8 Eylül 2012’de Uluslararası Teknolojik Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı (UTESAV) tarafından “Teknoloji, Medeniyet ve Değerler-II’’ başlıklı bir ilmî toplantı düzenlenir. Anadolu Ajansının bu toplantıdan cımbızlayıp yansıttığı şey yalnızca “İslamî bisiklet” tamlaması olur.
Medyanın tamlamaya odaklanması manidar. Manidar, çünkü ilgi çekici bir tamlama. Bazılarına korkularını, bazılarına şüphelerini, bazılarına da içinden çıkılmaz tartışmaları, belki de buhranları hatırlatır. Bizce medya tam on ikiden vurmuştur. İstediği çarpıcılığı, etkiyi ve karışıklığı yakalamıştır.
Burada medyaya yüklenmenin çok bir anlamı yok. Çünkü onun vazifesi, olaylardaki çarpıcılığı, karışıklığı, sansasyon yaratacak açıyı yakalamaktır. Medyanın ahlakından söz edecek değiliz. Medyayla ilgili bildiğimiz bir gerçek; nasıl yaparsan yap önemli değil, yeter ki haberin sansasyon, karışıklık, bulanıklık ve tartışmaya sebep olsun. Ama bu belki çoktandır gündeme bile gelmeyen ve de sağlıklı bir şekilde tamamlanamayan 80li yılların meşhur tartışması "Bilginin İslamileştirilmesi" tartışmasının yeniden daha sağlıklı tartışılmasına vesile olur inşallah.
Bizim dikkat çekmek istediğimiz nokta: Bu konunun neden halen sansasyona yol açtığıdır?
Din, ahlak, insanî değerler bilimin ve teknolojinin ayağına takılan engellerdi
Prof. Dr. Bedri Gencer, 23 Eylül Pazar tarihli Star gazetesinin Açık Görüş sayfasında “İslamî bisiklet” deyiminin medya tarafından çarpıtılarak topluma yansıtıldığını aktarmış. Kısaca söylemek istediği şey, hem deyimin sahibi Prof. Alparslan Açıkgenç’in hem de kendisinin yanlış anlaşıldığı, daha da önemlisi, belki de yanlış anlaşılmak istendiği ve öyle yansıtıldığıdır. Topalntıda Açıkgenç’in ve kendisinin aslında “İslamî” diye bir nitelemenin olamayacağını anlattığını, fakat medyada bunun “islamî bisiklet üretmeliyiz” şeklinde ele alındığını vurgulamış.
Bedri Gencer’in yazısı birçok açıdan faydalı. Okuyanları besleyecek ve konuyla ilgili açık seçik fikirlere ulaştıracaktır. Malum, modernizmin çıkış yaptığı Avrupa bilim-din, teknoloji-ahlak ve değerler-ilerleme gibi konuları, teknolojide daha ileri bir düzeye ulaşmak için ortaya atmıştı. Yani bu konular bizatihi Batının tartışma gereği duyduğu konulardı. Çünkü din, ahlak, insanî değerler bilimin ve teknolojinin ayağına takılan engellerdi. Bu engelleri aşmak için Gencer’e göre Protestanlık kullanıldı. Protestanlık, teknolojiyi eleştiren Katolikliğe cevaplar yetiştiriyordu.
Batı, kendi ürettiği teknoloji üzerinden çıkan sorunları tartışıyor
Türkiye’deki “İslamî” deyimi de, aynen Batı’daki bu “Katolik-ilhamlı” teknoloji eleştirilerine Protestanlığın verdiği cevaplara benzer cevaplar üretmek için ortaya atıldı. Öyle ya, Türkiye teknolojiye ihtiyaç duyuyordu. Getirilen teknolojiye din ve ahlak temelinden sürekli eleştiriler yapılıyordu. Eleştiriler teknolojinin Türkiye’ye tam olarak yerleşmesine, yani Batıcıların tabiriyle “ilerleme”ye engel oluyordu.
Türkiye’nin bu tartışmalarda ortaya çıkan farkı: Batı, kendi ürettiği teknoloji üzerinden çıkan sorunları tartışıyordu. Biz ise ürettiğimiz değil, Batı’dan aldığımız teknolojiyi tartışmak zorunda kaldık. Öyle olunca mesele bizde bir kör düğüme dönüşecek kadar karışıklaşıyordu. Bu yüzden postmodern dönemde artık din mi bilim mi tartışmalarını aşan, bırakan, bu tartışmaya gerek duymayan Batı’ya karşılık, Türkiye halen bu konularla uğraşır, hem de sansasyon yaratacak şekilde.
İslam’ın bir fıtrat dini olduğunu düşünerek mi dini öne sürdüler?
Gencer çok önemli bir noktaya daha işaret ediyor. Batı’da bilime dönük Katolik-ilhamlı eleştiriler din temeli üzerinden değil, fıtrat temeli üzerinden yapılıyordu. Çünkü teknoloji, kişi Müslüman olsun veya olmasın herkese zarar verir. Hiç insanî değildir, daha açık bir tabirle insanın fıtratına aykırıdır. İfadeyi yumuşatarak söyleyelim; teknoloji birçok yönüyle insan fıtratına karşı tehlikelidir. Türkiye’de ise bilime ve teknolojiye karşı çıkılırken, bu, gözden kaçırıldı. Tanzimat dönemi aydınlarından günümüz aydınlarına gelinceye kadar konuyla ilgili söylenenler incelendiğinde görülecektir: Din öne sürüldü.
Dini öne sürenler acaba İslam’ın bir fıtrat dini olduğunu düşünerek mi bunu yapıyorlardı? Dini öne sürenlere karşı çıkan bilim adamları, bilimin insan fıtratına aykırı olmadığını belirtmek için mi “İslamî” gibi bir takıyı, nitelemeyi üretmek zorunda hissediyorlardı?
Görüldüğü üzere kaşındıkça daha da azacak bir yaradan söz ediyoruz. Bizce medya bunun farkında. Bu yüzden koca toplantıdan çarpıtılarak da olsa alınıp, toplumun önüne koydukları şey “İslamî bisiklet” tabiri oldu.
Gencer, “İslamî bisiklet”, “İslamî bilim”, “İslamî televizyon” olmaz diyor. Olmaz çünkü bu aletler üretilirken kullanışlılık esastır. Yahudi’ye veya Budist’e özel bisiklet olmayacağı gibi. Bilim ve teknoloji üretilirken din değil, insan fıtratı dikkati alınır. Öyle olunca “İslamî” takısı bir aldatmacadan veya yanlış anlamadan ibaret kalır.
Haberimizi bitirmeden şunu da belirtelim. Prof. Dr. Bedri Gencer’in modernizm, teknoloji, bilim ve bunlarla bağlantılı olarak “İslamî” takısına dönük eleştirilerinin öncesinde, Sait Halim Paşa’nın Buhranlarımız ve İsmet Özel’in Üç Mesele kitaplarında yaptıkları çözümlemeler ve Abdurrahman Arslan ve Rasim Özdenören'in bu konulardaki yaklaşımları da önemlidir, gözden kaçırılmamalıdır. Ayrıca dunyabizim.com'un başından beri hassas olduğu, kullanımına geçit vermemek için cansiperane emek verdiği konulardan biri de bu "İslami" tamlamalardır.
Ömer Yalçınova yazdı