Günümüz dünyasında eşyadan insan bedenine kadar her alanda mükemmelliğin kutsandığı ve dört bir yana ihtirastan heykellerin dikildiği anlara şahitlik ediyoruz. Eşyada görülen bir çizik, hafif bir yıpranma veya moda(!) tabiriyle eskitilen bir telefon tüketim kültürünün birer müridi haline gelen insanı 'daha yenisi ve güzeli ile değiştirilmeliyim' düşüncesiyle esir alabiliyor.

Zihinlerde zerk eden 'sen her şeyin en güzeline ve en iyisine layıksın' aldatmacası ise kişinin nefsini üstün görerek kendine tapar bir hâle gelmesine neden olabiliyor. Çoğu zaman modern insanı, hayatıma dahil olan herkes ve her şey en iyi olmalı fikriyle daha fazlası için hep bir çaba içinde talepkâr buluyoruz. Onda var olan bu hep en gözde ve seçilmiş olana kendisinin lâyık olduğu düşüncesi ise onu kendisi ve çevresiyle hatta yaradanı ile iletişimini bozacak seviyeye getiriyor. Bu noktadaki muhteris kişi kendisini yücelterek hayatta herkesten ve her ortamdan alacaklı bir tavır içine giriyor ve bencilliğin o nobran hallerini takınabiliyor. İnsan çoğu zaman kendi acziyetini unutarak şahitlik ettiği şeylerin sahipliğine soyunabiliyor. Modern zamanların sloganı olan “Sahip olduğun kadar varsın!” telkinleriyle dünyevileşmeyi hayatının her alanına dahil edebiliyor.