İslamcı düşüncenin meydan şairi olarak Necip Fazıl

İslamcılık düşüncesinin ifade tarzları öz olarak aynı olsa da içerik, tematik sınırlama bakımından birbirinden ayrılır. Çünkü onu dillendiren kişilerin ihtisas alanları farklıdır. Âlimler onu ilmî olarak temellendirirken; siyasiler, İslam’ın siyasi görüşü, sufiler iç âlemimiz, derûni duyuş tarzı olarak öne çıkarır. Şairler, yazarlar da edebî türün sınırları ve imkanları içinden seslenir. Edebî olarak İslamî düşünceyi temsil gücünün ilk mübeşşiri Namık Kemal’e kadar götürülürse de yakın dönem mümessilimiz Mehmet Âkif’tir.  Âkif bu özelliği sayesinde kanaat önderimiz ve düşünürümüz olma kimliği kazanır. 

Mehmet Âkif’in açtığı bu yeni yol; onunla aynı dönemde yaşamasına rağmen görüşemedikleri Necip Fazıl tarafından güncellenmiştir. Dil yenilense de bakış açısı genişlese de Âkif’in hakkı teslim edilmese de Necip Fazıl’ın güzergâhı esasen Âkif’in taşlarını döşediği (sırat)ımüstakım olmuştur.

Necip Fazıl hem yaş hem dönem olarak bu bağlamda Âkif’in ardından ilk olarak ele alınması gereken kişidir. Bir giriş sadedinde söyleyelim ki büyük düşünürler, felsefeciler, şairler  akımlarına verdikleri isimle anılır. Onlar bir çıkış, bir alem olarak dilden hareket ederlerken dili şekillendirirler. Güçleri de buradan gelir.

Mehmet Âkif’in Sırat-ı Müstakîm’i, Sebilürreşad’ı doğrudan Kur’an-ı Kerim’i işaret eder; Necip Fazıl’ın Büyük Doğu’su, Topçu’nun Hareket’i, Sezai Karakoç’un Diriliş’i de İslami anlamlar yükledikleri alem isimlerdir. 

Necip Fazıl’ın Büyük Doğu’su hem Osmanlı’nın tarihi ve gönül coğrafyasını hem de o günlerde arayışlar içinde olan Türk dünyasını aynı anda karşılar.  Üstad, sadece davasının dilini kavramsallaştırmakla kalmamış, kavramları da kendince imlalamıştır. Mesela, herkes ideoloji derken üstad “ideolacya” der. Ve komünizm için “komünizma”, faşizm için “faşizma”yı kullanır. Büyük Doğu dergisi sanat, edebiyat ufkumuzu çizerken; diğer yandan kültür, coğrafya, dünya ve siyaset tasavvurumuzu da tayin etmiştir.

Siyaset bağlamında Üstad’ın kült  eseri İdeolocya  Örgüsü’dür.

Bu esere göre: Devlet, ‘başyücelikdevleti’dir. Bu devlette Yüceler Kurultayı vardır. ‘Hakimiyet Allah’ındır’, düsturu ile hareket eden Yüceler Kurultayı, nitelik, tanım, misyon değiştirmiş bir Meclis devletidir aslında. Devlet, Başyüce ve Kurultay arasında dengeli bir işbölümü yapar. Maddi otorite ile manevi otoriteyi kendinde birleştirmiş bir görevlendirmenin adıdır Başyücelik.

Hükûmet, Başyücelik  hükûmeti’dir.   

