Literatürde “Türk Evi” diye tarif edilir. Doğu Karadeniz'den başlayıp Balkanlara kadar devam eden, Anadolu, Ege ve Akdeniz'in belli bir kısmı ve Marmara Bölgesini içine alan coğrafyada kendini gösterir. Saraybosna, Üsküp, Prizren, Mostar, Kosova, İskeçe ve hatta Kırım Bahçesaray bu coğrafyanın içinden sayılır.
Aslında Kudüs, Şam ve Halep'ten başlayıp Mardin, Diyarbakır, Gaziantep, Hatay, Muğla, İzmir, Kahire, Tunus, Fes, Trablus diye devam eden tüm Kuzey Afrika bu ruhun farklılaşan iklim ve coğrafyada aynı yaklaşımın farklı ve kardeş bir tezahürünü yansıtır.
En temel tavrı nikâhın ve mahremiyetin gerçekleşmesi üzerine gösterir. İhtiyaç olan her şey, tüm faaliyetler bir odada gerçekleşir. Yatmak, oturmak, pişirmek, yıkanmak, giyinmek ve sofra kurmak… En temel barınma ihtiyacını içeren her şey yani. Ya oba çadırıdır ya dört duvarın çevrelediği alandır.
Önünde bahçesi olur, hayat orda geçer. O yüzden oraya hayat derler. Eyvanda denir sofa da. Bildiğiniz özel bahçedir, mahremdir. Yüksek duvarları ve bahçe kapısı vardır. Seki, taşlık, çardak da vardır bir kenarında. İki oda yan yana gelirse aralarına bir sofa alırlar. Dört oda olursa dört sofa olur.
Birinde merdiven, diğerinde sokağa bakan cumba ve sedirler olur. Karnı yarık plan deriz ona. Sofanın iç bahçeye baktığı zamanlarda seki ve köşk olurdu ki ucunda, değmeyin keyfine o köşkte oturmanın. Bahçede zaten bir meyve ağacı olurdu muhakkak.