Bir hikâye okuyabilir ya da yazabiliriz. Aynı şey şiir içinde geçerlidir, roman için de… Tüm bu uğraşlar daha iyi bir dünyanın, kendi “daha iyi dünyamız”ın dışavurumudur. Sanat gerçek hayat değildir. Aksine bir yandan bizim kurguladığımız gerçekliğin bir yandan da o gerçeklikle yoğrulan özümüzün yansımalarıdır. Kaybettiğimiz duyguların tuvale, sahneye ya da notalara aktarımıdır. Sanat, dünyaya gelişimizle kaybettiğimiz birliğimizi yakalama arzumuz, daha doğrusu sancımızın sükûn bulma arayışıdır. İnsana iyi gelen dünyayı bulma arayışı…
***
Eğer hakiki bir gündemden bahsetmek gerekirse bu insanın kendini bulma yolculuğudur. Geçmiş zamanlarda adına “rıhle” denen yolculuklara çıkan ilim adamlarının, dervişlerin, seyyahların amacı bir şeyler bulmak değil kendilerini bulmak olmuştur. İlim sadece bir alettir. Kendini bulan, kendini bilir. Kendini bilen, Rabbini bilir. Gerçek diyebileceğimiz yegâne şey Allah’a dair marifettir. Kaybettiğimiz cenneti bulma arayışıdır. İnsana iyi gelen dünyayı bulma arayışı…
***
Deniz kıyısında nefes almak iyi gelir. İyot kokusu bizi toparlar, daha bir sakinleştirir. Uzaklara daldıkça içimizde kıvranan bir şeylerin olduğunu fark ederiz. Antik zamandan kalma ezgileri fısıldar kulağımıza. Kendimizle yüzleşirken bir yandan serinlik kaplar ruhumuzu. Daha iyi dünyalar hep denizin bir yerlerindedir, ya bir sahilde ya bir adada. Ama burada değildir. Belki deniz kıyısı o huzur ikliminin kokusunu bize getirdiği için gönlümüze iyi gelir. Yaptığımız her şey bir şeyi bulma arayışıdır. İnsana iyi gelen dünyayı bulma arayışı…
***
Çocukken ne istediğimizi bilmeden çok şey isterdik. İnsanlar ne yapıyorlarsa aynısını yapmaya çalışır, istemeyi onlardan öğrenirdik. Menfaat değil başkalarının isteği öne çıkardı o zamanlar. Aslında büyüyünce pek bir şey değişmiyor. İnsan yine başkalarının arzularına esir oluyor. Makam, para, güç ya da menfaat adını ne koyarsa koysun farkında olmadan başkalarının isteğine boyun eğiyor. İnsan biraz sorguladığında kendini anca ayırt eder bu gerçeği. Arzularımız hedeflerimize kavuşma arayışıdır. İnsana iyi gelen dünyayı bulma arayışı…
***
İnsanın maddi kısmı süreçler silsilesidir. Doğar, büyür ve ölür. Ruh ise başkadır. Ruhun hakikati Allah’ın ilmindedir. Bilebildiğimizin ötesinde güç ve gizem taşır. Beden sınırlıyken ruh diyarları aşar. Bedenler gibi bölünmüş değil tektir. İnsanın kabına sığamaması belki de bu yüzdendir. Kişi beden muhasarası altında sıkışır, bunalır. Ruh kendi alemine özlem duyar ve o âlemin imkanlarıyla varlığını sürdürmek ister.
İnsana iyi gelen dünyayı arayanlar ruhtan bağımsız olamazlar. Meseleyi sadece biyolojik nazardan ele aldıklarındaysa yanılırlar. Sanata madde kaynaklı bakışta da aynı yanılgı vardır. Gerçekte hepimizin aradığı dünya, ruhun rahata erdiği dünyadır. Hepimizin hayalini kurduğu sanat, ruha iyi gelen ve ruhtan beslenen sanattır. İnsana iyi gelen dünyayı bulma arayışı ruhumuza iyi gelen noktada son bulur.
Furkan Özkul