yerini terkin, dinimizce “büyük günah” olduğunun farkında biri olarak fark ettirmek istiyor. Şairin devriye alanı nöbet alanı ile eş anlamlı. Çünkü nöbet yerini hiç terk etmedi, terk etmeyeceğini de gösterdi. “Nöbet yerinde uyuklayanı kurşuna dizmeli” diye yazan bir kişi bu sözü elbette önce kendine söyler. “Nöbetçi millet” diye bir şiir hatırlıyorum ama kimin olduğunu şu anda hatırlamıyorum. Eğer milletimiz nöbetçi bir millet olsaydı şairlere nöbet tutmak, devriye gezmek düşmezdi.

Hadis-i şerif gereğince…

Gönüllü nöbet tutanlar, bunu sevabı çok olduğu için yapar. Bir hadis-i şerifte Efendimiz (s.a.v.) Hz. Ali’ye şöyle demiştir: “Ey Ali, kıyamet günü, üç gözden başka her göz ağlayacaktır; Allah yolunda geceleri yatmayan göz, Allah’ın haram kıldığı şeylere bakmayan göz ve Allah korkusundan ağlayan göz.” Bu hadiste “Allah yolunda geceleri yatmayan göz”den maksat nöbet tutan askerlerin gözüdür, denmiştir.

İsmet Özel neyin nöbetini tutuyor?

Pekiyi, şair neyin nöbetini tutmaktadır? Herkes uyurken o neden devriye gezmektedir? Bunun tek cevabı var. İsmet Özel niçin şiir yazıyorsa; onun için nöbet tutmakta, devriye gezmektedir. Çünkü bu memlekette “siperleri terk etmeyelim” diyen birileri olmalıydı. Bazı insanlar ganimetten pay almak için nöbet yerini terk ederken; şehit olma pahasına da olsa nöbet yerini muhafaza etmeye çalışan birileri olacaktı. Halbuki o nöbetçilere, “Allah Rasulü öldürüldü, denilmiş olsa bile sakın bu tepeyi terk etmeyin” denilmişti. İkincisi, bu emri veren bizzat Allah’ın elçisi idi. İşin (sözün) hakikatinin anlaşılması için fazla bir zamana gerek kalmadı. Nöbetçilerin, siperleri terk ettikleri yerden gelen müşrik ordusu, yetmiş küsur sahabeyi şehit etti, kazanılmış savaş kaybedildi.

Nöbet yerini terk eden edene

Şimdi durum bundan çok farklı değil. Aşağıda bazıları ganimet topluyor, “eyvah bana bir şey kalmadı”, “benim elim armut mu topluyor” diyerek nöbet yerini terk eden edene. Bir başka deyişle “bugün devriye gezmeyelim, asayiş ber-kemal, şurada biraz kestirelim”, diyen hainlerle çevrilmiş her yer. Bilmiyorlar ki asayiş, güvenlik, selamet, huzur ve sükûnun yegane kaynağı o devriye ile bağlantılı. Su uyur düşman uyumaz, diyerek devriyeyi aksatmayanlar sayesinde elimizdekini koruyup savunabiliyoruz.

Şairin Devriye Nöbeti, ilk bakışta kendisine verilen yeri –şairliği- kıskançlıkla koruduğunu düşündürüyor. Elbette şair kendine emanet olarak verilen şairliği koruyacaktır. Ama istense –eğer kendi istemezse- onun elinden kim alabilir bunu? Hiç kimse. Öyleyse bu nöbeti, “şairin kendisine verilmiş olanı koruması” şeklinde izah etmek pek mümkün görünmüyor.

Var mı devralmak isteyen bu nöbeti?

“böndür beni belimden bölmeye kalkan enlem/ benden iki bakışık parça/ çıkarmaya çabalayan boylam da berbat” diyen şair zaten hep nöbetteydi.

Gene de şunu söylemeden geçemeyeceğim: “İsmet Özel, nöbette. Artık rahat uyuyabiliriz; nasıl olsa bizim adımıza siperleri bekleyen biri var”, rahatlığına kapılmasın kimse. Çünkü adı üzerinde, nöbet bu. Sıra ile yapılıyor ve biri(leri) devralmak zorunda bu nöbeti. Ama kim? Var mı uykusuzluğu göze alan cesur, İsmet Özel’in sevdiği deyimle “gözüpek”, gözünü kırpmadan bekleyen ve gözünü aşağıda yağmalanan ganimete dikmeyen birileri? Hani nerde?

