Hindistan'da İslâm'ın izleri

Hindistan deyince çoğumuzun aklına Babür İmparatoru Şah Cihan'ın ölen eşinin hatırasını yaşatmak için yaptırdığı, dünyanın yedi harikasından biri olan Tac Mahal gelir. Oysa Hindistan bundan ibaret değildir sadece. Uçsuz bucaksız bir dünyadır bu gizemli ülke. Bir somun ekmekle mutlu olanların sığınağıdır. Hayata dair çeşitliliğiyle insan muhayyilesini zorlayan bir coğrafyadır.

İnsanlarıyla, inançlarıyla ve gelenekleriyle rengârenk bir ülkedir Hindistan. Zıtlıkların en belirgin bir biçimde arz-ı endam ettiği yerdir. Kast sistemi hâlâ insanların kaderini tayin eden bir zorbalıktır. Gerçekler en katı haldedir burada. Acılar hep sıcaktır. Yaralar hiçbir zaman kabuk bağlamaz. Hayatın tam ortasında olduğunuzu hissedersiniz burada. Her şeye rağmen insanlar mutlu olmasını becerir yine de. Hayata tutunmak için küçük sebepler bulurlar. Umutlar hiç tükenmez.

Bir İslâm diyarıdır Hindistan. Ümmetin iman coğrafyasının bir parçasıdır. Hz. Adem'in indiği yer olarak da kabul edilir burası. Bu yönüyle ilk hilafet merkezidir bu topraklar. Tarihî süreç içerisinde birçok medeniyet kurulmuştur bu kadim coğrafyada. Bunlardan bir kısmı İslâm kültürünün aynası hüviyetindedir. Buranın İslâm yurdu olmasında Gazneliler’in katkısı çoktur. Zira Hindistan'ın büyük bölümü, 1200'lü yılların başında Gazneli Mahmut tarafından fethedilmiştir. Gaznelilerden sonra Muhamed Guri de bu topraklara girmiş bir başka Müslüman hükümdardır.

Hindistan'da büyük bir imparatorluk kuran Babür Şah'ı da unutmamak lazım. Onun kaleme aldığı “Babürname” Türk edebiyat tarihinin nesir türündeki en mühim eserlerinden biri kabul edilir.