Âlemin kutbu buyurur ki: Kul, Çalap Tanrı’ya kırk makamda erer, dost olur. On’u Şeriat, on’u Tarikat, on’u Marifet, on’u da Hakikat içindedir.
Amma Şeriatın evvel makamı, iman getirmektir. Nitekim Tanrı sözüdür: “Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe iman etmeniz...”[1] Her kim, imanın ten üzere olduğunu söylerse bu hatadır. Eğer can üzeredir derse yine hatadır. Şöyle bilmek gerek ki arifler katında iman, akıl üzeredir. Ancak marifet gönül üzeredir ve Tanrı’ya gönülden tanıklık verip inanmazsa münafıktır.
Tanrı sözüdür: “Şüphe yok ki münafıklar cehennemin en alt katındadırlar.”[2] Şu iki söz kişilere dosttur. Yüce Allah şöyle buyurur: “Allah, kendisine ortak koşulmasın, asla bağışlamaz; bunun dışında kalan (günahları) ise dilediği kimseler için bağışlar.”[3]
Şu kadar ki ibadet imandır, iman ibadettir; birbirinden ayrı olmaz. Değme ibadet imana ulaştırmaz ve belki de günahtır; her günah da küfre götürmez. Bu iki söz kişilere dosttur. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Hani Rabbin (ezelde) Âdemoğullarının sulblerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da) Evet, Rabbimizsin! dediler.”[4] İman budur. Ama bizim sözümüz hangisinin Rahman’ın aslı, hangisinin şeytanın aslı olduğu hususundadır. Şöyle bil ki Rahman’ın aslı imandır, şeytanın aslı gümandır.[5] İmana şüphe katmak olmaz. Zira iman akıl üzeredir; akıl sultandır ve ten içindeki vekili Şeytan’dır. Ne zaman ki Sultan gitse vekil onun yerine durur. Mesela, iman bir hazinedir; şeytan ise hırsızdır. Hazinedar gitti, hırsız hazineyi ne etti? Başka bir söze göre de iman koyundur, akıl çoban; şeytan ise kurttur. Çoban gitti, kurt koyuna ne etti? Yine bir başka sözde iman süttür, akıl bekçi, İblis ise ittir, denilir. Bekçi gitti, it süte ne etti? Ve üçü de bir evdedir. Şimdi biçare miskin! İman o evin içinde perişandır.
Çalap Tanrı’ya inanmak gerek ki iman, onun buyruğunu tutmaktır. “Sakının” dediğinden sakınmaktır. Tanrı’nın meleklerine inanmak imandır ki bir kişi için üç yüz altmış melek görevlendirilmiştir. Öyle iken bunca melaike arasında edepsizlik edersin de senin gibi bir kişi nezdinde edepsizlik etmezsin? Nerede kaldı senin meleklere imanın? Ve yine Ulu Tanrı’nın Kur’an’ına inanmak ve O2nun diğer kitaplarına inanmak imandandır. İmdi kibir, haset, cimrilik, tamah, öfke, gıybet, kahkaha ve maskaralık ile için dolu iken, hangi kitap buyurur ki bunların birisi iman ehlinin içinde buluna?
Tanrı dostlarına inanmak da imandır. Zira Tanrı dostları tevazu ve zühdü[6] kabul ettiler. İkiliği bırakıp bir kolay yola gittiler. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur; “Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık da vardır.”[7] Hz. Peygamber buyurdu: “Tanrı dostları bir günü tok, iki günü aç geçirirler.” Ancak Yüce Allah bunların hatalarını kıldan kıla geçirip inceledi; geri yüzlerine vurdu. Şimdi sen bunca fodulluk edersin de yüzüne vurmayacak mı dersin? Korkar mı yahut utanır mı sanırsın? Hani, nerede senin Tanrı dostlarına imanın?
Ey müminler! Kıyamete inanmak böyle değildir! Siz hakikatli inanmazsınız; helal, haram ne bulursanız yiyip donanırsınız. Haksız yere nimetler yiyip gönenirsiniz! Yani işbu inanmanız, inanmak mıdır? Ey müminler! Kendi özünüzü bildiniz ise bu kapı ümit kapısıdır; sizlere rahmet değe! Ve eğer özünüzü bilmediniz ise bu, ümitsizlik kapısıdır; sizlere hışım dokuna! Çünkü o kerem sahibi Padişah der ki: “Ben o padişahım ki yüz bin ve binlerce yüz bin isteyicilerim var. Hatta kapımda ömürleri geçer, zari zari ağlamaktan! Eğer istemeklikleri ve inanmaklıkları riya için olursa sonunda perişan olurlar.” Her ne var ise ihlasla iman getirmekte vardır. Allah Teâlâ sözüdür: “Ey iman edenler...”[8]
İkinci makam, ilim öğrenmektir. Allah Teâlâ buyurmuştur: “Rabbe hâlis kullar olunuz.”[9]
Üçüncü makam, zekâttır, oruçtur; gücü yetince hacca gitmektir, gazadır, cünüplükten arınmaktır. Yüce Allah buyruğudur: “Namazı kıl ve zekâtı ver.”[10] “Ramazan ayında oruç”[11] ve “Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi”[12] “umumi seferberlik olduğu zaman cihat”[13] ve “Cünüplükten dolayı vücudun tamamını yıkamak.”[14]
Dördüncü makam, helal kazanmaktır ve faizi haram bilmektir. Allah Teâlâ buyurmuştur: “Allah, alım-satımı helal, faizi haram kıldı.”[15]
Beşinci makam, nikah yapmaktır. (Hakk Teâlâ buyurmuştur: “Kadınlardan sizin için iyi ve uygun olanları nikâhlayınız.”)[16]
Altıncı makam, hayız ve nifas halinde cinsi ilişkiyi haram bilmektir. (Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Hayız zamanlarında kadınlardan ayrı durunuz.”)[17]
Yedinci makam, cemaat sünnetini tutmaktır. “Allah’ın kulları hakkında süregelen âdeti budur... Allah’ın kanununda asla bir değişme bulamazsın.”[18]
Sekizinci makam, şefkattir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Onlar ki kesin söz verdikten sonra sözlerinden dönerler.”[19] Hadiste geçer: “Şefkat imandandır.”