“Başyücelik Hükümeti, bir Başvekil ve on bir vekilden mürekkeptir. "Vekil" tabiri, doğrudan doğruya "Başyüce"ye  izafetledir. Her biri üçer müsteşarlığa bölümlü olan vekaletler, memur olduğu vazife bütününün, birkaç vekalet çapında en girift ve en dolgun iş manzumesini belirtir. Maarif Vekâleti :  "İlim ve Güzel Sanatlar", "Halk Terbiyesi ve Evleri", "Umumi Öğretim" isimli müsteşarlığa bölümlü... Savaş Vekâleti : Kara, Deniz, Hava üç müsteşarlığa bölümlü. İktisat Vekâleti : "Sanayi", "Ticaret", "Ziraat"  isimli üç müsteşarlığa bölümlü... Maliye Vekâleti: "Bütçe ve Umumi Muvazene", "Vergiler ve Resimler", "Bankalar ve İnhisarlar" isimli üç müsteşarlığa bölümlü... Sağlık ve Bakım Vekâleti: "İyileştirme", "Güzelleştirme", "Çoğaltma" isimli üç müsteşarlığa bölümlü... Adliye Vekâleti: "Mahkemeler", "Islahhaneler", "Kanunlar" adlı üç müsteşarlığa bölümlü... Matbuat ve Propaganda Vekâleti: "Matbuat", "Propaganda", "Turizma" isimli üç müsteşarlığa bölümlü... Hariciye Vekâleti : "Şark", "Garb", "Haber Alma" isimli üç müsteşarlığa bölümlü... Dahiliye Vekâleti : "Mülki Teşkilat", "Belediyeler", "Umumi İnzibat" isimli üç müsteşarlığa bölümlü... Nafia Vekâleti : "Tesisler", "Yollar", "Münakale Vasıtaları" isimli üç müsteşarlığa bölümlü... Düzenleme Vekâleti : "Teşkilat Düzeni", "İş Düzeni", "Sigorta ve Tekaüt Sandığı" isimli üç müsteşarlığa bölümlü...”

1930’lu yılların yönetim anlayışına göre şekillendirilmiş bu devlet yapılandırmasını hiçbirimiz tartışmıyoruz bugün. Hatta günümüz devlet teşkilat yapısına göre basit bile buluyoruz. Ne ‘Necip Fazılcı’lar ne de onu izleyenler, böyle bir devlet yapısı ve adlandırmasının peşinde değil.

İslam’ı bir yönetim biçimi olarak teklif etmesi önemli

Cumhuriyet’in kurumlarına yeni isimler vermekten öte bir anlam taşımıyor bu teşkilat yapısı. Bu fikrin bizim için önemi İslam’ı bir yönetim biçimi teklif etmesinde gizlidir. ‘Hakimiyet Allah’ındır’. Bu söz aynı zamanda BMM’nin “Hakimiyet bilâ kayd ü şart milletindir” sözüne itiraz ve cevap gibidir. Şair bakışı ile düşünen bir akıl ile karşı karşıyayız. Her şeyden önce İslam’ı sadece ibadet ve ahlaki ilkeler manzumesi olarak görmek isteyen, gösterenlere karşı bir itiraz var burada. Bu itiraz; İslam’ın bir devlet nizamı teklif ettiği gerçeğidir. Bu teklifi hatırlatan, ilan eden şairin içerik olarak teklif ettiği şema tartışılabilir.

Yönetim şeması bakımından Necip Fazıl’ın ufku, Cumhuriyet ufkudur çünkü.

Önemli olan Necip Fazıl’ın işaret ettiği İslam İnkılabı’nın hangi sorunları işaret ettiğidir.

Büyük Doğu davası diyebileceğimiz bu dava nedir?

Ruh ve ahlak davası, umumi irfan davası, köy ve köy davası, şehir ve umran davası, ordu davası, iç inzibat davası, dış münasebetler davası, bütün neşir vasıtalarını murakabe ve himaye davası, eş emniyeti ve iş sahaları arasında ahenk davası, nüfusu çoğaltma, güzelleştirme ve sağlamlaştırma davası, milli servet ve iktisat davası...

Yönetim şemasında şunlara yer verilmiştir:

Din işleri için Yüce Din Dairesi,

Halk Divanı,

Başyücelik  Akademyası,

Maarif davası için teklifler:

Okutmayı genişletmek gerekir.

