İsmail Kılıçarslan ve Selahattin Yusuf, 24 Kasım Cumartesi günü TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı Heybeliada salonunda, Yusuf’un İsa Hanginiz? kitabı üzerine konuştu. Programda Selahattin Yusuf, son kitabı olan İsa Hanginiz?’i yazma serüveninden, romanın içeriğinden, kahramanlarından, hakikatten, şehir ve taşradan bahsetti.
Selahattin Yusuf, ilk olarak kitabın adına ilham olan hadiseyi hatırlattı. Kitabın adına bakarak kahramanlarından birinin Hz. İsa olduğunu düşünmek yanlış olur. İncil’de Hz. İsa ve eli silahlı bir Roma komutanı arasında geçen diyalog ilham kaynağı oldu. “Sanki bizde de yukarıda bir yerde cismen görünmeyen ama içimizde hep var olan eli silahlı komutanlar vardır. Namluyu bize doğru uzatmış, tetikte beklemektedirler. Bizi sınırlayan bir takım değerler, toplum, çevre faktörleri vb. Roma komutanlarıdır.”
Yazar daha sonra taşra ikliminin zihninde büyük yer ettiğine, çocukluğunun bir orman köyünde geçtiğine değindi. Bir derdimizi yeni bir dille anlatmak gerektiğini belirtti. İnsanlarda mevcut olan ve geçmişten süregelen aynı duyguları farklı bir dil yaratarak anlatmanın mümkün olduğunu söyledi. Bu bağlamda 1950-60’lı yıllarda şiirlere yeni bir dil bulduğu için ikinci yeninin bir akım oluşturduğunu söyledi. Ki bu şiirimizin zirvesidir.
Hiç parası olmadan Bosna’ya ve Tahran’a gitmiş
Selahattin Yusuf ayrıca yerinden edilmiş hakikat kavramı üzerinde durdu: “Bu vatanda, topraklarda hayatımızı devam ettirmek için bazı hakikatleri yerinden -bir daha oturtamayacağımız şekilde- oynattık.” Ve bunun bugün çok ilginç, komik, trajikomik sancılarıyla karşı karşıya olduğumuza değindi.
Romandaki kahramanlardan Havva Nine’nin kendi babaannesi olduğunu ve bilge bir Anadolu kadınını temsil ettiğini, kendiliğinden şifa veren bir yönü olduğunu, dizinde huzur bulduğu yönünden bahsetti. Burak adındaki diğer bir kahramanın da doğuştan sağır ve dilsiz olduğunu ancak sadece belli bir ses seviyesini aştıktan sonra okunan uzun havaları işittiğini belirtti.
Kendi şahsi hayatında bir dönem delilik yaptığını söyledi. Bu deliliklerinin ilkini Bosna’ya parasız bir şekilde giderek kimi günlerini köprü altında geçirerek, kimi sabahları Boşnak bir çöpçüyle konuşarak, sigara alışverişinde bulunarak, çöpçünün kendisine Türkçe gülmesine şahit olarak gerçekleştirdiğini, bunun ikincisini Tahran’a gene aynı şartlarda gidip kimi tehlikelerle karşı karşıya kalarak yaşadığını kaydetti. Bir diğer delilik olan Bolu’da çadır kurarak bir müddet yaşama hayalini bir takım nedenlerden ötürü romanlarında yaşattığını söyledi.
Selahattin Yusuf “inancın, bizi sınırlandıran Romalı asker olabileceği” yönündeki soruya şöyle cevap verdi: “Hayır, inancın kendisine göre değişir bu. Tam tersine biz inançla ilgili fedakârlıkta bulunurken rasyonaliteyi bir parça terk ediyoruz. Hatta inancın kendisi bir parça rasyonalitenin terk edilmesiyle ulaşılabilecek olan bir şeydir.” Bundan sonrasının tekliflere, emirlere ve nehylere bağlı olduğunu belirten Yusuf sözlerine şöyle devam etti: “Gülümsemenin sadaka olduğunu peygamberimiz söyler. Rasyonalitesinin olmadığını düşünebiliriz fakat dünyaya bakışımızı değiştirebilecek bir değerdir bu. Bunu inandığımız için özümseriz.” Yusuf ayrıca malından bir miktar vermek, kol kanat germek gibi hakikatlerle konuyu örneklendirdi.
Devamında söz alan İsmail Kılıçarslan, inancın aklın polisi haline gelirse tehlikeli olabileceğini, aklın ve inancın birbirinden tamamen bağımsız alanlar olduğunu ekledi. Aklı özgürleştirebilmek için de bunu sağlayan ana kaynağın inanç olduğunu söylemeden geçmedi.
Selahattin Yusuf aynı zamanda romanını velilikle ilişkilendirmeyi bir kibirlilik olarak gördüğünü, bu yüzden sürekli delilik üzerinden yazdığını kaydetti. Bunlara ek olarak da Kılıçarslan delilik ve veliliğin arasında ince bir çizgi olduğunu, Şam’daki delilerin İbn-i Arabi’nin mezarı etrafında toplanmasıyla örneklendirdi.
Kübra Özkan haber verdi