Dokuzuncu makam, arı giymek ve arı yemektir. Tanrı sözüdür: “Size verdiğimiz rızkların temiz olanlarından yiyin.”[20] “Elbiseni arı tut.”[21]
Onuncu makam, iyiliği emretmek ve yaramaz işlerden sakınmaktır. Hakk Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Onlar Allah’a ve ahiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler. Kötülükten men ederler, hayır işlerinde birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar salihlerdendir.”[22] Bunca açık ayetlerin tamamı iman ehli için gelmiştir.[23]
DİPNOTLAR:
[1] Kur’an’ın farklı ayetlerinde vurgulanan esaslar bir araya getirilmiştir.
[2] Nisa Suresi, 145
[3] Nisa Suresi, 48
[4] Araf Suresi, 172
[5] Güman, şüphe demektir; hoş bir seci oluştuğu için asli metni aynen verdik.
[6] T.D.V çevirisinde “miskinlik” ifadesi aynen aktarılmış ise de günümüzde bu terimin anlamı olumsuz yönde değiştiği için miskinlik diye çevrilmemesi uygundur. Miskinlik o dönemde, gurur ve kibirden ari olmak, mütevazı olmak, kendini Tanrı’ya muhtaç hissetmek (el-fakir ilallah) demekti. “Miskinler Tekkesi” gibi ifadeler, çok çok sonra olumsuz bir anlamda kullanılır olmuştur.
[7] İnşirah Suresi, 5
[8] Bu ifade Kur’an’da birçok yerde geçer.
[9] Âl-i İmran Suresi, 79. Ayette geçen “Rabbani” ifadesi derin ilme sahip, marifet-i ilahi ile mücehhez kullar şeklinde de yorumlanmıştır.
[10] Bakara Suresi, 110
[11] Aynen değil yaklaşık olarak Kur’an’da geçer; Bkz. Bakara Suresi, 184, 185, 187
[12] Aynen değil yaklaşık olarak Kur’an’da geçer: Bkz. Âl-i İmran Suresi, 97
[13] Aynen değil yaklaşık olarak Kur’an’da geçer: Bkz. Tevbe Suresi, 41
[14] Aynen değil yaklaşık olarak Kur’an’da geçer: Bkz. Maide Suresi, 6. Bu ve benzeri ifadeler T.D.V. çevirisinde “böyle bir ayet yok” denerek geçiştirilse de anlam olarak Kur’an’da mevcut olduğu için ilgili ayetlere atıf yapılması gerekirdi.
[15] Bakara Suresi, 275
[16] Parantez içindeki kısım, Prof. Dr. Esat Coşan’ın incelediği Arapça asıldan alındı. Zira mevcut Osmanlıca nüshada mevzuyla ilgisi olmayıp sehven giren “Eğer bir eşi bırakıp başka eş almak isterseniz.” başlıklı Bakara Suresi’nin 20. ayeti vardır. Bkz. age. s. 20
[17] Parantez içindeki kısım, Prof. Dr. Esat Coşan’ın incelediği Denizli nüshasından alındı. Zira mevcut Osmanlıca nüshada mevzuuyla ilgisi olmayıp sehven giren “Analarınız size haram kılındı.” mealinde Nisa Suresi’nin 24. ayeti vardır. Bkz. age. s. 21 Fetih Suresi, 23
[18] Fetih Suresi, 23
[19] Bakara Suresi, 27. Ayetin devamında sıla-i rahmi kesme anlamında umarsızlık ve şefkat eksikliğini yeren bir bölüm vardır: “Allah’ın ahdini kabullendikten sonra onu bozanlar ve Allah’ın birleştirilmesini emrettiğini koparanlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar var ya, yurdun kötüsü (cehennem) onlara!”
[20] Bakara Suresi, 172
[21] Müddessir Suresi, 74
[22] Âl-i İmran Suresi, 114
[23] T.D.V çevirisinde “ayetler ve açıklamalar” deniyor ama doğru değildir. Zira metinde geçen “âyât-i beyyinat” terkibi, “açık seçik ayetler” anlamında sıfat terkibidir, atıf terkibi değildir. Kaldı ki “beyyinât” açık olanlar anlamında sıfattır. Açıklamalar ifadesi “Beyan, beyanat”ın karşılığı olurdu