Yetiştiriciyi yetiştirmek gerekir.

Mektep/ders kitapları düzeltilmelidir.

Ahlak ve disiplin; dil ıslah edilmelidir.

Üniversite ıslah edilmelidir.

Politeknike el atılmalıdır.

Yabancı profesörlerden kurtulmalıyız.

Zehirle pişmiş aşa talip olmalıyız.

Halk eğitilmelidir.

Dünya irfanından yararlanmalıyız.

Milli Kütüphane ve Müzelere önem vermeliyiz.

Büyük Doğu; Asyacıdır.

Bunun adı gerçekte ‘İslam İnkılabı’dır.

İslam İnkılabı bunları yapacak bir inkılaptır ve onun önünde şu engeller vardır:

Röformacılar

Hevai ve nefsani tefsirciler

Satıhçı ve kışırcı şeriatçılar

Ham ve kaba softalar

Sahte ve yalancı sofiler” 

Pekiyi, Üstad’ın hayatını adadığı, 120 küsur eserle vermek istediği davadan bize, bugüne ne kaldı? Hiçbirimizin elinde İdeolacya Örgüsü yok. Günümüz  Mili Görüş siyasi çizgisi ve onun ardılları için Üstad’ın bu kitabı bir anlam taşıyor mu bugün? Hayır!

Necip Fazıl, bir ilim adamı değildir. Söyledikleri, kaynaklar itibariyle sorgulanabilir. Yanlışlıklar da bulunabilir. Ancak o şair olarak, yazar olarak, konferansçı olarak kendi döneminde Âkif’ten farklı bir şey yapmıştır: Ezilmiş, susturulmuş, yıldırılmış bir kitlenin yanında yer almıştır. Üstad bu tutumuyla bir milletin vicdanını temsil etmiştir. Ona gösterilen sevginin, bağlılığın kaynağında bu tavır alış vardır. Özgürlüğü elinden alınmış, bir mezar sessizliğine büründürülmüş, yılgıyla sarsılmış bir toplumda Üstad'ın sesi hem yüksektir hem özgün bir sestir. Bu ses biraz Yunus Emre’nin biraz da Köroğlu’nun sesidir ki Üstad’ın bu iki isim hakkında şiirleri olduğunu hatırlatalım. Mistik, metafizik, derinliği olan bir ses olduğu için millette hemen makes bulmuştur.

Müslümanlar, Necip Fazıl ile birlikte reaksiyoner olmaktan kurtulmuş, aksiyoner bir kimlik kazanmıştır. İslâm'ın bir hayat nizamı olarak sunuluşu ve tek kurtarıcı tez olarak savunuluşu onunla başlamıştır. "Yaşanmaya değer hayat", "Dünya görüşü sahibi olmak zarureti" hep onunla anlam kazanmıştır.

İsmet Özel’in öncüsü değildir; fakat onun önündedir

"Eğer gaye Türklükse, bilinsin ki Türk, Müslüman olduktan sonra Türk'tür" sözü ona aittir. Böylece milliyetçilik de yalnız bizim için değil, öteki Müslüman kavimler için de meşru çerçevesini bulmuştur. Bu söylemiyle İsmet Özel’in öncüsü değildir; fakat onun önündedir.

İslâmî dünya görüşü tam bir bütünlük hâlinde, yalnız Türkiye için değil, bütün İslâm âlemi için örnek olabilecek şekilde, ilkin onun tarafından ortaya konulmuştur. Bize göre İdeolocya  Örgüsü’nün anlamı ve değeri buradan gelir. Bildiğimiz kadarıyla tam da İsmail Kara’nın haklı olarak sitem ve şikayet ettiği noktada dikkatleri çekmiş, Türkiye’de gençliği yönlendirenler gözlerini İran, Mısır, Hindistan ve diğer İslam ülkelerine çevirirken Mısırlı Dr. Azza El Sawi (Kahire Ayn-Şems Üniversitesi Öğretim Görevlisi) “Necip Fazıl’ın İslami Düşüncesi” konulu bir tez çalışması yapmıştır. (1983)

