Zor dönemlerden geçiyoruz. Tanımadığımız, nerede karşımıza çıkacağını bilmediğimiz ikiyüzlü, tuzak kurucu bir düşmanın kötülüğünden korunmak için bir şekilde kendimizi yalıtma gayreti içerisindeyiz. Tabii bu sırada belki biraz da aklımıza mukayyet olabilmek adına kendi kendimize nasıl daha sağlıklı vakit geçirebileceğimizi keşfetmeye çalışıyoruz. Böyle dönemlerde her zaman sadık yoldaşlar olan kitaplarla yakınlığımızı epeyce ilerlettik. “Ne okuyalım?” sorusu en önemli gündem maddelerimizden birisi bugünlerde. Belki biraz ilginç bir durum, ama kimimiz kitaplarla şifa bulmaya, kimimiz vakit öldürmeye çalışıyoruz.

Gönül isterdi ki kitapla irtibatımız daha samimi ve içten, karşılıksız olsun. Onu sadece buhran ve yalnızlık zamanlarında değil, her zaman yanı başımızda tutalım. Onunla olan dostluğumuz yalnızca aktüel gerçekliğin ötesinde uzanan uçsuz bucaksız hayal çayırlarında koşmak, günlük hayatın iç bayıltıcı tedirgin bekleyişini renklendirmek ve avunmak için olmasın. Onsuz nefes alamayalım. Onun aşkı bütün aşklarımızın üzerine çıksın. Ona baktığımızda diğer her şey belirsiz ve silik hale gelsin. Işıkları sönsün dünyanın dağdağasının. Onsuz her ana, ona kavuşacağımız o görkemli buluşma anı için tahammül edelim. O bizim için bitimsiz bir güç kaynağı olsun. Ona ne şüphe, muhakkak, tabii ki abartalım. Abartıldığında ruhunu yitirmeyen yalnızca o var çünkü.