Nasıl da çabucak unuttuk Kuzey Afrika’yı değil mi? Filistin, Doğu Türkistan, Çeçenistan, Afganistan kalbimizde derin birer yara olarak dururken hatırlayamaz mıyız Afrika’yı? Zor bir iş, ama yapmalıyız muhakkak. Hicri 1300’ler, miladi 1900’lerde Kuzey Afrika’da büyük bir direniş hareketi var idi. Ben bu yazıda bu hareketin faaliyetlerini konu almayı değil bu hareketin manevi babası olan Şeyh Seyyid Ahmed eş-Şerif es-Senusi’den bahsetmeyi düşünüyorum oysa.
Savaş alanında bir şeyh
Şeyh Senusi, 1873’te Libya’nın Cağbub adlı bölgesinde dünyaya geldi. Babası Muhammed Şerif, amcası, Muhammed Mehdi, Senusi eşrafından Ahmed er-Rif, İmran bin Bereke, Muhammed Hasan Biskeri’den eğitimini alarak ilmi yönden kendini geliştirdi. Bu kaliteli eğitimin yanında Senusi teşkilatını da tanıyarak siyasetle iyi bir bağ kurdu. 1902-1912 yılları arasında Fransızlara karşı sürdürülen cihadda amcasıyla omuz omuza harbetti. İtalyan kolonizatörlerin 1911 yılında bölgeye akın etmesiyle Fransızlara karşı yürütülen mücadele yavaşlatıldı ve cihad, İtalyanlara teksif edildi. İtalyan işgalinin ilk yıllarında bölgede yoğun bir Devlet-i Aliye desteği hissediliyordu. Birçok Osmanlı paşası sırf buradaki mücahidlere destek vermek için seferber olmuştu. Ancak Devlet’in İtalya’yla mecburi sulh ilan etmesi üzerine paşalarımız memleketlerine döndüler ve Şeyh Senusi Hazretleri yine neferleriyle cihada devam etti. Cihan Harbi başladığında Senusiler, zaruri olarak İtalya ve müttefikleri karşısında yer aldılar. İngilizlerin Mısır’ı işgali üzerine İngilizlerle yapılan muharebede epey kayıp verdiler. Devlet’in de İngilizlere yenilmesi Senusiler’in hem maddi hem manevi bozguna uğraması demekti.
Halifeye gönülden bağlıydı
Halife-i Ruy-i Zemin ve Emirülmü’minin Sultan Muhammed Reşad Han’ın davet etmesi üzerine 1917 yılında bir Osmanlı denizaltısıyla İstanbul’a gelen Şeyh Senusi, Devlet’in desteğini arkasına almak istiyordu şüphesiz. Bir gazeteye verdiği röportajda Şeyh Senusi, Halife-i Müslimin’e apaçık bağlılığını dile getiriyor ve Şerif Hüseyin’in Hilafet’e ettiği ihanetin elem verici ve nefret uyandırıcı olduğunu söylüyordu.