Ne kadar farklı olursa olsun, İslam için iki düşünce vardır. Birincisi, İslam düşüncesi (Tevhid), ikincisi bunun dışındaki düşünceler (Şirk-Küfür-Nifak). Bir İslami sistem vardır; bir de (adı ister sosyalizma, ister faşizima, ister liberalizma olsun) faiz sistemi vardır. Bundan dolayı Üstad kendi döneminde hararetle tartışılan ihya, tecdid, ictihad gibi kavramlar çevresinde tartışılan İslam için “Bugün dava İslam’ı yenilemek değil, İslam’ı bulmaktır" der.

Necip Fazıl’ın İslami düşünce çevresinde yaptığı en büyük hizmet, bir aidiyet duygusu, bu duyguya ait bir heyecan ve eylem meydana getirmesidir. Naklettiği bilgilerde yeni bir şey yoktur. Ancak o bilgiler ondan önce basında, salonlarda, mahkemelerde, gazete ve dergilerde de yoktur. Yazdığı İman ve İslam Atlası bir ilmihal hüviyetindedir. Naklettiği bazı fetvalar eleştirilebilir. Fakat kitabın zemini ehl-i sünnettir.

Tarih olarak yazdığı eserler de böyledir. Eksik ve yanlış bilgiler bulunabilir. Ancak doğrultu çizmesi bakımından birkaç neslin hem geçmişe yönelik hem aktüel tarih anlayışını değiştirmiştir. Yeniçeri, Uluhakan Abdülhamid Han, Vahiddüddin, Son Devrin Din Mazlumları, Benim Gözümde Menderes, Sahte Kahramanlar, Büyük Mazlumlar, Tarihimizde Moskof, İhtilal gibi eserler bu cümledendir.

Tarih denilince aklımıza geleni sormadan geçmeyelim. Üstad, Abdülhamid kitabını “Abdülhamid’i anlamak her şeyi anlamak olacaktır” diye bitirir. Abdülhamid’e karşı çıkan şair, alim, şeyh, gazeteci, devlet adamı kim olursa olsun, Necip Fazıl’ın bu eseri onlara verilmiş bir cevap niteliği taşır. Üstad’ı bu tavrında haklı buluyoruz; çünkü Necip Fazıl, günden geriye doğru bir okuma yapıyor ve bunun için haklı görünüyor.

Acaba diyorum, Necip Fazıl, o kabına sığmaz kişiliği, o karşı konulamaz ferdiyetçiliği ile Abdülhamid zamanında yaşasaydı aynı soğukkanlılığını muhafaza edebilecek miydi? Bundan şüpheliyim. İçimden bir ses, Âkif’in dediğinden çok daha ileri giderdi, diyor. Delilimiz mi? MNP ve MSP’nin ilk yıllarında Necmettin Erbakan ve hareketini sunuşu ile arası bozulduktan sonraki üslubuna bakınız derim. Milli Nizam Partisi’nin en önemli müşevviki, destekçisi olan Necip Fazıl’ı MSP’ye olan hücumlarıyla bir arada düşünmek nasıl bir şeydir? Her fırsatta Necip Fazıl’dan söz eden, onunla birlikte olduğu günlere atıfta bulunan siyasetçilerin “O kadar da değil, sen Üstad’ımızın ancak siyaset bizim işimiz” demeye getirdikleri tavır her iki taraf açısından değerli ve fakat tartışılmaktan da uzak değil.

