Dünyanın çok büyük olduğu zamanlarda etrafı çöllerle kaplı, ruh ikizi Nil nehrinden hayat bulan ülkeydi Mısır. Üzerinde nice devletler kurulmuş, nice güzel insanlar yaşamıştı. Sadece devlet değil medeniyetti. Dünyaya açılan kapısı da İskenderiye idi. Hani şu Shakespeare’in “Antonius ve Kleopatra”sında geçen, çok sayıda işgale maruz kalmış medeniyete açılan değerli liman şehri…
İskenderiye Kütüphanesi’nde kitaba dokunmak serbest
Bu şehrin artılarını çok iyi bilen Mısırlılar, buraya dünyanın sayılı kütüphaneleri arasında olan İskenderiye Kütüphanesi’ni yapmışlar. İskenderiye Kütüphanesi’ne gittiğinizde, “siz gidin, ben burada yaşarım” diyorsunuz. Neden mi? Yitiğimizi hatırlamak gerekirse, bir zamanlar kütüphane kültürüne sahip olan bizlerde şu an İstanbul’un çoğu değerli kütüphanesinde kitaplara dokunamıyorsunuz. Size cd yapıp veriyorlar. Oysa dünyanın en büyük kütüphanelerinden biri olan İskenderiye’de nadir eserlere dokunabiliyor, oturup onlardan araştırma yapabiliyorsunuz.
Bu imkânın sadece İskenderiye’de olduğu düşünmeyin. Kahire’de bulunan küçük büyük tüm yayınevlerinin kitap sattıkları ve okuyucuya sunulan bölümler var. Mesela Mekteb-i Medbuli, Dar-u selam… Al-Ahram geniş kapsamlı bir yayınevidir; gazetesi var aynı adı taşıyan ve divan adında 3 ayda bir yayınlanan kültür dergisi de var. Al-Ahram yayınevi, İhvan-ı Müslimine yakın.
Bu camiyi sizin ecdadınız yaptı, girebilirsiniz
Bu denli kitaba önem verilen ülkede dünya çapında eserler vermiş yazarlar var. İkisinin ismini zikretmek istiyorum. Zeynep Gazali, Müslüman hanımlar dergisi çıkarmış. Bir başka haım yazar da Safinaz Kazım… Bu yazarımız vaktinde Türkiye'ye de konuşmalar yapmak için gelmiş. Türkçeye çevrilmiş bir eseri var: Kadının Özgürlüğü… Bu eseri örnek zikretmeyi özellikle istedim çünkü gördüm ki Mısır’a ve dünyadaki tüm ülkelere bakıldığında kadının özgürlüğü ifadesinin bizler için nasıl bir tuzak olduğu bir miktar anlaşılabilir. Modern Dünya pisliğinde, çirkefinde nsanlar kadının özgürlüğünü, hatta insanın özgürlüğünü onların tüketim alışkanlıklarının çokluğuna bağlıyorlar. Bu kanıya nasıl vardığımın en basit örneği şu: Çalışan ve araba kullanan kadın sayısının fazla olması bir ülkede, o ülkede kadının özgür olduğu hissini verebiliyor insanlara. Oysa işi araba kullanmaya indirgemeyelim ama bu köleleştirilmişliğin bir göstergesi değil midir?
Yüksek lisans merakı?!
Çok sorulan sorulardan birisi de “üniversiteyi nerde okudun” değil, “yüksek lisansını nerde yaptın?” Mısır'da Müslümanların tüm yaptıkları çalışmalar başlarında bulunmuş olan diktatöre rağmen gerçekleşmiş. Ve merkezleri hep camiler olmuş. Rejim camilere çok müdahale edememiş Mısır'da. Tabii Mısır’da farklı cemaatlere ait yayınlar da bolca var. Mesela Tevhid dergisi 2 ayda bir çıkan bir dergi.
Mısır’ı, milli şairimiz Mehmed Akif Ersoy’un sürgün yeri olması sebebiyle kendinize daha yakın hissediyorsunuz. Bir de El-Fişavi’de biraz zaman geçirin, Mısır’da geçirilen zamandan alacağınız lezzet başkalaşıyor. Çünkü El-Fişavi Akif’in yazılarını yazdığı, kahve içtiği yer.
Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından yaptırılan, Salahaddin Kalesi içindeki Muhammed Ali Paşa Camii de ziyaret ettiğimiz yerlerden… Caminin bazı yerlerinde namaz kılınmamasına rağmen, oralar halka açılmıyor olmasına rağmen “bu camiyi sizin ecdadınız yaptı” diyerek bize açtılar. Ayrıca yıllar sonra bu camide Mursi’nin başa gelmesiyle geçtiğimiz Ramazan bayramında bayram namazı da kılınmış.
Mısır'da yazacak, tanınması gereken çok ayrıntı var... Fakat Mısır'daki kültürel canlılığı hala görmüyor, bilmiyor, tanımıyor, takip etmiyoruz.
Orada müzik alanında Müslüman duyarlığına sahip kimler var, bilmiyoruz.
Nitelikli yayıncılık yapan hangi Müslüman yayıncılar var, bilmiyoruz.
Kur'an okuyuşunda Hafız Abdüssamed'in memleketinde kimler var güzel Kur'an okuyan, bilmiyoruz.
İslamcı gazeteler, dergiler hangileri bilmiyoruz.
Mısır'da Hürriyet, Milliyet'in muadili batıcı, sekülerist gazeteler var mı, bilmiyoruz.
Günümüz Mısır'ında Müslümanca duyarlıklara sahip yaşayan şairler var mı, bilmiyoruz. Mısır'ın Sezai Karakoçları, Cahit Zarifoğluları, Arif Ayları, Hüseyin Atlansoyları, Erdal Çakırları, Ahmet Muratları, Zafer Acarları, İbrahim Tenekecileri, Osman Sarıları var mı, bilmiyoruz.
Müslüman duyarlığına sahip, sol, liberal öykünmeciliklere kapılmamış öykücüleri, romancıları var mı, bilmiyoruz!
Gençlik ve iman ve ahlak için ne gibi çalışmalar yapılıyor, bilmiyoruz.
Tasavvuf orada ne durumda bilmiyoruz.
Bunları öğrenmeye çalıştık ama çevremizdeki o kadaar master, doktora yapan hanımdan bunları öğrenemedik. Bunlarla ilgili bilgiler alamadık. Biraz daha kalabilseydik kuşkusuz öğrenebilirdik bu soruların bir kısmını ama bunların ilgilisini bulamadık.
Elbette haksızlık etmeyelim, bugün İstanbul'da, Ankara'da dindarların bir üniversite yurdunda arkadaşlarınıza bunları sorsanız çoğu için cevap alamazsınız. En fazla Karakoç, Mona Lizası vardı değil mi onun diyeceklerdir. Türkiye'deki Müslümanca duyarlığa sahip dergileri gençlerin yüzde 95'i sayamayacaktır.
Her şeye rağmen biz o yüzde 5'lerle irtibatı kurmayı ihmal etmeyelim.
Rumeysa Terzioğlu yazdı