Padişahı tahta çıkardı
Padişah Reşad Han, tam da Şeyh Seyyid Ahmed eş-Şerif es-Senusi İslam beldelerini kapsayan bir seyahate çıkacakken vefat etti. Bunun üzerine son Osmanlı Hakanı’nın tahta çıkış merasiminde dua etmek ve padişaha kılıç kuşatmak Şeyh Senusi tarafından ifa edildi. Cülustan kısa bir süre sonra harb sona erdiği için Şeyh’in İslam beldelerini dolaşıp destek arama faaliyetleri sakıt oldu. Memleketine dönmek isteyen Şeyh bazı elem ve keder verici olay sebebiyle bu istemini gerçekleştiremedi. Mondros Mütarekesinin imzalanmasının ardından Bursa’da Padişahın konuğu olarak ağırlandı. Burada birçok kimse kendisine intisab etti ve Senusiliğe dahil oldu. Ba’dehu, direnişiyle tüm Müslümanlara örnek olan Şeyh, Ankara’ya davet edildi. İngilizlere, İtalyanlara, Fransızlara gibi kavimlere karşı gazanferane cenkeden Şeyh, Türklere de büyük manevi güç verecekti doğrusu. Kendisi büyük bir teveccühe mazhar oldu Ankara’da ve maksimum düzeyde ilgi ve alakayla karşılandı. Ankara ziyaretinin ardından Şeyh, halkı Milli Mücadele’ye katılmak konusunda teşvik ve teşçi etmek için il il, şehir şehir dolaştı. Anadolu’da gösterdiği hamiyetperverane faaliyetlerinin yanı sıra, İslam dünyasında da Milli Mücadele’nin etkisinin artmasında önemli bir rol oynadı. Mehmed Akif, Bediüzzaman gibi önemli düşünür ve alimlerle bir araya gelerek önemli çalışmalar yaptı. Bu çalışmaların bir meyvesi olarak Sivas’ta büyük bir İslam Kongresi toplandı. Bu Kongrede sadece Sünniler değil aynı zamanda bir takım Şii önderler de hazır bulundu.
Hıristiyan köyüne yerleşti
Va esefa ki meş’um garp rüzgarları daha önceden içine sızdığı kalenin mukavemetini yok ediyordu. Saltanatın kaldırılması Şeyh için pek sorun olmadı ancak, Hilafetin kaldırılması ve batıdan ithal edilen “devrimler”, müslümanca yaşama ve düşünmenin üzerine karabasan gibi çökmüştü. Cumhuriyet’in ilanından sonra Şeyh Senusi, Mersin’de bir Hıristiyan köyünde ikamet etmek zorunda bırakıldı. Yine de kendisine en güzel şekilde muamele ediliyor ve hürmette kusur edilmiyordu. Lozan’dan sonra, Şeyh Hazretlerinin Türkiye’de ikameti “müttefiklerimizi” rahatsız ettiği için, Osmanlı hanedanıyla arasının iyi olması bahane edilerek ülkeden gönderildi. Artık Devlet yoktu. Belki bir gün gittiği yerde yeniden dirilecekti ama şimdilik yoktu.
![]() |
soldan üçüncü Senusidir (Kudüs ziyareti) |
Ortadoğu günleri başlıyor
Türkiye’den ayrıldıktan sonra Şam’a gider Hazret. Burada Şeyh Abdülkadir Cezairî’nin torunu olan Emir Said bin Ali’nin misafiri olur. Suriye’de, Türkiye’nin içyapısının bozulmaya uğramasına rağmen, Türkiye’nin desteklenmesi fikrine sahip çıktığı için Fransızlar tarafından Suriye’den çıkmaya icbar edildi. Suriye’den Filistin’e geçen Şeyh, burada Kudüs müftüsünün evinde bir süre ikamet ettikten sonra bu sefer de İngilizlerin baskısıyla oradan çıkarılır ve Mekke’ye geçer.
Bize ufuktur
Şeyh Senusi, pek yorgundur artık. Yolculuklar, yenilgiler en kötüsü de İslam beldelerinde garib olmak yormuştur onu. Mekke’de “Mücavir fi beledillah” olarak yaşar son demlerini. Ebedi irtihale kadar yine de dünya Müslümanlarıyla iletişimini sürdürür, onlara yapabildiği her türlü desteği sağlar. 10 Mart 1933’te dar-ı bekaya irtihal eder Şeyh Seyyid Ahmed eş-Şerif es-Senusi hazretleri. İslam semasının parlak bir yıldızı daha kayar gider öte alemlere. Bize düşense onun açtığı bu uğurlu çığırda bir rol sahibi olabilmek ve İslam birliğinin gerçekleşmesi yolunda çaba harcamak. Şeyh Senusi hakkında daha ayrıntılı ve geniş bilgi sahibi olmak isteyenler Rıhle dergisinin ilk sayısına başvurabilirler.
Melih Koşucu bildirdi.
melihkosucu89 (at) hotmail.com