Tarihçiler, Üstad’ın Jöntürkleri ve İttihatçıları teferruatlı bir biçimde incelemediği kanaatindedirler. Ancak bir şeyi de teslim ederler. Jöntürklerin ve İttihadçıların toplum yapımızda doğurduğu çöküntüyü ayrıntılı ve bilimsel olarak bilmiyordu ama, şair sezgisi ile Batı tellallığı yaptıklarının hemen farkına vardı ve üzerlerine yürüdü. Batı ihaneti ile tek başına hesaplaşmayı göze alan bir kahramandır Necip Fazıl!..

Sultan Abdulhamid için Türkiye Cumhuriyet’in tarihçileri, devlet adamları tarafından yüzdürülen “Kızıl Sultan” iftirasına, “Ulu Hakan” bayrağı ile karşı çıkan odur. Necip Fazıl bir hesaplaşmanın; ara boşlukta neyin olması gerektiğinin sorgulayıcısıdır. O dönemde eli kalem tutanların kahir ekseriyeti, tarafını İslam’a cephe açmış yöneticiler ve uygulamalardan yana seçerken; Necip Fazıl tek  başına İslam’dan; İslamî düşünce ve hayat tarzından yana seçmiş ve tohum toprağa böyle saçılmıştır.

Üstad bizim camia için bir şairdir fakat; Kaldırımlar, Çile, Zindandan Mehmet’e Mektup, Destan, Sakarya Türküsü, Muhasebe şiirlerinin şairidir. İslami kesim için Necip Fazıl, ne gariptir ki Kaldırımlar, Otel Odaları, Bu Yağmur, Beklenen vs. değildir. İslamî kesim için Necip Fazıl Zindandan Mehmet’e Mektup’tur. Uluhakan Abdülhamid Han, Çöle İnen Nur, Müdafalarım, Bir Adam Yaratmak, Reis Bey’dir. Sahte Kahramanlar, Altun Silsile, O ve Ben’dir. Babıâli, İman ve İslam Atlası, Reşahat, Rabıta-i Şerife’dir.

En çok da MTTB Konferansları, karizmatik kişiliği, polemikleri, hazırcevaplılığı, kavga adamı oluşu, öfkesi ile CHP, İnönü ve Nazım Hikmet ile mücadelenin diğer adıdır. Dediğimiz gibi, Üstad’ın yakın dönem İslam düşüncesinde yeni bir üslubu vardır fakat yepyeni bir teklifi yoktur. Necip Fazıl için bir “Anahtar kavramlar” çalışması yapılsa şunları sıralayabiliriz: Ehlisünnet, Hanefi, Nakşibendi, Türk, Anadolu, Osmanlı…

Üstad’ı terketmeyen birkaç kişiden biriydi Salih Mirzabeyoğlu

Üstad Necip Fazıl, Büyük Doğu düşüncesi ve davası denilince bir isimden ve onun açtığı mücadele yolundan da bahsetmeliyiz: Bu (Merhum) Salih Mirzabeyoğlu’dur.

Bilindiği gibi Yeni Devir gazetesi çevresi (Akif İnan, Rasim Özdenören, Erdem Bayazıt, vs.) Üstad’ın MSP çizgisi ile anlaşmazlığa düşmesi sebebiyle Üstad’a bir protesto mektubu yazarlar. Bu mektup olayından sonra Üstad’ın yanında ona sadık olarak birkaç arkadaşı ile Salih Mirzabeyoğlu kalır. Bu dönemdeki şahitliklerini “Necip Fazıl ile Başbaşa” adıyla kitaplaştırır. Mirzabeyoğlu; “Akıncı Güç”  ve “İbda” kavramı çevresinde o günden sonra kendini Büyük Doğu’ya nispet eder. Mirzabeyoğlu yazıları, mücadelesi, bütün mesaisi ile Üstad’ın en yakınındadır ve doğrusu Üstad’ın takdirini de kazanmıştır. Üstad’ın sanatta yaratıcılık için kullandığı “ibda” kavramını öne çıkaran bu gençler Necip Fazıl’da öyle fani olacaklardır ki bugün bile bu gençlerin yazılarını, kavram haritası, ses ve sentaks olarak Üstad’ın yazılarından ayırmak mümkün değildir.

