İslamî Türk Edebiyatı Sempozyumu, Yalçın Yaman tarafından kitaplaştırıldı. Sütun Yayınlarından çıkan kitapta Müslüman Türk’ün kurduğu edebiyat, çok yönlü bir bakışla ele alınıyor.
İslam, bir milleti götürüp yeni bir milleti getiren tek olaydır, der Ali Şeriati, Yalnızlık Sözleri’nde. Türklerin İslamlaştığı, Şeriati’nin ifadesiyle yeni bir millet oldukları günden bu yana edebiyatın temel dokusunu İslam oluşturdu. Yalnızca edebiyatla sınırlı kalmadı elbet. Mimariden sosyal hayata, tıptan eğitime kadar, İslam, bu milletin ve diğer tüm Müslüman milletlerin en mühim değeri ve medeniyet kurucu öğesi oldu. Konumuz itibariyle Türk milletinin edebiyatını konuşacağız. Müslüman olunduktan sonra ne değişti, neler aynı kaldı? Türk edebiyatı, İslam ile nasıl bir ruh kazandı ve nerelere erişti? Bu ve benzeri soruların cevaplarının arandığı, tartışıldığı önemli bir sempozyuma tanıklık ediyoruz iki yıldır: “İslamî Türk Edebiyatı Sempozyumu”
Yağmur dergisinin katkılarıyla 2011 yılında ilki gerçekleştirilen sempozyumun bildirileri Yalçın Yaman’ın gayretleriyle bir araya getirildi. Akademik çalışmaların toplandığı yoğun bir bilgi kütlesi olarak değil de muhtevasıyla ve tasarımıyla hoş bir kitap olarak çıkıyor karşımıza.
Bu alana yıllarını vermiş âlim kişilerin İslamî Türk edebiyatını çeşitli yönleriyle ele alan makalelerini ilgiyle ve merakla okudum. Ciddi manada istifade ettiğimi söylemeliyim.
Doç. Dr. İsmail Güleç, Prof. Dr. Ahmet Kartal, Yrd. Doç. Dr. Mustafa Tatçı, Prof. Dr. Hasan Aksoy, Doç. Dr. Âlim Yıldız, Prof. Dr. Cihan Okuyucu, Prof. Dr. Nurullah Çetin, Yrd. Doç. Dr. Ali Öztürk gibi değerli ilim adamları ve akademisyenlerin düşüncelerini bir arada okuma bahtiyarlığını yakalamış oluyoruz böylelikle.
“Çerçeve Tartışmaları” adı verilen birinci bölümde Prof. Dr. Bilal Kemikli, Türk-İslam Edebiyatının tanımı ve mahiyetine dair değerlendirmelerde bulunuyor. “Türk-İslam Edebiyatı kavramıyla hangi edebi alanı ifade etmekteyiz?” sorusuyla başlayan Kemikli, makale boyunca bu sorunun cevabını arıyor.
Çerçeve tartışmalarına katkı sağlayanlardan biri de Yrd. Doç. Dr. Dursun Ali Tökel. “Bir Kurmaca Varlık Olarak İslamî Türk Edebiyatı” başlıklı bildirisinde kurmaca bağlamında Yusuf u Züleyha mesnevisine yoğunlaşıyor Tökel.
Türk İslam Edebiyatı mahsulü sayılacak edebi metinlerde “Türk”, “İslam” ve “edebiyat”ın ne olduğu, nasıl bulunduğu ve nasıl irdelenmesi gerektiği üzerine tafsilatlı ve derinlikli bilgiler veriyor ilerleyen bölümlerde.
Yusuf Suresi, hikâyeciler için mükemmel bir modeldir
Yusuf kıssasının “ahsen-i kasas” oluşunun hikmetinin anlaşılması halinde bugün hikâyecilerimizin önüne, ayrıntıları en ince dikkatle örülmüş olan mükemmel bir hikâye modelinin çıkacağını hatırlatıyor önemle.
Kur’an-ı Kerim’den seçtiği ayetlerle sanat, sanatçı, kurmaca, alt metin, üst metin, ampirik okur ve ideal okur gibi kavramlara getirilen açıklık okunmaya değer doğrusu.
İslam, Türk ve edebiyat denildiğinde akla ilk gelecek olan kavramlardan biri de kuşkusuz Anadolu olacaktır. Doç. Dr. Mehmet Gümüşkılıç, tam da bu noktaya temas etmiş çalışmasında.
Prof. Dr. Abdülhakim Yüce, tasavvuf ve edebiyat literatürüne ait önemli bir kavrama açıklık getiriyor: İmam Gazali, İbn-i Arabi, Hakkı Bursevi ve Said Nursi gibi âlim ve üstadların değerlendirmeleri, şatahat kavramına nasıl yaklaşmamız gerektiği hususunda bize yol gösteriyor.
İslami Türk Edebiyatını besleyen kaynaklar
Ahlâkî Mesnevilerde Yer Alan Hikâyelerin Kaynaklarına Dair Bir Tasnif Denemesi’nde, mesnevilerin hemen her konuda yazıldığını söyleyen Prof. Dr. Emine Yeniterzi, mesnevî nazım şekliyle yazılan eserlerin daha çok dinî, tasavvufî ve ahlâkî temalı olduğunu söylüyor.
Prof. Dr. Ömer Okumuş, “Nizâmî-i Gencevî’nin Hamsesinde Tevhîdler” başlıklı yazısında şair Nizamî’nin klasik edebiyata katkılarını aktarırken “tevhîd” kavramıyla açıyor perdeyi.
Taşradan yükselen kutlu doğum sesleri!
Kitabın en keyifli bölümlerinde biri de Diyarbakır ve Şanlıurfa yörelerine ait mevlidlere ışık tutan Yrd. Doç. Dr. Hikmet Atik’in araştırması.
Kitabın sonuna, ömrünü Türk İslam Edebiyatına vakfetmiş Necla Pekolcay hocanın vefatından sonra talebeleri tarafından hazırlanmış fakat neşri gerçekleşmemiş bir hatıra dosyasının da eklenmesi ayrıca bir anlam taşıyor.
Müslümanca bir edebiyatın ne olduğu/ne olması gerektiğinin sorgulanmaya başlandığı günümüzde bu tür sempozyumlara/kitaplara ihtiyaç duyulmaktadır. Batıdan alınan formun Doğunun içeriği ile doldurulması; ithal edilen kavram ve yargıların İslamileştirilmesi gibi tartışmaların tıkandığı bir devirde ufuk açıcı mülahazalara girişmenin isabetli olacağı kanaatindeyim. Bu kitap çalışması, Müslümanın edebiyatının ne/nasıl olması gerektiğini yüzyıllar öncesinden, namütenahi varlığıyla haber veren bir medeniyetin kaynaklarının izlerini sürüyor.
Hüseyin Çelik haber verdi