İsmet Özel (1986)
(+)

Tahrir vazifelerini de kimse vermedi

Şairin devriye nöbeti tuttuğu zamanların somut karşılığı tabii ki gazete yazıları ile sınırlı değil. İsmet Özel, sadece devriye nöbeti tutmadı. Zaten bu nöbet görevini de kimse vermiş değil ona. Tıpkı tahrir vazifelerini kimsenin vermediği gibi. Sorumlu bir kişi olan, milletine karşı kendini sorumlu hisseden ve bu sorumluluğu en iyi şekilde yerine getirip getirmediğinin hesabını öncelikle vicdanına, sonra da Allah’a vereceğine inanan bir kişinin başkası tarafından görevlendirilmesi gerekmez. Toparlanın Gitmiyoruz, Cuma Mektupları, Tahrir Vazifeleri ne ise Şairin Devriye Nöbeti serisinden çıkanlar da o. En son yayımlananlar Evet mi Hayır Mı? (Sınıf Savaşı Evet, Milli Mücadele Hayır); Allah’ın emri Zaid/Plus, Peygamberin Kavli; Evlenseydik Boşanacaktık… Bulunduğu yerin anlaşılması için nöbet yerini berkiten eserler bunlar.

Gidip Vietnam’da çarpışmadığına göre sen sosyalist değilsin!

“Önce komünist idi, sonra şeriatçı oldu, şimdi de Türkçü” diyenlere ben değil, İsmet Özel de değil, Ataol Behramoğlu versin cevabı (tabii İsmet Özel’in anlatımıyla):

“Türkiye İşçi Partisi’nin Atatürk Bulvarı’na bakan genel merkezindeyiz. 1964 yılının baharı olsa gerek. Terasta kimi ayakta, kimileri sandalyelere oturmuş sohbet ediyor. Ataol, bir Hukuk Fakültesi öğrencisi (soyadı yanlış hatırlamıyorsam) Savga Ural’la tartışıyor. Neyi tartıştıklarını bilmiyorum ama bir süre sonra Ataol’un sesi yükseliyor: ‘Bunu’ diyor elindeki kitaba vurarak. ‘senin Marx’ın bile anlayamaz.”

“(…)Benim Pete Seeger’ın bir plağından ‘Quantamera”yı ezberlemeye çalıştığım günler. Şöyle diyorum Ataol’a. ‘Şu bizi heyecanlandıran şeylere bak! Nelerle meşgul hep kafamız. Biz sosyalist falan olduğumuzu söylüyoruz ama, yoksa sadece milliyetçi miyiz? Ataol cevap veriyor: Evet, gidip Vietnam’da çarpışmadığımıza göre.”

Başka sözüm de yok, yorum da.

Aylarca gazeteleri taradıErcan Yıldırım

İsmet Özel’in Ataol Behramoğlu’na yazdığı mektuplardan söz etmişken şunu da söylemeliyim. Bu mektupların birinde İsmet Özel, “yazdıklarımızı bir kitap olacak şekilde planlayıp o bütünlükte yazmalıyız” diyor. İsmet Özel’in Yeni Devir, Milli Gazete ve Yeni Şafak gazetelerinde kitaplara alınmayan yazılarını bir araya getiren Ercan Yıldırım, kitaplara alınan yazıların da dokümanını yapmış. Bundan öğrendiğim bir şey daha var. Bir kitap oluşturulurken metinlerin neye göre seçildiği, alınmayan metinlerin neden alınmadığı. Bundan da anlıyoruz ki Taşları Yemek Yasak, Faydasız Yazılar vs. oluşturulurken de İsmet Özel nöbetteymiş, devriye geziyormuş. Şairin devriye nöbetini aylarca Milli Kütüphane’de gazete tarayarak yakından takip eden ve bizi bu yazılarla tekrar karşılaştıran, eserleri yayına hazırlayan Ercan Yıldırım’a teşekkürler. Sağolasın Ercan Yıldırım.

Kâmil Yeşil tavsiye etti

Editörün Notu: Şairin Evlenseydik Boşanacaktık kitabını. yakında, Besim Bal sizler için haber edecek.