Mirzabeyoğlu’nun  hemen bütün eserlerini okumuş biri olarak söyleyebilirim ki felsefe, sanat, insan ve kainat tasavvuru, dil, yakın dönem Türkiye’sine bakış… aklınıza ne gelirse, Necip Fazıl ile bire bir aynı şeyi söylediklerini söyleyebiliriz. Bu benzerliği Üstad’ın gücü olarak kabul etmek mümkün. Mirzabeyoğlu sadece söz varlığı, cümle kuruşu, kavramlar bakımından değil öfke bakımından da Necip Fazıl’a benzer. Necip Fazıl kimlerle polemiğe girmişse, kimleri tenkit etmişse ondan daha şedit bir öfke dili ile aynı kişilere ve zihniyete hücum eder.

Doğrusu beklenen (sadece) bu değildi. Talebeler, üstadlarından aldıkları ışık ile, onun duyarlığını yeni bir dil, yeni bakış açıları, yeni sanat ürünleri ile “geleneği yenileyerek” sürdürmeli idi. Necip Fazıl’da fena bulmuş bu genç çizgiye bakarak diyoruz ki onların yazdıkları ile de Necip Fazıl’ı bugün istediğimiz yere taşıyabildiğimiz söylenemez. Adına okullar açıldı. Ödüller dağıtıldı, dağıtılıyor. Necip Fazıl bugün ders kitaplarında okutulan bir şairimiz ve tiyatro  yazarımız. Ancak onun İslami düşünceye olan katkısından istenilen ölçüde faydalandığımız söylenemez. Halbuki İslam merkezli toplumsal/gençlik hareketinin bir Necip Fazıl Öncesi vardır bir de Necip Fazıl Sonrası. Necip Fazıl gölgesini yeryüzünden çektikten sonra bu çizgi tamamen kaybolmasa da etkisini kaybetmiştir.

O hâlâ bizim İsmet İnönü, CHP, Nazım Hikmet ve Hasan Ali Yücel’e verilmiş cevabımızdır. Ki Üstad’ı bu kişi ve kurumlarla sınırlandırmak doğrusu ona yapılmış büyük bir haksızlıktır.

Yüzü aşan kitaptan ve binlerce yazıdan alacağımız ders bu kadarcık mı olacaktı?

Soru şu: Bütün popülerliğine rağmen Necip Fazıl’ın inşa ettiği ve günümüze şekil veren bir düşüncesinden niçin bahsedemiyoruz? Eğer bahsedemiyorsak bu popülerliği neye bağlamalıyız? 

Bize göre bunun tek bir cevabı var.

Necip Fazıl’ın İslamcılığı ve Âkif’ten sonra İslamcı hareketin en önemli şairi oluşudur.

Bu, edebiyatın ve şiirin gücüdür.

İnşallah, Eski Tarım ve Köy İşleri Bakanı Sami Güçlü’nün Anadolu Mektebi çatısı altında MEB işbirliği ile bütün Anadolu sathında deruhte ettiği  “Necip Fazıl Okumaları”  düşünce dünyamızdaki bu daralmayı kırar ve yeni nesil için ufuk açıcı bir niteliğe kavuşur.

Yoksa Üstad’ın elinden çekeceğimiz var.  

YORUM EKLE
YORUMLAR
Vaqqas Vakur
Vaqqas Vakur - 3 yıl Önce

Salih Mirzabeyoğlu'nun bütün eserlerini okuduğunuzu söylüyorsunuz. Ama okuduğunuzu anlasa idiniz, öyle küçümseyici cümlelerle Kumandan'dan bahsetmezdiniz. M. Akif ile Üstadı kıyaslamanız ve Akif'i öncü görmeniz bile ne Üstadı ne de Salih Mirzabeyoğlu'nu anlamadığınızın delilidir... Vesselam.

banner36