Takriben 12.450 km uzağa gidiyorum. Yarım küremizi değiştiriyoruz ve küçük kıta Avustralya’nın en büyük şehri olan Sidney’e doğru yol alıyoruz. Yazar Tanveer Ahmed ile yazdığı kitabına ve Avustralya’daki İslami hayata dair kısa bir söyleşi gerçekleştirdik.

Öncelikle sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Psikiyatr doktoruyum ve Sidney’deki İslami nüfusla yakından ilgileniyorum mesleğim gereği. Bangladeş’te doğdum. İç savaş döneminde ailemle birlikte Avustralya’ya geldim. Kendimi dinin kültürel geleneklerine bağlı yaşayan biri olarak tasvir ediyorum. Öte yandan bir de Bangladeş’te bu iç savaşla ve benim Sidney’e göç etmemle ilgili bir kitap yazdım. İsmi “Egzotik Köfte”.

Kitabınızın hazırlık sürecinden bahsedebilir misiniz?

Bu kitabı yazmaya başlarken, kendi profesyonel mesleğim olan psikiyatri açısından da bakmaya çalıştım olaylara. Genellikle dinimin ve kültürümün arka planıyla ilgili kombinasyonlar yaparak yazıyorum yazılarımı. Bu kitapta da böyle yaptım. Hatta bazı Türk Müslümanlarla da fikir alışverişinde bulundum. Türkiye’de daha ılıman bir İslam anlayışı mevcut. Geçmişinizin İslam anlayışına ne derece sadıksınız, diğer ülkelerdeki modern algıdan nasıl etkileniyorsunuz vs. bunlarla ilgili görüşler aldım.

Peki, kitabınızın ismi neden Egzotik Köfte?

Köfte biraz kıyma, ekmek ve yumurtanın karışımından oluşuyor ve Avustralya’da işçi sınıfının, ucuz geleneksel yemek yemek isteyen insanların tercihi olan bir yiyecek. Bir gün beyaz Avustralyalı arkadaşlarımı ziyaret ettim ve bizim körili köftemizden çok daha farklı olan bir köfte yedim. Köri çocukluğuma ait bir tattı. Basit bir fark bulmuştum, aynı zamanda heyecan verici ve egzotik. Bu bir semboldü aslında, bizim göçümüze ait miras diğer insanların içinde tek olmamızı sağlayan bir miras… Bir çocuk olarak bu durum beni sıkmıştı.

Köfte kısmı?

Öte yandan baktığımızda köfte de modern yaşamı temsil ediyordu, özellikle Batı’da. Burada kendi etkilerimizden ve çeşitliliğimizden yola çıkarak bir kimlik inşa ettik, kendi kültürel mirasımızdan, dinimizden, manevi ilgilerimizden ve yerel geleneklerimizi içeren bir kimlik… Köfte de bu karışımı temsil ediyor kitapta.

Yaşadığınız bölgeden yola çıkarsak, Bangladeş’teki İslam algısıyla Avustralya’daki yaşayışı kıyaslayabilir misiniz?

İslami inançlarınızın ya da kimliğinizin doğası Avustralya’da büyüyüp büyümediğinize bağlı olarak çeşitli eğilimler gösteriyor. Burada İslamiyet’i yaşamakla ilgili tek fark kişinin ailesinden ya da toplumundan ötürü elde ettiği bir kimlik değil, kişinin –özellikle de gençlerin- İslam’ı tek gerçek kimliği olarak sunması… Bu bir seçim aslında. Batı’da peş peşe yeni nesillerin Müslüman olarak yaşaması bu seçimin bir anahtarı gibi. Oysa ki diğer etnik gruplarda çeşitli nedenlerden ötürü yaşadıkları ülkelerden göç ettiklerinde, dindarlaşma seviyelerinde azalma görülüyor, fakat burada böyle olmuyor.

Bangladeş’teki gerilim seküler hümanist grupları arasında eski dil ve kültüre yönelim oluşturdu. Bangladeş’te açıkça ateist olmak tehlikeli bir durumdu, insanlar öldürülebiliyordu. Bir seçimden ya da toplum içindeki farklılıkların gösterilmesinden ziyade, dini hayat sosyal hayatımın ayrılmaz bir parçası gibiydi.

Avustralya’da İslamofobi algısı var mı?

Diğer etnik gruplarla karşılaştırdığımızda, araştırmalar gösteriyor ki Avustralyalılar Müslümanlara karşı daha şüpheci davranıyorlar. Batı’dan, özellikle Avrupa’dan kaynaklanan bir etkilenme var. Avustralya’nın güçlü bir sosyo-ekonomik durumu var. Fakat Müslüman nüfusunun yaşadığı bölgeler için bir önyargı söz konusu, en çok da Müslüman mülteci bölgelerinde.

Peki, Türkiye’ye sizin gözünüzle bakacak olursak, neler söyleyebilirsiniz?

Yaklaşık on sene önce Türkiye’ye gelmiştim. Kesinlikle güzel ve çok ilginç bir ülke. İstanbul’da tanıştığımız bazı arkadaşlar fazla Avrupalı ve modern görünüyorlardı. Enteresan gelen şuydu ki, alkol kullandıkları halde kendilerini Müslüman olarak tanımlıyorlardı. Doğu şehirlerine gittiğimde, mesela Urfa’ya, oradaki insanların dini inanç konusunda daha muhafazakâr olduğunu gördüm. Bu sebeple Türkiye bana çok ilginç geldi.

Bu günlerde tekrar Türkiye’ye gelmenizi tavsiye ederim size. İstanbul’u müspet manada bir değişim içinde görebilirsiniz. Teşekkür ederim röportaj için.

Ben teşekkür ederim.

 

Hatice Sarı sordu