William James insanları ikiye ayırır: Bir kere doğanlar ve iki kere doğanlar. Kemal Sayar da “İnsan iki kez doğar, ikinci doğumunu kendisi seçer” der. İlk doğum hepimizin ortak deneyimini, yani bir anneden dünyaya gelme durumunu ifade eder. Kimin çocuğu olacağımız, nerede dünyaya geleceğimiz bizim tercihimiz dışında gerçekleşir. Dolayısıyla bu doğumda bizim bir söz hakkımız yoktur. Ancak ilk doğumunun nesnesi olan insan, kendi doğumunun öznesi olmaya namzet bir varlıktır. İnsan ilk doğumunu yeni doğumlarla taçlandırıp doğum içinde doğumu tecrübe edebilir. Yeniden doğamamak, yaşarken ölmek ya da ölüyken yaşamak anlamına gelir.  

İlk doğumda bir dahli, etkisi bulunmayan kişi kendini ikinci bir doğum tecrübesine taşıyabilir. Zira ilk doğuma kıyasla bizim daha çok sorumluluk aldığımız bu doğum, büyük ölçüde bizimle, bizim irade ve tercihlerimizle ilişkilidir. İnsan tecrübe kazandıkça, bilinç ve farkındalık ürettikçe kabına sığmaz olur, yeni arayışlara yelken açar. Bu, tırtıl olarak dünyaya gelen canlının ikinci bir doğumla kelebeğe dönüşmesine benzetilebilir. Yeniden doğmak biraz kendimizi çevreden, bu çevrenin bize kazandırdığı alışkanlık ve bakış açılarından belli ölçüde yalıtmakla mümkün olur kimi zaman. Tırtılın kelebek olmak için kendi etrafına güvenli bir koza örmesi deneyimi bu gözle okunabilir. Tabi ki bu, her şeye sırt çevirmek, toplumu tamamen karşımıza almak anlamına gelmez; sadece bunları süzmeyi, yanlış bir şey varsa onun yanlış olduğunu kabullenme erdemini göstermeyi ifade eder.